Wednesday, December 25, 2013

Hükümet - Gezi - Devlet

Bir süredir, Başbakan, yardımcısı, diğer bakanların tepkileri, demeçleri, giderek çoktehlikeli bir Verleugnung (Freud: gerçekliğin etkilerini yadsıma) durumuyla karşı karşıya olduğumuzu düşündürüyor. Sanırım 17 Aralık operasyonu, “devenin belini kıran son saman sapı” oldu. Şimdi, “Bu çatışma neden yaşanıyor”, “Nereye kadar gidecek” soruları herkesi meşgul ediyor, hemen her yönüyle tartışılıyor. Ben bu soruların yerine, bana daha ilginç gelen iki konu üzerinde durmak istiyorum.“Başbakan’a ve çevresine ne oluyor?” “Tüm bu yaşananlar ‘devlet’ konusu üzerinde çalışanlara ne gibi ipuçları sunuyor?”

(...)

Yazının devamını okumak için "tık"layınız

Wednesday, December 18, 2013

Suriye’de ‘Ehvenişer’ Seçeneğine Doğru

Suriye’de 2011’de bir ara, “birkaç aylık ömrü kaldı” açıklamalarından, bugünEsad’ın iktidarda kalmasını hazmetmeye hazırlanma noktasına gelmek hata ötesi bir şey… Bir de bu insanlara devlet yönetimi teslim edildiğini düşünün, tam bir felaket; adeta insanlık suçuna çanak tutmak... 

Yazının devamını okumak için "tık"layınız

Wednesday, December 11, 2013

Mandela (1918-2013)

Nelson Mandela, 95 yaşında öldü. O gün, CNN, BBC, CNBC, TV5, DW, hatta El Cezire televizyonlarında öbür haberler adeta anlamlarından bir şeyler yitirdiler. Mandela’nın ölüm haberi her yeri kapladı. Mandela’yı herkes “biliyor”, o yılmaz bir özgürlük savaşçısı. On yıllarca hapiste yattı, Güney Afrika halkını ırkçı rejimden kurtararak özgürleştirdi…

Peki neden bunları izlerken huzursuzlanıyorum? Dünyanın neredeyse tüm liderlerinin, kanaat önderlerinin tek bir konuda, aynı duyguları paylaşarak anlaşmış olması olanaklı mı? Bush’tan Cameron’a (Mandela’nın idamını istemiş zamanında), milyarder işadamlarına, Guantanamo’nun üzerinde oturan, insansız uçaklarla sivillerin ölüm fermanlarını imzalayan Obama’ya, en gerici gazetelerden sosyal demokrat yazarlara kadar neredeyse herkesi kapsayan bu “bütünsel” görüntü sakın bir şeyleri gizliyor olmasın? 

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Wednesday, December 04, 2013

Kiminki Daha Büyük?

Son haftalarda hepimizi meşgul eden AKP - cemaat tartışmasından söz etmiyorum. Bu yazı çok daha önemli, insanlığın geleceğini etkileyen bir sorunla ilgili. 

Son yıllarda bilim insanları yayımladıkları araştırmalarda, küresel ısınma sürecinde uygarlığın hızla geri dönülemez bir noktaya doğru ilerlediğini ortaya koyuyorlardı.
Geçen ay Nature dergisinde yayımlanan bir araştırmanın bulguları, bu noktaya, yaklaşık, 2047 civarında ulaşılacağını gösteriyordu. Dünya iklim sistemi 2047 yılı civarında yeni bir yapılanmaya geçecek. 


(...)
Daha fazla fosil yakıt, daha fazla kâr, daha fazla sera gazı derken, “küresel ısınma mı dediniz”, eğer kapitalizmi konuşmak istemiyorsanız lütfen çenenizi hemen ve sıkıca kapatınız!  

Yazının tamamını okumak "için" tıklayınız

Monday, December 02, 2013

Garip İşler Bölgesi

Tüm klişe metaforları önceki yazılarımda bazen tekrarlamak pahasına tükettikten sonra elimde bu başlıktaki yalın ifade kaldı. Ortadoğu gerçekten savaşıyla, barışıyla çok garip bir yer.

Cenevre’de ne oldu?
(...)

Yazının devamını okumak i.in "tık"layınız

Wednesday, November 27, 2013

Borsaların keyfi yerinde... Bir okuyucu notu

Ergin Bey merhaba,

Bugün (27.11.2013) Cumhuriyet’te çıkan yazınızı yine keyifle okudum. Genel olarak yazılarınızda düşündürücü, ufuk açıcı, bilgilendirici analizler olduğunu düşünüyorum ve takip etmeye çalışıyorum.

Bugünkü yazınızı okurken, dün akşam Bloomberg radyosunda dinlediğim program aklıma geldi. İki bayan konuşuyorlardı. Biri sorular soruyor diğeri de yanıtlıyordu. Yanıtlayan bayan analizler yapıyor, tavsiyelerde bulunuyordu. Borsadan, banka sektöründen konu açıldı. Analizci bayan “bankalarda bir hareket olması zor, onun için bir hikaye yazamıyoruz, altını dolduramıyoruz, hareketlilik için bir takım haberler olması gerekiyor” gibi ifadelerle durumu özetledi. Borsa’nın büyük oranda fiktif, dayanağı olmayan, reel sektörden oldukça uzak bir “medium” olduğunu az çok bilmeme rağmen bu itiraf beni şaşırttı. Acaba herkes bunun zaten farkında mıydı diye düşünmeden edemedim. J

Diğer yandan yazınızda mali genişleme konusunda belirttikleriniz, bir süredir kafamda yaptığım benzetmeyle örtüşüyor. QE’yi, uyuşturucu müptelasına verilen dozlara benzetiyorum. Hasta (piyasa) artık bu dozları almazsa hastalanıyor ama bir yerde de kesilmesi gerekiyor. Zaten dozlara da bağışıklık oluşturmuş, verilse de pek fayda etmiyor. Sonunda yazdığınız gibi, umarım bu sefer bu işlere neden olanlar bu işten zarar görürler ve uzun vadeli bazı önlemler alınır. Aksi takdirde bu açgözlülükle uygarlığın sonunun gelmesi çok uzak bir ihtimal değil.

Aslında bunları twitter üzerinden paylaşmak daha uygun olabilirdi ama twitter hesabım yok J.

İyi çalışmalar dilerim.

Devrim Türkmen

Borsaların Keyfi Yerinde. Ekonomiyi Hiç Sormayın

Geçen hafta ABD’de Dow Jones Sanayi Endeksi, ilk kez 16.000’i geçerek tarihi bir rekor kırdı. S&P 500 ve Nasdaq teknoloji endeksi de rekor düzeylere çıkmıştı. Dolayısıyla, hafta kapanırken “balon” tartışmaları çok haklı olarak yine gündeme geldi. 
Borsaların bu biçimde hızla yükselmeye başlaması doğal olarak, yeni bir mali kriz olasılığını akla getiriyor. Çünkü ABD ekonomisinde, yeni iş yaratma, gelir artışı, emek piyasasına katılım, ulusal borçlanma gibi “reel ekonomi” alanlarında dikkate değer bir iyileşme yok. Ev piyasasında fiyatlar yine düşmeye başlamış. 

Yavaş büyüme, kırılgan ekonomi sorunu yalnızca ABD’ye ait değil. Geçen hafta OECD 2013 yılı için ekonomik büyüme beklentisini yüzde 3.1’den 2.7’ye çekti. Avrupa Birliği’nde en dinamik ekonomilerde bile büyüme oranları yüzde 1 civarında dolaşıyor. Gelişmekte olan ülkeler denen kesimde de büyüme oranları düşüyor. 

Yazının devamını okumak i.in "tık"layınız

Wednesday, November 20, 2013

Ortadoğu’da Ortada…

Diyarbakır’daki “gösteriye” karşın, AKP Türkiyesi, “bölge lideri”, “dünya gücü”derken “onurlu yalnızlık” gibi açıklamalara sığınmaya çalışsa da şimdi Mısır ve Suriyeİran sorunları üzerinden rakip kamplara ayrışmaya başlayan Ortadoğu’da ortada kalmış görünüyor. Şimdi bir yön değişikliği yapmaya çalışıyor. Ancak ülke politikaları, yüklü tankerlere benzerler, yeterli ön hazırlık yapılmadan dönmeye başlarsanız devrilebilirler. 

(...)

 Barzani Ortadoğu’nun mezheplerle aşiretlerin sürekli salladığı,petrolle yağlanmış kaygan zemininde uzun süre bir noktada duramaz!

CIA’nın bildikleri...
(...)

Wednesday, November 13, 2013

Bir düzeltme

Kılıçdaroğlu'nun sözleri bana CHP'nin olası dış politka eğilimlerine ilişkin kaygılarım üzerinden bir şey anımsattı. Halbuki, okuycularımdan Erdem Deniz Enisel'in konuşmanın o paragrafıyla ilgili gönderdiği metin, Kılıçdaroğlu'nın dış politika dan değil CHP'den söz ettiğini gösteriyor:

 “Tek amacımız var, tek ilkemiz var, tek hedefimiz var: Haramilerin saltanatına son vermek. Biz siyaseti halka adanmışlık olarak biliriz. Biz siyaseti cebimizi doldurmak için değil, halkın zenginleşmesi için yaparız. İktidar yurttaşlarını unutmuş, iktidarda kalmak için otoriter bir rejimin peşinde. Türkiye Değişim Hareketi’nin Ankara’ya gelişi, beraber oluşumuz gücümüzü pekiştirecektir. Halka bir umut verecektir. Ayrılığa, gayrılığa yer yok. Hangi siyasal görüşten olursa olsun, hangi inançtan olursa olsun, hangi kimlikten olursa olsun Cumhuriyet değerlerini savunan, kadın erkek eşitliğini, demokrasiyi, özgürlüğü savunan herkesi Cumhuriyet Halk Partisi’nin şemsiyesi altına bekliyorum. Küçük olsun benim olsun dönemi bitmiştir. Büyük olsun Türkiye’nin olsun diyoruz artık. CHP’li olmak demek özel yaşama saygı duymak; adam gibi adam olmak demektir. Korkmayın, çekinmeyin, artık daha güçlü CHP var. İstanbul yeniden ayağa kalkacak.” 



‘Yapışkan Statüko’

Sarıgül’ün, CHP’ye dönmesine ilişkin haberleri okurken “yapışkan statüko”,“patika bağımlılığı” kavramlarını anımsadım (09.11.2011 
www.globalpolitikultur.blogspot. co.uk/2011/11/tek-parti-egemenligiyapskan-statuko.html ). O yazımda “pasif devrim” kavramından yararlanıyor, uzun süreli tek parti egemenliği dönemlerinde siyasette oluşan “patika bağımlılığı” denenolguya yol açan “algısal kilitler”den söz ediyordum.

(...)

Yazının devamını okumak için "tık"layınız

Wednesday, November 06, 2013

Şoke Oldum, Şoke!..

 Edward Snowden’ın açıkladığı NSA belgelerine göre ABD’nin Ulusal Güvenlik Ajansı, 35 ülke liderini, çevresindekileri, birçok ülkede vatandaşların büyük bir kısmını, dev şirketlerin çalışanlarını, yöneticilerini, akıllı telefonları, internet iletişimleri üzerinden izliyor, Google, Yahoo gibi kuruluşların hesaplarına girerek bilgi topluyormuş. Avrupa ülkelerinin liderleri, başta Alman ŞansölyesiMerkel olmak üzere adeta şok geçirdiler. 
     Şimdi aklınıza “Casablanca” (1942) filmindeki ünlü sahne gelmiyor mu? Yiyici polis şefi Louis (Henried), Rick’in (Bogard) gazinosunu, “ikinci bir emre kadar”kapatırken kendisine şaşkınlıkla bakan Rick’e sitem ediyor: “Rick, şoke oldum şoke! Burada kumar oynanıyormuş.” Tam o sırada bir garson gelip Louis’ye bir avuç para veriyor: “Efendim bugünkü kazancınız”...

     ‘Biz casusuz, casusluk yaparız, yerse...’ 
(...)

Yazının devamını okumak için "tık"layınız

Wednesday, October 30, 2013

Türkiye Üzerine Bir Rapor

ABD ve Avrupa medyasında özellikle
“Gezi olayı”ndan ve ABD-Rusya-Suriyeİran
diyaloğundan sonra AKP’ye yönelik
eleştiriler gittikçe yoğunlaşıyordu. Bu
eleştiriler önceki hafta yayımlanan “FromRhetoric to Reality-Reframing U.S.Turkey Policy” başlıklı 72 sayfalık raporla
resmi bir biçim aldı.

AKP yönetiminin dış ve iç politikalarına
yönelik sert eleştiriler içeren raporu,
Demokratik ve Cumhuriyetçi Parti’den
uzmanlar, eski Türkiye büyükelçileri
Morton Abramowitz ile Eric Edelman’ın
liderliğinde hazırlamışlar. Abramowitz’in
Erdoğan’ın yükselmesinde oynadığı kritik
rolü de anımsayarak ABD yönetiminin bu
rapora büyük önem vereceğini kolaylıkla
söyleyebiliriz.

(...)
Yazının devamını okumk için "tık"layınız

Wednesday, October 23, 2013

İmparatorluk ve Cumhuriyet

ABD’nin 11 Eylül 2001’den sonra gündemine aldığı “imparatorluk” projesiyle, hem federal hükümeti kilitleyen, bir borç krizinin eşiğine getiren tıkanma, hem de ABD’de cumhuriyetin demokratik içeriğinin boşaltılarak hayalete çevrilmesi arasında yakın bir ilişki var.

İmparatorluk projesini, dünyadaki gücünü korumak, dünyada ya da bölgesinde güç olmak gibi amaçlarla birlikte düşününce konunun bizi de ilgilendirdiğini görebiliriz.


(...)
Yazının devamı için "tık"layınız 

Wednesday, October 16, 2013

'Uçurumun' Kenarından Notlar

IMF, Dünya Bankası başkanlarının uyarılarına bakılırsa ABD parlamentosunda, federal bütçe, borçlanma sınırının artırılması pazarlıklarında yaşanan tıkanma dünya ekonomisini bir uçurumun kenarına getirmiş. “Piyasalar” ise hâlâ ABD’nin sonunda doğru şeyi yapacağına inançlı görünüyor. Ünlü yatırımcı Buffet, “Bunlar çılgınlığın eşiğine kadar gider, ama sınırı aşmaz”, Goldma Sachs’ın eski CEO’su Paulson da “Bunlar analarını rehin alırlar, ama asla vurmazlar” diyor. Ya vururlarsa?

Çılgın ama mantıksız değil
(...)
Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, October 09, 2013

ABD Yönetiminde Tıkanma

Geçen hafta boyunca dünya basını ABD yönetimindeki tıkanmayı konuşuyordu. Hâlâ konuşuyor. Federal (merkezi hükümet) bütçe Cumhuriyetçi parti (GOP) temsilcileri engellediği için onaylanamıyor. Federal hükümetin kimi bölümleri “kepenk kapatmaya” başladı. İkinci konu da federal hükümetin borçlanma tavanının yükseltilmesiyle ilgili. GOP’nin meclis temsilcileri buna da karşı.
ABD’de çok önemli bir güç olan mali piyasalar şimdilik federal bütçenin nasıl olsa bir aşamada onaylanacağından emin, ortaya çıkan sorunların da hızla giderileceğini düşünüyorlar. Bütçe konusunda mali piyasaları doğrudan etkileyen bir durum yok. Borçlanma tavanına gelince, durum tamamen farklı.


Borçlanma tavanı yükseltilemez, federal devlet borçlanma, borç ödeme kapasitesini kaybederse ABD mali piyasaları, uluslararası piyasalar doğrudan etkilenecek. Sert bir mali sarsıntı olasılığı yüksek.
Şimdilik, mali piyasalarda 
“Evet uçurumun kenarında kavga ediyorlar, ama son anda uçurumun kenarından geri çekilecekler” diye düşünenler çoğunlukta. Ancak bir yorumcunun vurguladığı gibi esas sorulması gereken soru şu: “Bunların uçurumun kenarında ne işi var?” Bu sorunun cevabı da ABD’de yaşanmakta olan derin toplumsal çatlamayla ilgili. Devletteki tıkanıklık bu toplumsal çatlamanın yansıması.

‘Yeni Güneylilerin yükselişi’
(...)
Yazının devamını okumak için "tık"latınız

Wednesday, October 02, 2013

'Gezi'den Füzelere...

ABD dış politikasında Ortadoğu’ya yönelik kritik bir ayar yapılırken mutlu bir rastlantı olarak Cumhurbaşkanı Gül ABD’deydi. Tam bu sırada, Başbakan 4 milyar dolarlık füze savunma ihalesini Çin’e vermesin mi? 

Bir süredir,
Erdoğan’dan ayrılıp Gül hayranlığı geliştirmeye başlayan liberal “kanaat” önderleri hemen bu mutlu rastlantının, füze ihalesinin üzerine eğildiler.
Bu vesileyle yine bir
“ikiyüzlülük” komedyası şekillenmeye (demokrasi paketi içinde demokrasi aramaya devam ediyorum, bulursam o zaman yazacağım...) başladı...

Yazının devamını okumak için "tık"layınız

Wednesday, September 25, 2013

Stratejik Derinlikten Stratejik Saçmalıklara...

Türkiye’nin “yalnız kaldığı” konuşuluyor. Siyasal İslamın kimi yazarlarına göre bu “onurlu” bir yalnızlık, kimilerine göre de aslında böyle bir şey yok. Sorun başka yerde.
(...)
Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, September 18, 2013

Eski Dünya Düzeni…

Eski dünya düzeni öldü ama öldüğünü bilmiyor. Yapısal kriz, mali genişleme (siz küreselleşme olarak okuyabilirsiniz) hegemonyacının son baharıydı. Son mali kriz, bir hegemonya boşluğu ortamında yeni olasılıkları zorlamaya başladı. Dün dünle beraber gidiyor ama bugünün getirmekte oldukları henüz belirsiz.
(...)
Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, September 11, 2013

Stratejik, Trajik, Tuhaf - II

Pazartesi yazımda Suriye “krizinin” stratejik ve trajik boyutlarını irdelemeye çalışmış “tuhaflığın” ise AKP Hükümeti’nin Suriye politikasıyla ilgili olduğunu yazmıştım. Buna değineceğim ama önce bir ironiye işaret ettikten sonra...

Bugün 11 Eylül
Bundan 12 yıl önce New York’ta Dünya Ticaret Merkezi kuleleri, hâlâ tam olarak açıklanamayan bir saldırıyla çökmüştü. Saldırıda yaklaşık 3-4000 insan yaşamını yitirdi, ABD dış politikası, savunma stratejisi yeni bir yöne döndü. Bu yeni yönelimin adı daha sonra, Terörizme Karşı Küresel Savaş olarak vaftiz edildi. Bu savaşın açıklanan amacı El Kaide başlığı altında tanımlanan radikal İslamcı akımları yok ederek, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da ılımlı -İslam rejimlerinden oluşan bir siyasi- ekonomik hatta kültürel “ekosistemin” gelişmesine zemin hazırlamaktı.
Aradan geçen zamanda, Irak, Libya toplumları enkaza çevrildi. 


Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, September 04, 2013

Kapitalizmin Suriye Sınavı

Bu yazımda da “biraz” uzaktan bakmaya devam ediyorum. Kapitalizm ekonomik, siyasi, simgesel özellikleriyle, egemen duyarlılık biçimleriyle bir “yaşam dünyası” oluşturuyor.

Kapitalizm, ancak küresel çapta, tüm diğer yaşam dünyalarını dönüştürerek, yok ederek insan yaşamını sermaye birikim sürecinin gereksinimlerine tabi kılarak var olabiliyor. Bu yüzden bugün, “uygarlıklar” değil yalnızca bir uygarlık var: Kapitalist uygarlık. Suriye “sorununu” da bu bağlam içinde düşünmek gerekiyor.

Yazının devamını okumak için "tık"layınız

Wednesday, August 28, 2013

İhvan Deneyimine Farklı Bir Bakış - II

Pazartesi yazımda, İhvan deneyiminden çıkarılabilecek dersleri düşünürken altını çizdiğim gibi İhvan antikapitalist bir hareket değil. İhvan’ın emperyalizm karşıtlığı daha çok kültürel özellikler taşıyor. İhvan projesinin amaçladığı topluma, parlamenter, “barışçı bir yoldan” ulaşmayı hedeflediğini açıklamasına karşın, devletten, toplumdan, emperyalizmden gelen şiddetli ve şiddet içeren bir tepkiyle karşılaştı.

Bu kez, Yunanistan’da kapitalizm ve emperyalizm karşıtı olduğunu açıkça beyan etmiş bir sosyalist hareket, SYRİZA IMF’nin kemer sıkma, yaygın işten çıkartma içerikli neoliberal politikalarını ısrarla, acımasızca uygulayan hükümeti eylül ayında düşürmeyi, ilk genel seçimlerde de hükümet olmayı planlıyor.

Yazının devamını okumak için "tık"layınız

Wednesday, August 21, 2013

Nostalji, Melankoli, Paranoya

Yıllardır AKP’ye destek veren, liberallerde ve kimi “işbirlikçi sol”da, hatta AKP’nin kimi kendi yazarlarında, bir süredir nostaljiyle melankoli el eleydi. Mısır’da askeri darbe bir de paranoya ekledi bunlara. Şu iki saptama bu ruh halini çok iyi yansıtıyor: “Başlangıçta, demokratikleşme... ama sonra”, “Artık yalnız ve yorgun” veya “güçlenmemizi istemiyorlar.” “Eğer Olimpiyatları alamazsak... Geziciler.”
(...)
Yazının devamını okumakak için "tık"layınız 

Wednesday, August 14, 2013

'Adalet' Üzerine Notlar

Ergenekon davasında “cezalar” açıklandığından bu yana, cezalara ilişkin açıklanan gerekçe, kanıtlar ve yargılama süreci sorgulanıyor. Cezaların ölçüsüzlüğü vurgulanıyor. Toplum bu konuda ikiye bölündü. Bir kesim yargılamanın adaletsizliği, cezaların ölçüsüzlüğü üzerinde duruyor. Bir kesim de “Sorunlar var ama, demokrasi, vesayetin kırılması açısından olumlu bir gelişmedir diyor. Zil çalıp oynayan “sosyopat”ları saymıyorum.

Ben, bu yargılama sürecinin, sonuçlarının hakikatinin,
“adalet”, usul ve kanıt tartışmalarından başka, çok radikal bir ayrımda yattığını düşünüyorum.

Ergenekon davasının sonuçları üzerinde oluşan kamplaşmayı,
Jacques Ranciere’in “Görüş ayrılığı, beyaz diyenle siyah diyen arasındaki bir çatışma değildir. Görüş ayrılığı, beyaza beyaz diyen ama beyazdan farklı şeyler anlayanlar arasındaki bir çatışmadır” uyarısıyla birlikte düşünmeye başlayabiliriz

Ergenekon davasındaki kutuplaşma, adalet kavramının içeriğinde anlaşan insanların, gerçekleşmesine ilişkin yaşadıkları bir
görüş ayrılığından kaynaklanmıyor. Kutuplaşma adalet kavramının içeriği üzerinde oluşuyor. Bu, “görüş ayrılığının” ötesinde, çok vahim bir duruma işaret ediyor.

Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, August 07, 2013

El Kaide'ye Bayram Hediyesi

Tam yeniden canlanan Filistin-İsrail “barış süreci” üzerine düşünmeye hazırlanıyordum ki, ABD’nin, 9/11 öncesini anımsatan yoğunlukta istihbarat alarak, Müslüman ülkelerde 22 temsilciliğini bir süre için kapattığına ilişkin haber geldi.

ABD kamu diplomasisi çevrelerinden üretilen,
Bin Ladin öldükten sonra El Kaide yok olma sürecine girdi” söylemiyle çelişen böyle bir panik, aslında El Kaide’ye bayram hediyesi vermek anlamına gelmiyor mu?

ABD yetkililerinin,
“Bakın Ulusal Haberalma Ajansı’nın (NSA), o kadar eleştirdiğiniz, dinleme veri toplama etkinlikleri ne kadar önemliymiş” gibisinden demeçleri (The Guardian 05/08), NSA skandalından sonra, ortada bir gündem değiştirme çabası olduğunu da düşündürmüyor değil. Böyle bile olsa bir “kaş yaparken göz çıkarma, dünya jeopolitiğinde pusulayı kaybetmeye başlama” durumu yok mu? 

Düşünsenize, El Kaide parmağını kıpırdatmadan ABD’nin Afrika ve Ortadoğu’daki diplomatik yapılanmasını bir süre için felç etmiş, böylece küresel bir tehdit olmaya devam ettiğini, gücünden şüphe edenlere kanıtlamış olmuyor mu? 


Yazının tamamnı okumak için "tık"layınız 

Wednesday, July 31, 2013

'Büyük Durgunluk' Küreselleşiyor

Bu haftaki The Economist dergisinde “Büyük yavaşlama” başlıklı bir yorum var. Yükselmekte olan ekonomilerde başlayan yavaşlama, dünya ekonomisinde bir dönüm noktası oluşturuyormuş. Bu yeni dönemde liberal ekonomik modele olan ilgi yeniden artabilir, Batı özgüvenini biraz olsun yenileyebilirmiş. Ne diyelim? Çan seslerini duymuş The Economist, ama kimin için çaldığını bilmiyor.

Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, July 24, 2013

Bir Yükselişin Hazin Öyküsü



Sinema endüstrisinin ilk dönemlerinde yapımcıların çok sık kullandıkları hazin öyküyü bilirsiniz. Kentin parlak renkli ışıklarının cazibesine kapılarak gelen genç adam/kadın, arzularını gerçekleştirme telaşıyla çok iyi anlayamadığı, aslında boyunu aşan işlerin içine düşer. Kahramanımız önce hızla yükselir, herkes dostudur, elinden tutmaktadır. Ancak, tam arzularının nesnesine ulaşacağı noktada, geldiği yükseklikte tutunamaz, büyük çarkın içine düşer, öğütülür gider. 

Yükseliş...
AKP’nin, AKP’nin lideri, Başbakan Erdoğan’ın öyküsü henüz bitmedi ama bu hazin öyküleri anımsatmaya başladı.

Devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, July 17, 2013

Ortadoğu'da Kargaşa… Ve Düzen Arayışları

Alpaslan Işıklı Hocamızın yokluğunu fena halde hissedeceğiz. İnançlı, kararlı, üretken, yüce gönüllü yaşamını, düşünmeye zorlayan fikirlerini unutmayacağız.


***

Batı’da siyasal İslamın umut bağlanan kesiminin yönetimlerinin, Mısır ve Türkiye’de toplumsal muhalefetin duvarına toslaması, her iki ülkede de siyasal İslamın yönetimlerinin toplumsal muhalefet karşısında beklenen esnekliği gösterme, postkolonyal (“bağımsız” ama emperyalizmin müdahale düzeneklerini içinde taşıyan) devleti yönetme becerilerinden yoksun olduklarını ortaya koydu. Bu durum, “büyük güçler” açısından önemli bir soruyu gündeme getiriyor: Siyasal İslamın ılımlı kesimi (Müslüman Kardeşler akımı ve benzerleri) iflas ettiğine göre bölgede, dolaylı yönetimin aracısı kim (ne) olacak?

Yazının devamını okumak için "tık"layınız

Wednesday, July 10, 2013

Siyasal İslamın Sonbaharı - II

Türkiye ve Mısır’da yaşananlarla birlikte, Batı’da “ılımlı İslam”a umut bağlayanların, Ortadoğu’da Müslüman kitlelerin, siyasal İslamın projesine güvenlerinin tamir edilemez biçimde sarsıldığına işaret etmiştim. Bugün bu gözlemimi daha geniş bir bağlama oturtmaya çalışacağım.

Siyasal İslamın ekosistemi
Siyasal İslamın ortaya çıkışına, büyümesine olanak veren “ekosistemi” kısaca dört alt başlıkla betimleyebiliriz.
(...)


Yazının devamını okumak için "tık"layınız

Friday, July 05, 2013

Uçurumun Kenarında Mısır

Çarşamba gecesi Müslüman Kardeşler hareketine, Devlet Başkanı Mursi yönetimine karşı gerçekleşen askeri darbeyi izlerken aklıma, çok bilinen bir fıkra geldi: Şirketin, yeni genel müdürünün birinci yılını kutlamak için yapılan toplantıda, kendini göstermek isteyen yalakalardan biri kadehini kaldırmış: “Şirketimiz uçurumun kenarına gelmişti. Sayın müdürümüz cesaretle ileri doğru büyük bir adım attı...”

Mursi yönetiminin birinci yılı geride kalırken Mısır’da gerçekleşen askeri darbe,
“ileriye doğu cesur bir adım mı”, yoksa bu adımı atmaya çalışanları geri çeken bir müdahale mi önümüzdeki günlerde daha açık bir biçimde göreceğiz. 
Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, July 03, 2013

'İrhal!'

Hafta biterken The New York Times’tan David Kirkpatrick’in Kahire’den geçtiği yazıya göre, “sokakları çıra gibi olan Mısır, bir kıvılcım bekliyor”du.The Guardian’ın başyazısı “Mısır’ın Cezayir gibi olma riskinden” söz ediyordu. Pazar günü milyonlarca protestocu, Müslüman Kardeşler (MK) örgütünden gelen Devlet Başkanı Mursi’ye karşı “İrhal” (çık git) diye bağırıyordu. Yüz binlerce Mursi yanlısı da “Ölürüz de gitmeyiz” diye... (Al Ahram Daily, 01/07). Pazartesi günü ordu muhtıra verdi.
Bu çatışmanın geçici bilançosu, pazartesi sabahı itibarıyla, Mısır Sağlık Bakanlığı kaynaklarına göre en az 14 ölü, 900’den fazla yaralı, Müslüman Kardeşler’in Kahire merkezi ateşe verilmesi. (Al-Masri Al-Youm, 01/07)
Seçimler ve ‘demokrasi’ 
Bir yanda, Mursi, MK taraftarları,“Biz oy aldık seçildik bir yere gitmeyiz” diyor. Buna karşılık, çığ gibi büyüyen bir muhalefet hareketi, Mursi’nin politikalarına karşı somut eleştirilerde bulunmuyor, yalnızca “İrhal” diye bağırıyor.
Bu durum bizi, yalnızca siyasal İslam ve seçimler ilişkisinin değil, seçimlerle demokrasi arasındaki ilişki de üzerinde düşünmeye zorluyor.

Friday, June 28, 2013

Financial Times Erdoğan'ı uyarıyor: Çok geç olmadan...

(...)

"With the Turkish lira and stock market under pressure, Mr Erdogan’s government may have had no choice but to acclaim a tactical withdrawal as a victory on the field.
In another sign of caution on Mr Erdogan’s part, police, without using tear gas or water cannon, allowed thousands of protesters on Tuesday to fill up Istanbul’s central Taksim square. With Turkey’s international image badly tarnished, the authorities decided against a further show of overwhelming force against demonstrators who were careful not even to block the traffic.
In fact, Mr Erdogan’s power is more heavily constrained than his muscular, defiant response to the protests would suggest. His ambition of creating an executive-style presidency in time for the first direct elections to the post next year was checked well before the protests erupted by a lack of parliamentary support for the required changes to the constitution."

(...)


Wednesday, June 26, 2013

'Ah! Ne Büyük Reformcuydu'...


“Gezi Direnişi” olayının yankıları, verili “bilgi sistemini” delik deşik etmeye, iktidarı ayakta tutan, “fantezilerin” müstehcen doğasını sergilemeye devam ediyor.
Şimdi ışıkların altında, ortada kalan liberal entelektüeller, yeni şekillenen “iklime” uyum sağlamaya çalışıyorlar: “Zararın neresinden dönülse kârdır”! Ancak bunlar, dünkü tutumlarını savunmaktan vazgeçmiyorlar: “Ah o kadar büyük bir reformcuydu ki... Büyük düş kırıklığı içindeyim...”. Anlaşılan, “ne verdikleri zararı kavrayabilmiş, ne de yaşadıklarından bir şey öğrenmişler”... Bu kaygı verici!

İki suskunluk
Bugün, Erdoğan’dan yakınan, her belayı bir adamın kişiliğine bağlayan Batılı yazarların, yerli liberallerin iki konuda “suskun” kalmaları dikkat çekiyor.

Yazının devamını okumak için "tık"layınız

Wednesday, June 12, 2013

Adı Ağza Alınamayan 'Şey'

Gezi Parkı direnişi “olayı” konuşulurken “gençler”, “orta sınıf” gibi kavramlar kullanılıyor. Bu kavramlar, aslında “adı ağza alınamayan”, alındığı takdirde kapitalist gerçekçi bireyde gerginlik yarattığı için bastırılan “şey”in yerine kullanılıyor. 

(...)
Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, June 05, 2013

Ya Cahillik, Ya İkiyüzlülük

Gezi “olayı”, düzenin bekçileri üzerinde içerde olduğu kadar dışarda da şok etkisi yaptı. Dış basındaki yorumları, Türkiye’ye gelerek “olaya” yakından bakmayı deneyenlerin saptamalarını, şaşkınlığını, hatta “düş kırıklığını” izlerken bunlar ya cahil ya da ikiyüzlü diye düşünmeden edemedim.

‘İçi boş demokrasi’ filan
(...)

Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, May 29, 2013

'Yerine-Geçen-Şey'

slam ciddi bir imaj sorunu yaşıyor. İngiltere’de, bu sorun daha da ağırlaştı. Müslümanları hedef alan ırkçılık, yabancı düşmanlığı artıyor. “Sol” bu alanda gereken mücadeleyi veriyor. Ama Müslüman topluluğa da önemli bir görev düşüyor.

Hafta boyunca, gazetelerin ön sayfalarında, Müslüman iki genç adam tarafından Londra’nın Woolwich semtinde, caddenin ortasında et satırıyla öldürülen askerin, elleri, giysileri kan içinde gelip geçeni tehdit eden saldırganların fotoğrafları sergileniyordu. 


Daha önce de ekranlarda Suriye’de öldürdüğü düşmanının kalbini yiyen bir Müslüman vardı. Suriye fotoğrafları, haber klipleri, kazınmış kafalı, kara sakallı selefi savaşçılarla dolu.


Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, May 22, 2013

Ya Umduğunu Bulsaydı?

Başbakan, ABD gezisinde umduğunu bulamamış. İtiraf etmeliyim ki içim rahatladı. Ya umduğunu bulsaydı?

AKP liderliğinin Ortadoğu’nun adeta bir kaleydoskop gibi en ufak sarsıntıda yeniden şekillenen nesnel koşullarını, bu koşulların içerdiği çelişkileri anlamakta yetersiz kaldığı ortada. Daha 2007 yılında, büyük bir bölgesel krize Türkiye hazırlıksız yakalanacak diyorduk. Arap isyanları, Mısır, Libya, nihayet Suriye derken, AKP bölgenin kaygan kumlarına saplandı; eğer Başbakan “
umduğunu bulsaydı” batmaya başlayacaktı. 

Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, May 15, 2013

Kumarda Kaybetmeye Dair

Reyhanlı’yı hedef alan insanlık dışı saldırıyı düşünürken, bugün Türkiye’yi yönetenlerin pek heveslendikleri imparatorluğun Filistin cephesinde savaşan ünlü bir komutanın acı sözleri aklıma geldi: Biz Mehmet’i kumarda kaybettik…

(...)

AKP Türkiyesi’nin geldiği noktada, acımasızlık ve ahlaki çürüme dudak uçuklatıyor...

Yazının tamamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, May 08, 2013

Bir 'Titanic' Olarak Demokrasi

“Demokrasi”nin geleceğinin birçok açıdan, 1912 yılında batan “Titanic”e benzemeye başladığını düşünüyorum.
(...)
Türkiye’ye dönersek, bir taraftan, güçler ayrılığını kaldırmak, topluma yaşam tarzına ilişkin yasalar dayatmak, kazanılmış hakları kullanmayı, iktidar partisine karşı eylem olarak okumak...

Yazının tamamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, May 01, 2013

Suriye Kararsızlığı

Geçen hafta isyancılar Esad yönetiminin kimyasal silah kullandığına ilişkin kanıtları”, “uluslararası topluluğasunduğunda, Batı medyasında hemen, evet şimdi tamamyazıları egemen oldu. Sonra, bu yorumlar hızla yerlerini kuşkulara, kanıtları sorgulama çabalarına bıraktı. ABD yönetimi de “Bağlaşıklarımızın baskısı bizi Suriyeye müdahale etmeye zorlayamaz diyordu.

Halbuki aynı medya Irakta kitle imha silahları var, Kaddafi soykırım uygulamak üzereiddialarını, adeta yalamadan yutmuştu. Bu kez neden farklı? Batı neden bu kez bu kadar kararsız?

 Yazının devamını okumak için "tık"layınız

Wednesday, April 24, 2013

'Greatest Nation On Earth'

Obamanın Bostondaki bombalardan sonra yaptığı konuşmada Amerikanın dünyanın en büyük (great: Zenginliğinden çok, ahlak, erdem, kültür gibi özelliklerinden dolayı-E.Y) ulusu olduğunun yine vurgulanması anlağımda tedirgin edici yankılar uyandırdı

Biri kalksa, Türkiye dünyanın en büyük (great) ulusudur dese ona hemen milliyetçi faşist damgası vurulur. Ama kimsenin aklına Obamayı böyle suçlamak gelmez. ABDnin büyüklüğü genel kabul gören bir kanaattir; adeta, diğer göstergelere anlamlarını kazandıran bir ana gösterge”.
Peki, bu büyüklükiddiası sarsılmaya, ana göstergeetkinliğini kaybetmeye başlarsa, bu genel kabul gören kanaate dayanan anlatılara, bu anlatıların şekillendirdiği öznelliklere ne olur?
 
Bu soru giderek daha büyük bir önem kazanıyor.

Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, April 17, 2013

Tükenmiş Bir Uygarlıktan Görüntüler...

Pazartesi yazımda, “Geleneksel muhafazakârlığın kökleri, hem geriye hem de ileriye dönük bir zamanın içindedir. Thatcherizm ise –neoklasik ekonomi anlayışındaki gibi- esas olarak zamansal bir anlatıdan yoksundur; her şey tüketilmelidir. Her şey şimdi tüketilmelidir” saptamasını aktarmıştım.
Bu saptama, dünya ekonomisinin küreselleşme dönemi mucizelerinin (şu kadar insan yoksulluk sınırın üzerine çıktı. Bu kadar insan orta sınıfa katıldı vb.) boşluğunu çok iyi tanımlıyor. Mali kriz başladığından bu yana sıkça gündeme gelen bir soru işaretinin betimlediği gerçeğin de altını çizmiş oluyor: “Tüm bunlar bir yanılsama mıydı?”

The Economist dergisi geçen hafta farkında olmadan (bu dergi nadiren olanların farkında olur) “Servet bazen yanılsamadır” ifadesiyle açık ettiği gibi, evet yanılsamaydı. Derginin “saygın” Buttonwood köşesi, iki soruya dikkat çekiyordu: “Yaratılan milyarlarca dolar servet nereye gitti?” “Kıbrıs bankalarındaki servet nereye gitti?” Buttonwood’a göre “iki sorunun da cevabı aynı”: “Bu servet asla gerçekleşmeyen bir büyümeye gitti”. Kısacası aslında yoktu!

Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, April 10, 2013

Büyüklere Masallar…

Türkiye halklarının birlikte çıkmaya hazırlandığı barış sürecinin olası duraklarını, alacağı virajları, önceden kestirmek çok zor.


Gerçekten de Engels’in hatırlattığı gibi toplumsal olaylarda tarafların her biri kendi çıkarları doğrultusunda, güçleri oranında çabalar. Tarih bu çabaların bir bileşkesi olarak ilerler. Çoğu kez ortaya çıkan sonuç, şaşırtır, tarafların hiçbirini tatmin etmez.

Yazının devamını okumak için "tık"layınız

Wednesday, April 03, 2013

İki ‘Tatsız’ [G]erçek Üzerine Bir Not...

Türkiyenin gerçekliği iki önermenin egemenliği altında şekilleniyor: AKP yönetimi ekonomiyi başarıyla yönetiyor; Kürt sorunu bir çözüm sürecine girmiştir. Bu iki önermeye Lacancı psikanaliz okulunun gerçeklik, gerçekdeğildiruyarısını dikkate alarak yaklaştığımda, önümde büyük düş kırıklıklarına gebe bir gelecek olasılığı şekilleniyor.

Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, March 27, 2013

Bölgemizde Tarih Giderek Hızlanıyor

Geride bıraktığımız hafta içinde önemli tarihsel gelişmeler yaşanmış gibi görünüyor. Bu hafta içinde büyük Nevruz mitingi, Öcalanın mektubu ile Kürt siyasi hareketi, haklar ve özgürlükler mücadelesinde yeni bir döneme geçmişe benziyor. AKP Türkiyesi Netanyahu İsraili karşısında büyük bir diplomatik zafer kazanmışa benziyor. ABD Devlet Başkanı Obama, Erdoğan ile Netanyahu arasındaki konuşmayı ve özür dilemeişini kolaylaştırarak, ABD dış politikası açısından Ortadoğuda çok uzun zamandır ilk kez bir diplomatik başarı kazanmışa benziyor.

Benzemekavramı, görüntükavramından farklı olarak, aynıolup olmama konusunda bir kuşkuya işaret eder. Yukarda değindiklerim sanırım çok önemli gelişmeler. Ama bu gelişmelere kanaatle değil de düşünceyle yaklaşınca benzeyişle görüntü arasında kimi farklar dikkat çekmeye başlıyor.
(...)

Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, March 20, 2013

Irak Savaşının 10. Yıldönümünde İki Seçenek

Bu hafta Irakın işgalinin 10. yıldönümü. Bu konuya ilişkin tartışanlar, işgalin, açıklanan amaçları, yarattığı yıkım, yol açtığı can kaybı açısından tam bir fiyasko olduğunda anlaşıyorlar. Irakın işgalinin yalanlara, sahte kanıtlara dayandırıldığını bir kez daha anımsatan kimi yorumcular, Bushun, Blairin savaş suçlusu olarak yargılanmaları gerektiğini savunuyorlar.
Olayın bu boyutlarına pazartesi günü Orhan Bursalı değindi. Ben bazı tarihsel eğilimler üzerinde durmayı deneyeceğim.

Tarihin çöp tenekesi ­devrildiğinde...
İmparatorluklar tarihin çöp tenekeleri gibidir. Egemen oldukları bölgelerdeki dini, etnik, sınıfsal çelişkileri ve nefretleri, şiddet, korku, rüşvet yoluyla baskı altında tutarak muhafaza eder, birbirine karşı kullanır, hatta bu amaçla yenilerini üretirler. Bir imparatorluk yıkıldığında çöp tenekesi devrilir, kapağı açılır ve pislik ortalığa saçılır.

Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, March 13, 2013

Chavez’in Ardından - II

Chavez’in Ardından - II

Chavezin büyüklüğünü saptamak yeterli değil. Bir adım ileri giderek Chavez olayını anlamak, dersler çıkarmak gerekir. Yorumlarda, tüm olayı Chavezin kişiliğine indirgeyen bir eğilim egemen. Bu noktada kaldıkça ne eleştirel bir yaklaşım üretmek ne de ders çıkarmak olanaklı.

Bu noktayı Chavez nereden çıktı sorusuyla aşabiliriz.
(...)
Yazının tamamını okumak için "tık"layınız 

Sunday, March 10, 2013

Mustafa Sönmez: CHP Kürt Fobisini Yenerse Büyür

Mustafa Sönmez

Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünde, bir tıkaç gibi duran Kürt sorununu, bugün AKP ile Kürt siyaseti tartışma masasına yatırmış, bunun üzerinden alışveriş yapıyorlar. Demokrasiyi kendine dert etmeyen bir AKP ve onun otoriterliğinden mağdur Kürt siyaseti…Peki CHP? Demokrasinin tesisinde daha çok iddiası ve samimiyeti olduğuna inanmak istediğimiz CHP nerede? Tribünde, seyirci. İmralı’da ve onu takiben muhtelif mahallerde olanları sadece izliyor ve “bize bilgi verilmiyor” diye sızlanıyor, şikayet ediyor. Ama bir aktör olarak ortaya çıkamıyor. Otoriter rejimden  mağdur Kürtleri, yine rejimden mağdur diğer halklar ve sınıflarla buluşturup, demokrasi düşmanı AKP’ye karşı omuz omuza bir hizada buluşturamıyor. Bu, niye böyle?
Bu, CHP’nin bir kesimine hakim Kürt fobisi ile ilgili. Bu fobinin köklerinin Osmanlı’da, Balkanların yitirilmesi sonrası yaşanan travma ile ilgisi olduğu ve kuşaktan kuşağa taşındığı açık. CHP’nin bir kesimi, birçok başka kesimde de olan bu korkuyu aşamıyor. Ama korkularla baş edilebilir.
İki Kürt Siyaseti
Kürt hareketi, Abdullah Öcalan’ın (AÖ) yakalanmasından kısa bir süre öncesine kadar daha ayrılıkçı, ufkunda bir Kürt devleti olan perspektifle hareket ediyor, ülke bütünlüğü içinde soruna çözüm arama eğilimi daha cılız kalıyordu. Resmi otorite, devlet, buna “Teröre ve bölücülüğe karşı bebek katili Apo’yu imha” söylemi ve eylemi ile cevap veriyordu. Bu duruşu, CHP’nin bir kesiminin de dahil olduğu çoğu siyasi parti, büyük medya, kanaat önderleri de benimsiyor ve yeniden üretiyorlardı.
AÖ, 1999’da bu stratejiyi terk ettiklerini açıkladı. Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti’nden ayrı bir devlet olarak örgütlenmelerinin koşullarının olmadığına ikna olduklarını ve ülke bütünlüğü içinde Kürt kimliğinin tanındığı, Kürt kültürünün ifade edilebildiği, demokratik bir programla birlikte yaşamanın gerekli ve mümkün olduğunu ifade etti. Bu akılcı bir paradigma değişikliğiydi.
Kürt hareketi bu kopuştan itibaren, yeni söyleme uygun olarak taban örgütlenmelerine, sivil inisiyatiflere,yerel yönetimlere ağırlık verdi, TBMM’ye daha çok temsilci göndermeye gayret ettiler. Ama, silahlı güçlerini tasfiye etmediler.Çünkü, yenilenmiş beklentilerinin bile karşılanmasından kuşkuluydular.  Kendimizi savunmalıyız, diyerek askeri güçlerini korudular.
Algılandı mı?
Kürtlerin ülke bütünlüğü içinde demokrasiyi geliştirerek haklarına kavuşmaları biçiminde özetlenebilecek yeni yönelimleri, resmi kurumlar ve onunla birlikte hareket eden diğer siyasi parti, medya vb. tarafından ne kadar doğru algılandı ve tavır değişikliği görüldü? Bu farklılığı anlayan oldu, anlamak istemeyen oldu. Kimisi, bunun bir taktik çekilme olduğunu, Büyük Kürdistan’ı kurma hedefinden, ne ABD’nin ne de onun maşası PKK’nin vazgeçmeyeceğini ısrarla savundu ve savunuyor. BOP projesinin kapsamında bölgede ikinci bir İsrail kurulmak istendiği, bunun da Büyük Kürdistan ile olacağı tezi canlı tutuldu. Bu söylemi devletin önemli bir kesimi, büyük medya, kanaat önderleri, sol geçinen bir kesim ve CHP içinde bir kol hâlâ sahipleniyor. Bu kesimler, Türkiyelileşmek kararı alan Kürt siyasetine yaklaşmamakta, onları anlamamakta ısrarlılar.

Çözüm için…
Kürt siyaseti, kendisine mesafe koyan CHP’deki ve bir kısım soldaki bu “Kürt fobisi” karşısında, onları ikna için çabalamak, korkularını aşacak çabalarda bulunmak yerine, iktidardaki AKP ile sorunu çözme seçeneğine yöneldi. Biraz da kolaycı, pragmatist davrandı. Bunu da, zaman zaman çatışmaları yükselterek “müzakereye” zorlama biçiminde yapmaya başladı. Habur süreci başarısız olanıydı. Ama, tabanda, hem bölgede hem batı kentlerinde hızlı ve etkin bir örgütlenmeyle yükselişi sürdü. Sosyalist solun bir kesimi , Kürt siyasetinin bu Türkiyelileşme yönelişine olumlu yanıt vererek 2007 ve 2011 seçimlerinde ittifak yaptı.
CHP’de Baykal döneminde Kürt siyaseti ile yakınlaşmama siyaseti hep korundu. Kılıçdaroğlu dönemine geçiş ile birlikte, bu tutum belli değişikliklere uğradı. CHP’yi daha sosyal demokrat bir parti yapma, Türkiye’nin demokratikleşmesinin Kürt sorununun çözümünden de geçtiğini kabullenme gerçeği, CHP’nin en azından bir kanadını, resmi görüşten kopardı. Yine de bugün varılan yerde CHP, Kürtlere değebilmiş değil. Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelere ulaşabilmiş, Kürt siyaseti ile, onun TBMM’deki temsilcisi BDP ile ilişki geliştirebilmiş değil.
Sosyal Demokrasi
CHP’nin, bir an önce, en azından üyesi olduğu, (BDP’nin de gözlemci üyesi olduğu) sosyalist enternasyonal normlarına uygun bir sosyal demokrat yaklaşımı, Kürt sorununun çözümüne uyarlaması gerekir. Kürtlerin vatandaşlık, anadilde eğitim gibi taleplerini dinleyebilmesi, tartışabilmesi gerekir. CHP’nin BDP’yi, demokrasi mücadelesi ile  Kürtlerin özgürleşme taleplerinin iç içe olduğuna, dar programlara kapılmaması gerektiğine ikna etmesi gerekir. BDP, CHP’den böyle bir söylemi ve eylemi görürse, olmayacak duaya amin demekten uzaklaşıp AKP ile nafile namazı kılmaktan vazgeçebilir. BDP’deki liberal ve dinci damarın, RTE’yi diktatörlüğe taşıma pahasına, “kendine Müslüman” davranma yanlışının önü kesilebilir. Böyle bir işbirliğine yöneliş, sosyalist solun da rüzgarını arkasına alır ve RTE’nin, “barış”ı diktatörlük tırmanışına  basamak yapma oyununu bozar.
Kürt fobisini yenmek, “halden anlamak”, CHP’yi parçalamaz, büyütür.Önüne koşabileceği geniş bir koridor açar. Önkoşul, Kürtlerle ilgili samimi bir dil tutturmak, korkularla baş etmek, sorunu çözmeye talip, muktedir bir aktör olarak ortaya çıkmak, kendine güvenmektir. CHP yönetimi, çatışmacı, kutuplaştıran, çoğulculuğu reddeden eğilimleri, kendi içinde isterse ikna edebilir. Korkularını aşmalarına yardımcı olabilir. Bunu, izleyeceği pozitif, demokrasiyi güçlendirici, çok kültürlülüğe sahip çıkan, kaynaştırıcı, tüm ezilenlerden yana politikalarla yapabilir. Bunun için geç değil.

Wednesday, March 06, 2013

Bu Kez de İtalya Dersleri

İtalya’da, genel seçimlerde, komedyen-politikacı Grillo’nun partisi, Temsilciler Meclisi’nin birinci, Senato’nun ikinci partisi konumuna yükseldi. Aynı günlerde İngiltere’de Eastleigh’de yapılan ara seçimde, medyada hep alay konusu olan, Avrupa Birliği üyeliği karşıtı muhafazakâr UKİP’in aldığı oy şaşkınlık yarattı. Ocak ayında benzer bir şok İsrail’de, televizyon sunucusu Yair Lapid’in partisi genel seçimlerde ikinci sıraya oturunca yaşanmıştı; ilk şok da geçen yıl Yunanistan seçimlerinde SYRIZA yüzde 27 oy alınca...

Sanırım karşımızda evrenselliği olan ilginç bir
“durum” var. Larry Derfner’in İsrail seçimleriyle ilgili söylediği gibi “İsrail seçmeni sağı reddetti ama sol kazanmadı” (The National Interest, 25/01/2013). Puglia’dan seçilen Demokrat Parti temsilcisi Franco Cassano’ya göre “Grillo, gençlerin öfkesiyle sol arasındaki kanalları kapattı”... “Bir liderlik sorunu var. Öfke ile sol arasındaki kanallar artık çalışmıyor” (Il Manifesto, 28/02/2013).

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Wednesday, February 27, 2013

Uzay Savaşları

Geçen haftanın üzerinde en çok durulan konularından biri de uzay savaşlarıydı. Bu savaşlar, gezegenler arasında, warp motorlu uzay gemileriyle değil, internetin sanal uzayında, ülkeler arasında bilgisayarlarla yapılıyor. Tartışma o kadar yoğun ki, Financial Times başyazılarından birinde ele alıyor; Brzezinski bir yorumunda, bu savaşların kurallarını saptayacak uluslararası anlaşmaların gerektiğini savunuyor. The New York Timesın aktardığına göre Washingtonda konuya ilişkin konferanslar birbirini izliyor”.
(...)
Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, February 20, 2013

Güney Afrika Dersleri

Pazartesi yazımdan devamla, AKP Türkiyesinin dış politikasının en hafif ifadeyle, gittikçe belirsizleşen yönü üzerine yazmayı planlıyordum. Pazartesi günü okuduğum Güney Afrika haberleri, geçen hafta Ekmek, Özgürlük ve Toplumsal Adalet başlıklı yazımda dile getirdiğim kaygılardan devam etmenin daha yararlı olabileceğini düşündürdü.

Güney Afrikada yayımlanan News 24 haber sitesinde yer alan bir yorumda şu saptamalar vardı: Güney Afrika nüfusunun büyük çoğunluğu bugünkü rejimde de yoksullaşmaya devam ediyorsa, ülkenin geleceğinden pay alma umutları yoksa, apartheid (ırkçı rejim - E.Y.) rejimi gerçekten sona erdi diyebilir miyiz?” (...)Bağımsızlık Afrikalılara elle tutulur kazanımlar getirmiş olmakla birlikte, uğruna elde edildiği hedeflerin, görevlerin yerine getirilmesinde başarısız kalmıştır.”(...) “Apartheide karşı mücadele bu düzeni değiştiremedi, onu demokrasiyle birleştirdi. Bir demokratik apartheid devletikurdu.” (...) Sömürgeciliğin, apartheidin çekirdek ilkesi, siyah nüfusun büyük kısmını yoksulluğa mahkûm etmekti.” (...)Bugün ırk ayrımı kalktı, ama bu çekirdek ilke olduğu gibi duruyor! (18/02).

Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, February 13, 2013

Ekmek, Özgürlük, Toplumsal Adalet

BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş AKPye yakın olduklarını açıkladıktan sonra, Biz AKP ya da BDPnin değil, bütün Türkiyenin anayasasını yapmak için böyle bir uzlaşma arayışı içine gireriz. Sonuçta yeni anayasa bir toplumsal barış anayasası olmalıdır. Ben PKK ve devlet arasındaki barıştan söz etmiyorumdemiş. Umarım bu sözlerin içeriğinin tam olarak ayırdındadır. Yoksa kendimizi, anayasada Kürtler için ufak bir iki makyaj karşılığında ekmek, özgürlük ve toplumsal adalet taleplerinin daha da bastırılacağı, her türlü yasal denetimden kurtulmuş totaliter bir başkanlık rejiminde bulacağız.
 
Kürt sorunu denen olgunun temelinde ekmek, özgürlük ve toplumsal adalet talebi yatmıyor mu? 
Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, February 06, 2013

Yine Gündeme Gelen ‘Başka Belalar’

Pazartesi, döviz savaşlarının, kaynak rekabetinin, sömürge savaşlarının ve başka belaların yine gündeme geldiğine işaret etmiştim. Bugün bu, başka belalara değinmeye çalışacağım.
 
Geçen hafta Hitler’in iktidara gelişinin 80. yıldönümüydü.
(...)
Yazının devamını okumak için "tık"layınız

Wednesday, January 30, 2013

Mısır Nereye Gidiyor?

Mısırda, Mübareki deviren olayın ikinci yıldönümünde, çatışmalarda yüzlerce kişi yaralandı, 50’den fazla insan öldü. Mısırda iktidarı ele geçirmekte olan Müslüman Kardeşler, Mursi hükümeti, üç kentte sıkıyönetim ilan etti. Böylece eski rejiminaskeri kanadıylayeni rejimiinşa etmekte olan siyasal İslamın egemen kanadı, toplumsal muhalefete, devrimci dalgaya karşı birlikte davrandıklarını bir kez daha kanıtladılar. 
 
Bu konuyla ilgili son yazımı, “...Mısırda ne oldu değil, ne olmaya devam ediyordiye sormak gerekiyor saptamasıyla bitirmiştim. Çünkü gelişmeler, Tahrir Meydanı gösterilerinin başlattığı devrimci sürecin hâlâ tamamlanmadığını, Mısırda yapının yerinden oynayan taşlarının yerine oturmadığını da gösteriyordu. 

Yazının devamını oumakmiçin "tık"layınız. 

Wednesday, January 23, 2013

‘Terörizm’

Mali ve Cezayirdeki gelişmeleri izlerken terörizmkavramının çeşitli faydalarının ayırdına varmaya başlıyoruz. 

Yazının devamı için "tık"layınız. 

Wednesday, January 16, 2013

Uygarlık İntihar Ediyor!

Fransa Maliyi bombalıyor, Pakistanda bombalar patlamaya, ABD Dronları terörist avında sivilleri öldürmeye devam ediyor. Suriyede iç savaş var. Pariste beklenmedikbir suikast kafaları karıştırıyor. ABDde okul katliamları silah lobisinin inadını azaltmıyor. Sonu gelmeyen bir ekonomik mali kriz Avrupada faşist akımların yeniden canlanmasına zemin hazırlıyor. Büyük güçler yükselirken aynı hızla silahlanıyorlar. Kimi yazarlar 1913 yılını anımsıyor. Ortadoğuda Müslüman ve Musevi radikal dinci akımlar güçlenmeye devam ediyor. 
 
Bu listeyi genişletmek olanaklı ama ben bunları kastetmiyorum. Bu tür tarihin hızlandığı dönemler geçmişte de oldu; uygarlık büyük fiyatlar ödese de bunların hepsini aştı, yaşamaya devam etti. Ama bu kez farklı

Devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, January 09, 2013

‘Niyet Varsa Olur’

Kürt sorununda yeni bir süreçbaşlamış gibi görünüyor. Medyada şekillenen genel beklentide PKK’nin silah bırakması, bir barış ortamına geçilmesi hatta çözüm umudu var. 

Devletin meşruşiddet araçlarının en azından bir kısmının (MİT), hükümetin, BDP’nin, Kürt siyasi hareketinin lider olarak benimsediği Öcalan’ın bu süreçin içinde olması, hareketin askeri kanadı PKK’nin sözcülerinin, uyarıcı ifadeler kullanmakla birlikte katılmaya niyetli olduğunu açıklaması, ana muhalefet partisi başkanının süreçe destek vermesi (böylece Başbakan’ın, şoven baskılar karşısında muhalefeti suçlayıp kaçmasına olanak verecek kapılardan birini kapaması) bu süreçin ciddiye alınmasını, hükümetin, özellikle Başbakan’ın sözlerinin arkasında durmaya zorlanmasını gerektiriyor.

Yazının devamını okumak için "tık"layınız