Friday, December 24, 2010

G20 toplantısı – “Kırmızı Pazartesi”

(10/11/2010)

Geçen hafta Pazartesi ve Çarşamba yazılarımı çok kötümser bulanlar oldu. Ancak yarın Seul’de başlayacak olan G20 liderler toplantısı öncesindeki tartışmalara bakınca, nasıl iyimser olacağımı bilemiyorum.

“Kırmızı Pazartesi” gibi bir şey
Adeta, Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” (“Cronica De Una Muerte Anunciada”  -önceden açıklanmış bir cinayetin günlemi) öyküsünün dünya ekonomisi için yazılmış bir versiyonunu izliyoruz. Dünya ekonomisinin nereye doğru gittiğini tüm siyasi liderler biliyorlar, ama bu gidişi durduracak bir şeyler yapmaya gelince adeta hepsinin elleri bağlı.
G20 toplantıları başladığından bu yana, önlerindeki yapılacaklar listesinin başında uluslararası dengesizlikler (ABD’nin dış ticaret açığı ve borçları- başta Çin olmak üzere kimi ülkelerin ticaret fazlası ve birikmiş döviz rezervleri) sorunu var. Seul toplantısına giderken, gündemi döviz savaşları, korumacılık eğilimleri, sermaye kontrolleri, yeni bir resesyon olasılığı, “küreselleşmenin sonu” gibi korkular dolduruyor; liderlere yönelik,  “lütfen bir an evvel bu konularda anlaşın” çağrıları artıyor. Bu yazı yazılırken, gazeteler, ABD’nin ticaret fazlasına bir üst limit getirme talebinden vazgeçmeye, buna karşılık, Çin’in de ABD merkez bankasının Niceliksel Genişleme (para basma) politikalarına yönelik eleştirilerini yumuşatmaya karar verdiğini aktarıyordu. Liderler anlaşıyorlar, ama sorunları çözeme konusunda değil, durumu aynen koruma konusunda…
Peki, bu durumda neden aklımıza “Kırmızı Pazartesi” öyküsünü geliyor.
“Cinayetin günlemini” şöyle özetleyebiliriz. Mali krizin ardından önce, açık kapalı döviz savaşları başlıyor, sonra doğrudan korumacılık ve ticaret savaşları başlıyor. Bu noktada dünya ekonomisinin serbest ticaret ağları çözülmeye başlıyor. Bu çözülme kimi merkez ülkelerdeki yüksek işsizlik oranları, kaynak sıkıntıları, dış pazar gereksinimleri ile birleşince, devreye doğrudan siyasi refleksler girmeye başlıyor. Ne de olsa kimse kendi ülkesinde iktidarını tehlikeye sokacak siyasi krizler istemiyor. Bir aşamada durduracak işbirlikleri gerçekleşmezse, bu süreç sonuna kadar gidiyor…

Peki bu kötümserlik neden?
ABD Merkez Bankası gelecek Haziran’a kadar toplam 600 milyar dolarlık Niceliksel Genişlemeye (NG) gideceğini açıkladı: Yeni dolar basılacak, FED bu dolarlarla piyasadan bono satın alarak uzun dönemli faizleri düşürmeye dolayısıyla yatırımları teşvik etmeye çalışacak. Ama bu arada NG doların diğer dövizler karşısındaki değerini düşürecek. Bu hem ABD’li ihracatçıların rekabet gücünü arttıracak, hem de doların değer kaybetmesine paralel olarak ABD dış borcunun bir kısmını siliyor olacak.
Bu yüzden Almanya Maliye Bakanı, FED’in kararını, “hem Çin’i döviz manipülasyonuyla suçlayacaksın hem de NG ile paranın değerini düşüreceksin… FED ne yaptığını bilmiyor… ABD modeli iflas etmiştir” gibi çok sert ifadelere eleştirdi. Çin Başbakan yardımcısı, “ABD’den bir açıklama bekliyoruz” dedi. Bu sertleşmenin ardından, yukarda değindiğim uzlaşma gerçekleşti. Diğer bir değişle herkes bildiğini yapmaya devam edecekti. Salı günü Wall Street Journal, FED kararına karşı uluslararası bir tepkinin yükselmekte olduğunu söylüyordu. Kimi ekonomistler, mali kriz atlatıldı, ülkeler rahatladılar, işbirliği ondan zorlaştı diyorlar. Halbuki, ülkelerin liderleri, mali sarsıntısının ardından, krizin derinliğinin ve kalıcılığının ayırdına vardılar, kendi ülkelerinin ekonomilerini korumaya yönelik tedbirlere öncelik vermeye çalışıyorlar. ABD’nin dünyada dayattığı küreselleşme modelinin geleceği kimsenin umurunda değil. İşte tam bu noktada “Kırmızı Pazartesi” öyküsüne geri dönebiliriz.
Kenneth Rogoff’un “küreselleşme yol ayrımında” başlıklı yazısı (The Guardian 07/11) bize yardımcı olabilir. Rogoff, özetle, işbirliği yapılamaz, “ABD’nin dünya ekonomisi üzerinde zayıflayan hegemonyasından bir yenisine yumuşak geçiş yapılamazsa, küreselleşme sert bir biçimde tersine dönmeye başlar” dedikten sonra, kötümser bir ifadeyle ekliyor, “Bu ilk kez yaşanıyor olmayacak” (Bkz 1930’lar ve II. Dünya savaşı)
Peki Rogoff, “yumuşak geçiş”, işbirliği derken nasıl bir çözüm öneriyor?  Şuna bakar mısınız: “Yükselen piyasalar, kendi ticaret kurallarıyla oynamalarına izin verilemeyecek kadar büyük ve önemli hale geldiler. Liderleri yerel çıkarları dizginlemeli, yabacı rekabeti desteklemelidir”. Türkçesi, sizin dünya ekonomisine kendi koşullarınıza uygun yeni kurallar getirmenize izin veremeyiz. Siz iç piyasalarınızı ve yatırım alanlarınızı yabancı sermayeye açınız.

FED’in Niceliksel Genişlemesi de bunu yapıyor. Doların rekabet gücünü arttırırken, Carry Trade’i, gelişmekte olan piyasalara yönelik sermaye hareketlerini körüklüyor. Bu hareketler hem o ülkelerdeki birikmiş servetleri talan ediyor (spekülatif hareketlerle), ithalatı, köpük üzerinde büyümeyi körüklerken, ihracatı zorlaştırıyor.
Rogoff ve benzerleri de sakın korumacılığa gitmeyiniz, sermaye hareketlerini denetlemeyiniz, kendi ticaret kuralarınızı getirmeyiniz bizimkilerle oynamaya devam ediniz, diyorlar. Yoksa…   

No comments: