Friday, May 11, 2007

Deniz Baykal ve yanlış yerden başlamak üzerine bir not

“Enis Berberoğlu ile birlikte ziyaret ederek, piyasalarda oluşan kaygıları CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'la konuşma olanağı bulduk. Bugün Referans Gazetesi'nde ayrıntılarını okuyacağınız söyleşiden sonra, "İktidar olduğu takdirde CHP'nin piyasa dostu ekonomik politikalar izleyeceğini" rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Baykal, dünya ekonomisine entegrasyon gerçeğini çok iyi kavramış gözüküyor. "Ekonominin giderek globalleşmekte olduğu, sermaye hareketlerinin ekonominin ayrılmaz bir parçasını oluşturduğu, ticaretin giderek serbestleşmekte olduğu dikkate alınarak bir politika ortaya konacaktır"sözleri de bunun iyi bir örneği.”
Erdal Sağlam Hürriyet, 10 Mayis 2007

Baykal: "Piyasa ekonomisinin kurallarına uyacağız AB hedefi sürecek"... “Sarkozy'i iyi anlıyorum, çok çalışmalıyız”
Erdal Sağlam, Referans Gazetesi, 10.05.2007


Nisan eylemleriyle başlayan konjonktür, AKP’nin artık iyice sırıtmaya başlayan ısrarı, aldığı uluslararası desteğin içeriği, Türkiye’de Sosyal Demokrat (Sol/Merkez sol vb..) iddialarla oy isteyen partiler ve siyasi liderler için önemli bir olanak, adeta yelkenlerine üfleyecek bir rüzgar yarattı. Ancak bu rüzgardan yaralanabilmek için uygun yelken, gemi, diğer bir değişle Zeitgeist’i (zamanın ruhunu) yakalamak gerekiyor.

Bu rüzgardan, doğal olarak yararlanması gereken partilerin ve liderlerin başında da CHP ve Deniz Baykal geliyor. Ne yazık ki bu kanatta henüz “zamanın ruhunu” yakalamaya yönelik olumlu bir adım görülmüyor. Dahası, tam aksi yönde, bir anlamda yelkenlere delik açmaya başlayan girişimler söz konusu.

Deniz Baykal’ın piyasa dostu, muhafazakar Fransız siyasetçi Sarkozy’e özenen açıklamalarla işe başlaması iki açıdan tam da böyle bir gelişme. Şimdi, gün büyük sermayenin güvenini kazanma, onayını alma değil, sokaklara çıkanlara bir seçenek, umut sunmaya çalışma, desteklerini konsolide etmek ve bir momentum yaratmaya çalışma günü. Bu ikincisi sağlanabilirse büyük sermayenin desteği kendiliğinden gelir (Onlar, sizin kapitalizmin ve piyasanın dostu olduğunuzu zaten biliyorlar). Sizin onlara ayrıcalıklarını, sermayelerini korumaya devam etmek istiyorlarsa bir kısmını paylaşmak, daha güvenli bir ekonomik model geliştirmek zorunda olduklarını, yoksa bir taraftan toplumsal huzursuzluğun, iş barışını tehdit edeceğini, diğer taraftan yabancı sermayenin bir aşamada onları da mülksüzleştireceğini anlatmaya başlamanız gerekiyor. Bu bağlamda, Tayland’da Thaksin Shinatwar’ın iktidara gelme sürecine bir bakmanız yararlı olabilir. Sokaklara çıkan kitlelere gelince, onlar artık, piyasa dostu bir söylem değil, sosyal güvenliğe, toplumsal refaha ulusal bağımsızlığa, eşitliğe, dayanışmaya ve kardeşliğe ilişkin bir söylem duymak istiyorlar.

İkincisi, Deniz Baykal eğer salt laiklik talebine dayanarak, bu kitlelerin kendisine mecbur olduğunu düşünürse büyük hata eder, tarihsel bir fırsatı kaçırır. Çünkü, eğer sokağa çıkan kitlelere, taleplerinin ve duyarlılıklarının kale alınmadığını, kendilerine “oyları nasıl olsa cepte muamelesi çekilmeye” başlandığı izlenimini edinirlerse, CHP ve Laik cephe üzerinde yoğunlaşan dikkatleri zayıflamaya, sağda, milliyetçi, otoriter söylemlerin de etkisiyle MHP, DYP, gibi partilere, solda da neo-liberalizm, emperyalizm karşıtı akımlara partilere az da olsa bu seçimde önemli olabilecek oranda ilgi gösterebilirler. O zaman CHP-DSP ittifakı (DSP’nin son hükümet deneyini de anımsarsak) beklediği, çok emin olduğu rüzgarı yakalayamayabilir… Bu günkü konjonktürde, yeni bir AKP zaferinin, yada seçimlerden sonra bir AKP-MHP/DYP vb.. bir koalisyonun Türkiye’nin genel siyasi iklimi üzerindeki yıkıcı etkisinin sorumluluğu da bu CHP/DSP ittifakı ama özellikle ve öncelikle Deniz Baykal’ın ve kadrosunun omuzlarında kalır.

No comments: