Bazen bir şey okursunuz, önce sevinirsiniz. İkinci kez baktığınızda sevinciniz kursağınızda kalır. Standard Chartered(SC) bankasının hazırlattığı Süper-Döngü Raporu (Super-Cycle Report, 152 sayfa) başlıklı rapor da böyle bir şey.
Gündemde “Büyük Durgunluk” (kimi yorumculara göre “Büyük Banka Soygunu”),“Yeni NATO” filan var, ama SC’nin raporu, dünya ekonomisinin 2000’den bu yana kapitalizmin üçüncü süper-büyüme dalgasını (süper-döngü) yaşamaya başladığını ileri sürüyor. İlk anda, “demek ki yapısal kriz artık sona eriyor” diye düşünüyorsunuz. Sonra, “peki ama nasıl olacak?” diyerek dönüp rapora ikinci kez bakınca korkmaya başlıyorsunuz.
‘Süper-Döngü’nün tarihsel haritası
Rapora göre birincisi 1870-1913, ikincisi1945-73 olmak üzere, bu kez 2000’de başlamış olan üçüncü “süper-döngü”yü yaşıyoruz. Bu “tarihsel harita” aynı zamanda bize 1914-1944 ve 1974-2000 dönemi arasında, benim “yapısal kriz” olarak nitelemeyi tercih ettiğim aralıklara uyan bir başka “döngüye” işaret ediyor. Böylece, rapor, “yapısal krizin” aslında 2000 yılında bittiğini ya da bitmeye başladığını ileri sürmüş oluyor. Bir sürecin son aşamasına girildiğinde, onun sona ermeye başladığını kabul eder, 2000’den bu yana krizin finansallaşma aşamasının sonunu ve bunun getirdiklerini yaşamakta olduğumuzu da düşünerek SC’nin saptamasına katılabiliriz. Diğer bir deyişle rapor, finansal kriz mali bir krizle sona ererken, kriz yönetim modelinin de tükendiğini haber veriyor. Aynı dönemde, tam da Fernand Braudel’in yaklaşık 45 yıl önce öngördüğü gibi, finansallaşmayla birlikte bir hegemonya döngüsü sona eriyor ve yeni, hegemonya adaylarının yükselmesine tanık oluyoruz. Rapor yeni süperdöngü’nün, öncekilerden farklı olarak, bu kez “Doğu” (Çin, Hindistan ve yükselen diğer piyasalar) önderliğinde yaşandığını söylüyor. Bu noktada bir hegemonya düzeninden diğerine geçişin devasa sorunlarını, risklerini düşünerek korkmaya başlayabiliriz.
Raporun “süper-döngü” dönemlerine bakınca gözümüze başka şeyler de çarpıyor. Birincisi 1870-1913 dönemi modern emperyalizmin(askeri müdahaleye gerek olmadan ekonomik yollarla kurulan egemenlik) yanı sıra, doğal kaynaklara ve madenlere-minerallere ulaşma çabası içinde başlayan ikinci sömürgeleştirme dalgasının yaşandığı yıllara karşılık geliyor. Dönemin sonunda bir yeniden paylaşıma, hegemonyanın el değiştirmesine ilişkin iki Dünya Savaşı var. Bu çalkantıları izleyen ikinci döngü sırasında ABD hegemonyasının, sömürgeciliğe gerek duymayan modern emperyalizmin yerleştiğini görüyoruz. İkincisi, raporun, “üçüncü döngü” olarak saptadığı döneme yakından bakınca, klasik sömürgecilik, kaynak savaşları, yeni alanların sermayenin etkinliğine açılması, yeni bir süper ekonominin şekillenmeye başlaması gibi, aslında birinci dönemi anımsatan özelliklere rastlıyor,“Peki sonra ne olacak?” diye düşünmeden edemiyoruz.
Süper ekonomik büyüme iyi de…
Rapor bu süper-döngüyü, ticaret artışına, yüksek yatırım oranlarına, kentleşmeye, teknolojik gelişmelere, yeni büyük ekonomilerin yükselmesine dayanan ve bir kuşaktan daha uzun süren bir yüksek büyüme dönemi olarak tanımlıyor; ne zaman sona ereceğine ilişkin bir öngörüde bulunmuyor ama 2030 yılını kimi saptamalar yapmak üzere ölçüt alıyor. 2030’a geldiğimizde bu günlerde 60 trilyon dolar olan dünya hasılasının 308 trilyon dolara ulaşmasını, bunun içinde ABD, AB ve Japonya’nın paylarının sırasıyla yüzde olarak 24, 27 ve 9’dan 14, 15 ve 2’ye gerilerken, Çin’in payının, 9’dan 24’e, Hindistan’ın payının da 2’den 10’a yükselmesini bekliyor. Bu sırada dünya nüfusu 6.9 milyardan 8.3 milyara yükselirken, bu artışın yüzde 98’i gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanacakmış.
Rapor, bu büyüme, nüfus artışıyla birlikte oluşacak mega-kentlerin, dünyanın doğal kaynakları, su ve gıda tedariki üzerinde büyük basınçlar yaratacağını, fiyat artışlarını zorlayacağını kabul ediyor ama, teknolojik gelişmelerin ve piyasa mekanizmasının bu sorunları aşmaya olanak vereceğini varsayıyor. Bu hiçbir maddi temele dayanmayan iyimserlik, korkumuzu daha da arttırıyor.
Diğer taraftan, tümden kötümser olmamak gerekiyor. Bu raporun değindiği sürecin, bir başka geleceğin mümkün olabileceğini gösteren bir boyutu da var. Bu “büyük-döngü”lerin tarihine bakınca, barışa, özgürlüğe, bağımsızlığa, insanlığın kaderini sermayenin elinden alarak yeni bir ‘dünya’kurmaya ilişkin girişimlerin yükseldiğini de görüyoruz.
No comments:
Post a Comment