Wednesday, November 26, 2014

Tezgâhta ‘Varoluşun Dayanılmaz Hafifliği’

Siyasi İslamın yazarlarının düşünsel dün-yası, daha doğrusu gerçekliğin zihinlerinde oluşturdukları resmi (yazılarına yansıdığı kadarıyla) beni ürkütüyor. Çünkü bunlar, siyasi iktidardaki iradeyi temsil ediyor, onun düşündüklerini yansıtıyor, hatta onu yönlendiriyorlar.
Ne zaman bu yazarlardan birinin tarihsel jeopolitik analizlerini okusam aklıma, Gilles Deleuze’ün “Si vous êtes pris dans le rêve de l’autre, vous êtes foutu” (Başkasının rüyasına tutsak olmuşsanız, yandınız-“oyuldunuz”) sözleri geliyor: Hepimiz bu siyasal İslamın rüyasında (projesinde) tutsak olmuş gibiyiz. Bu proje onlar için yüzyıllık bir “rüya” ama geri kalan için uyandığında bile, kendini kaçınılmaz olarak bir enkazın altında bulacağından, çeşitli biçimlerde daha uzun süre devam edecek bir kâbus...

Bu sorunun iki boyutu var. Birincisi bu “proje”yi destekleyen gerçeklik tanımlaması (zihinlerdeki resim) çok yanlış; her pratik dönemeçte, “praksis” denemesinde tökezliyor, beklemedikleri sonuçlara yol açıyor. Ancak onlar, “bu kez farklı olacak” beklentisiyle yaptıklarını yapmaya, aynı hatayı tekrarla-maya devam ediyorlar; aynı sonucu aldıkça da, daha fazla dayatmaya, realiteye uyum sağlamaya çalışmak yerine, realiteyi projeye uydurmak için daha fazla simgesel, fiziki şiddet uygulamaya çalışıyorlar: Tüm engelleri ortadan kaldırır, tüm kafa karıştıran, tereddüt yaratan, lidere olan güveni sarsan sesleri kısar, tüm etkenleri kontrol altına alırsak, irademiz tümüyle özgür kalırsa... O zaman farklı olacak... 

Yazının tamamını okumak için tıklayınız 

Wednesday, November 19, 2014

Amerika’yı Yeniden Keşfetmek...

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Amerika’yı Columbus’tan önce Müslüman denizciler keşfetti” iddiasıyla şaşkınlık yarattı. Bir an için bu iddianın doğru olduğunu varsaymak ilginç olabilir diye düşündüm.
Aklıma ilk önce, bu iddiayla tepetaklak olan “Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok”
deyimi geldi. Düşünsenize, Amerika ilk keşfe-dildiğinde tarihin akışı hiç etkilenmemiş. Ama Columbus Amerika’yı yeniden keşfettiğinde hem  o kıtadaki halkların yaşamlarını altüst edecek, hem de dünyanın geri kalanında kapitalist uy-garlığın gelişmesini hızlandırarak Afrika’yı, Arap halklarını sömürgeleştirilmeye, az gelişmişliğe mahkûm edecek bir süreç başlamış. İlk keşfi bir işe yaramadığından, Amerika’nın ikinci kez keşfedilmesi gerekmiş.

Öyleyse bu pratikte bir işe yaratılamamış olayla övünmeye kalkmak ne anlama geliyor? Bu sorunun cevabı, bence siyasal İslamın, “Batı” karşısındaki iktidarsızlığına katlanmasını kolaylaştıran “Batı uygarlığı çürüyor. Bu uy-garlığa karşı tek alternatif Müslümanlıktır!” fantezisinde yatıyor.

(...) 
Yazının devamını okumak için "tık"layınız

Wednesday, November 12, 2014

Topal Demokrasi

Hayır, Türkiye’den değil ABD’den söz edeceğim. Türkiye, çoktandır, “topal” ötesi bir yerde.
 
Pazartesi yazımda, ABD ara seçimler-inde Cumhuriyetçi Parti’nin zaferi üzerine düşüncelerimi paylaşmıştım. Karşımızda dünyanın askeri açıdan en güçlü ülkesinde, dünyanın kritik bir döneminde bir “topal ördek” başkandan çok daha öte bir sorun var: Bir “topal demokrasi”...
Bu demokrasi “topal”; çünkü Profesör Michael Glennon’un pazartesi yazımda aktarmaya başladığım “Çift Hükümet” kitabında ayrıntılı olarak belgelendiği gibi, Amerikan halkı gerek kendi yönetimleri gerekse de uluslararası sorunlar konusunda ilk anda hayal edilemeyecek kadar cahil ve ilgisiz. Bu kesim, geçen hafta salı günü seçim sonuçlarının gösterdiği gibi, kimi zaman sandığa bile gitmek istemiyor. İkincisi, seçimler sırasında yeniden canlanan tartışmalar adayların çok büyük, kaynağı açıklanmayan mali destekler (“karanlık para” kavramı kullanılıyor) aldıklarını gösteriyor. Nihayet, Prof. Glennon’un kitabında, insanın ağzını açık bırakacak biçimde sergilenen kaynakların gösterdiği bir gerçek var: Aslında iktidar, televizyonlarda, merasimlerde, uluslararası gezilerde görünen, yasama-yürütme-yargı organlarının başına seçimlerle gelip gidenlerin elinde değil, sayıları bine ulaşan, ileri derecede eğitimli, halkın cahilliğinden, iradesini ifadelerinden adeta nefret eden üst düzey bürokratların yönettiği bir iç ve uluslararası güvenlik aparatının elinde.

Cehalet, para ve güç 
 (...)
Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, November 05, 2014

Çok İyiydi, Çok Kötü Oldu

İnsan aklı bir garip; “özgür çağrışım” ilgisiz şeyleri bir anda birbirine bağlayıveriyor.
Geçmişte AKP’yi destekleyen ama şimdi çok pişman liberal eğilimli kimi yazarların, geçen hafta, AKP ve Davutoğlu üzerine “eskiden çok iyiydi şimdi çok kötü oldu” türünden övgü, yergi, yönlendirme umudu dolu yazılarını okurken “No country for old man” filmini düşündüm.

Vizyona “İhtiyarlara Yer Yok” başlığıyla girmiş. Ben “İhtiyarlara göre ülke değil” başlığını tercih ederdim. Neyse... Esas değinmek istediğim, bu filmin bir sahnesinde uyuşturucu kartelinin katili Chighurg’un (Javier Bardem), profesyonel katil Wells’e (Woody Harrelson) yönelik sözleri: “Hayatında uyduğun kurallar seni buraya getirdiyse. Bu kurallar ne işe yarar?” Bu sözleri biraz değişmiş biçimde anımsadım: “Hayatında attığın adımlar seni buraya getirdiyse”... 

(...)

Bir Anglosakson değişiyle bitirelim: Beni bir kere kandırırsan sana ayıp. İki kez kandırırsan bana...

Yazının devamını okumak için tıklayınız