Friday, December 24, 2010

Wiki’nin ışığında, panik belirtileri

(08/12/2010)

Wikileaks “sızıntıları”,  ABD’nin stratejik öneme sahip kimi ülkelerle ilişkilerini zedeleyebilecek bir kaç belge “sokuşturulmuş” (Brzezinski, Hadley) olsa bile,  belki utandırıcı ama genelde zararsız bilgileri içeriyordu. Ancak ABD’nin emperyalist çıkarlarını hedef alan bilgilerin de yayımlanmaya başlamasıyla sürecin yeni bir yola girdiği anlaşılıyor.  Bu yeni yolun, ABD Devlet başkanlarına ulusa güvenlik danışmanlığı yapmış olan Brzezinski ve Hadley’in, “istihbarat örgütleri bu fırsatı kaçırmayacaktır” saptamasını destekler bir yönde ilerlediğini düşünüyorum.

Stratejik hedefler listesi
Wikileaks’in Pazartesi günü, ABD’nin dünya çapında ulusal çıkarları açısından stratejik öneme sahip gördüğü, altyapı kuruluşlarının, firmaların, kaynak havzalarının ve ulaşım yollarının listesini içeren bir belgeyi açıkladı.  Bu liste, İngiltere’deki telekomünikasyon kuruluşlarından, Hindistan’daki krom, Kongo’daki kobalt madenlerini, Avrupa’da ensülin, yılan ısırmasına karşı panzehiri, şap hastalığına karşı aşı  üreten kuruluşları, Katar’ın doğal gaz kaynaklarını, Suudi Arabistan’da bulunan Abkaik rafinerisine kadar bir çok kuruluşu içeriyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın hazırlattığı bu belge, “kaybedilmesi halinde, ABD’nin kamu sağlığı, ekonomik ve/veya iç güvenliği üzerinde kritik etki yapması söz konusu alt yapı kuruluşlarının kaynakların saptanmasını” amaçlıyormuş. Bu belgenin açıklanması ile ortaya çıkan görüntünün iki yüzü var.
Birincisi, bu listedekiler, ABD’nin değil, başka ülkelerin egemenliği altında bulunuyor. Dört Yıllık Savunma Değerlendirmesi- 2001’de, Bush’un, Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde, “dünyanın tüm coğrafyalarının ABD erişimine açık olması”, diğer ülkelerin “egemenliklerini sorumlu bir biçimde kullanması” ilkeleri benimsenmişti. Bu ilkelerin ışığında bakınca, bu listenin aslında, ABD’nin emperyalist erişiminin hedeflerini saptadığı, birçok ülkenin ulusal egemenliğine yönelik bir tehdit oluşturduğu anlaşılıyor.

İkincisi, bu listenin, ele geçirilmesi, ABD’nin hegemonya düzeninin, hatta ulusal çıkarlarının yumuşak karnının açıklanması, ABD hegemonyasına doğrudan saldırmayı planlayacak olanlara yönelik paha biçilmez bir hizmet anlamına geliyor. Böylece potansiyel olarak patlayıcı bir durum oluşuyor. Birileri bu hedeflere saldırarak ABD’nin yumuşak karnına vurabilir. ABD, Roma’nın geleneğini izleyerek, “tehdit altındasınız” diyerek bu noktaları kendisiyle daha yakın, sıkı, daha doğrudan askeri siyasi ilişkilere zorlayabilir.

“Überfordert”
“Bir daha kurtulması olanaksız bir biçimde altında kalmak” anlamına gelen bu Almanca kavramı, Wolfgag Munchau Financial Times’da Avrupa birliğinin düzenine ilişkin olarak kullanıyordu. Bu “überfordert” sözcüğünün, ABD’nin uluslararası konumunu betimlemek için de çok uygun olduğunu düşünüyorum. Dahası, ABD’de de böyle düşünen dış politik uzmanlarının sayısının arttığını da görüyorum.

Foreign Affaires’in Aralık sayısı ABD’nin gerilemesine ilişin tartışmalara ayrılmıştı.  Prof Joseph Nye, “Amerikan Yüzyılı Rüyasının” geride kaldığını kabul ediyordu ama “akıllı güç ABD’nin durumunu korumasına yardımcı olabilir”in ötesinde bir önerisi yoktu. Hazine eski müsteşarlarından Roger Altman, Council on Foreign Relations’un başkanı Richard Haas, ABD’nin mali bir iflasın eşiğinde olduğuna işaret ediyor ve bunun askeri stratejik sonuçlarını vurguluyordu. Newsweek’de Evan Thomas’ın “Neden şimdi artık kaygılanmak gerekiyor?” başlıklı yorumu (04/12), ABD hegemonyasındaki gerilemenin, ülke içinde yaratmaya başladığı kutuplaşmalardan hareketle, gelecekte yaşanabilecek toplumsal çalkantılarla ilgiliydi; Thomas, “ABD, Almanya’nın geçmişte izlediği yoldan gider mi?- Büyük bir sosyal krizin çözdüğü büyük bir toplum”  diye soruyordu (05/12). “Çay Partisi” olayı, ABD hükümetinin çalışanlarına, Columbia Üniversitesinin öğrencilerine Wikileaks sayfalarına bakmayı yasaklaması (New York Times, The Guardian (05/12). Gerçekten de, bu soruya “evet gidebilir” dedirtecek nitelikte gelişmeler değil mi?  
Kathleen Parker de, Washington Post’taki yorumunda “Tepenin üzerin deki Kent (ABD’nin ayrıcalıklı olduğuna ilişkin inancı ifade eden, İncil kaynaklı bir kavram-E.Y) ayakta kalabilir mi?” diye soruyordu. Yeni Amerikan Güvenliği Merkezi’nden, Robert Kaplan’ın (ünlü “Yaklaşan Anarşi” The Atlantic Monthly,1994; makalesinin yazarı) Washington Post’taki yorumuna (05/12)  “Kimsenin yönetimde olmadığı bir dünya” başlığını koymuştu. Kaplan, yorumuna, “Döviz savaşları, Terörist saldırılar, Askeri çatışmalar, Haydut devletlerin nükleer silah yapma yarışı, çöken devletler ve nihayet Wikileaks” diye başlayarak bir kargaşa resmi çiziyor ve bunu ABD hegemonyasının gerilemesine bağlıyordu.  Dahası Kaplan’a göre, ABD gerilerken yerini dolduracak bir güç henüz yoktu; oluştuğunda da bu değişimin sessizce gerçekleşmesi beklenmemeliydi. 

No comments: