Wednesday, January 31, 2007

“Crónica de una muerte anunciada”

Dün “Hepimiz Yahudi’yiz” sloganı çok sorunlu bir slogandı, bu gün de “Hepimiz Ermeni’yiz” sloganı...

Bu “hepimiz” sloganları, bir dayanışma amaçlarken aynı anda bizimle “Olay”ın kurbanları arasında bir paralellik, hatta özdeşlik kurulabileceğini var saymıyor mu? Amaç bir “empatiyi” ifade etmek. Ama “bizimle” kurbanlar arasında bir paralellik, özdeşlik kurmak olanaklı mı? “Olay” onları vurdu, “bizi” değil. Acıları onlar çekti “biz” değil. Olsa olsa bizim tarafta “utanç” söz konusu olabilir. Ama “bizim taraf” diye bir şey var mı?

Öyle ya, Yahudiler trenlere doldurulup, gaz odalarında öldürülüp fırınlarda yakılırken, Müttefik kuvvetler bunu bilmiyor muydu? Neden özel timlerini iğnenin deliğinde geçirmeyi becerenlerin aklına Auschwitz’e bir operasyon düzenlemek gelmedi? Geldiyse neden düzenlemediler? Vatikan’ın tutumu da malum. Dolayısıyla hepimiz Yahudi’yiz diyebilmek için aynı “Olayda” onların yanında yer almış, en azından engellemeye çalışmış olmak gerekirdi.

En azından, çünkü, “Hepimiz Yahudi’yiz” diyenler, “sizinle dayanışmak için, biz de bu acıları yaşamış gibi yapmak istiyoruz” deme hakkını kimden alıyorlardı acaba? Hele bu “biz” diye ortaya çıkanların ülkelerinde egemen sınıflar Nazi partisinin çeşitli görevlilerini yeni emperyal-militarist projelerde istihdam emek için birbirleriyle yarışırken? Bu hakkı alabilmek için izin istenecek “birisi” var mıydı? Kamplarda ölenler adına kim konuşabilirdi. Konuşulabilir, bu “Olay” semboliğin içine alınabilir, olağanlaştırılabilir miydi?

“Hepimiz Ermeni’yiz” sloganını da aynı paradigma içinde görmemiz gerekir. Buradaki samimiyetsizlik de az değil. Hrant ölünce mi “hepimiz” Ermeni olduğumuzu anımsadık. Bu çoktandır gelmekte olan bir ölüm, değil miydi. Onun katilleri de Santiago Nasar’ı öldürmeye niyetlenen ikizler gibi bıçaklarını herkese göstermiyorlar mıydı? Hrant öldükten sonra “en yakın dostluklarını” anlata anlata bitiremeyenler, bu gelmekte olanı engellemek için ne yapmışlardı?

Dahası, insana sormazlar mı “sen şimdi nereden çıktın?”; “ ‘kurbanın’ yanına gelip, ‘hepimiz’ diye konuşma hakkını nereden buluyorsun?” Bunun için “Ermenilerden izin aldın mı?” İzin alacak bir merci var mı?” Sana yalnızca yas tutmak, öldüreni protesto etmek düşer, eğer ölümü engellemeye, ölüme yol açan ‘makineyi’ kırmaya gücün yetmiyorsa. “Öldüren makineyi gerçekten tanıyor musun?”

Dahası, “hepimizin” suçun sorumluluğunu, kolektif bir biçimde üstlenmemizi isteyerek aslında sen kimi ve neyi gizlemiş oluyorsun? “Olay”’dan biz neden sorumlu olalım? Bir imparatorluğun zulmünden uyrukları ve o uyruklar halk haline geldikten sonra, gelecek kuşaklardaki çocukları neden sorumlu olsun? Sorumlu olanlar o imparatorluğun, özelde yönetici seçkinleri, genelde egemen sınıfı değil mi? Dahası, imparatorluğun bu refleksini harekete geçirdikten sonra seyreden emperyalist ülkelerin seçkinleri; “Olayı” seyreden Avrupalı, tetikleyen Rusya devleti, daha kim bilir kimler… Dahası, dün, Osmanlı imparatorluğunu bölüp parçalayan, paylaşan emperyalist devletler, bu süreçte etnik ayrılıkçılığı, ulusalcı hareketleri körükleyen, halkları birbirine düşüren süreç, küreselleşme değil miydi? Bu gün de, yine onun yarattığı yıkım değil mi? Böylece kendi yaşamını uzatmaya çalışan o değil mi?

Dahası, imparatorluğun yerine kurulan Cumhuriyette bu “olayı” anlamlandırmaktan kaçan, anlamlandırmaya çalışanları bastıran, zaman değişip artık bastıramaz hale gelince de ne yapacağını şaşıran seçkinlerin, onları yönetimde tutan egemen sınıfların sorumluluğunu halk neden üstlensin? Bu gün “Olayı” yasama organlarında gündeme getiren “Batı” devletleri dün, bu seçkinleri soğuk savaş bahanesiyle destekleyen, ayakta tutan, askeri darbelerle halklarının başın musallat eden emperyalist güçler değil mi?

“Hepimiz” diye ortaya atılmak tüm bu sorumlukları gizlemekten başka bir işe yarar mı? Bu tutum, Ermenilere, dönük olarak bir yukarıdan bakmayı, onların yerine konuşmaya kalkmayı da beraberinde getirmez mi?

Hesap sorulacak birileri var, sorumlu suçlu birileri var ve bunlar, yüzyıllardır “biz”leri ezen sömürenler. Bizim bu olay karşısında hiç mi sorumluluğumuz yok? Tabii ki var, ama onun sloganı “Hepimiz Ermeni'yiz” değil, bizim durumumuz daha çok, Marquez’in hikayesindeki Sucre kasabasının sakinlerininkine benziyor. Hrant’ın ölümün engeleyememekle ilgili bir sorumluluk bu? “Olayla” ilgili bir sorumluluk değil!

2 comments:

Fulya said...

Yazdiklariniza kismen katilmakla beraber, iki noktaya itirazim var. Birincisi "halk" olarak tanimladiginiz kitlenin homojen olmadigini dusunuyorum. Sizin de gayet iyi bildiginiz gibi sinifsal farkliliklar her yerde mevcut. Bu yuzden de bu kavrami yucelten bir ifadenin kullanilmasi cok da aklima yatmiyor. Ama eger Laclau'nun populizm argumanina dayanarak boyle bir yorumda bulunuyorsaniz bunun da ayrica tartisilmaya ihtiyaci var. Ikincisi suc ve sucu ustlenme ile ilgili. Her kim olursa olsun, yaklasan felaketi gorup de hic bir sey yapmiyor ise bu suca istiraktir. Muhtemelen elestirdiginiz kosekadilari bu konu uzerinde daha evvel yazip cizmemis, yazdiysa da bunu daha makro bir mucadeleci cerceveden yapmamis olanlar olsa gerek. Cunku buyukce bir cogunluk sadece yazarak, (yazmak da bir mucadele bicimi ve bir eylemdir) yahut konusarak bir seyler yapmaya calismis kisiler, en azindan benim gozlemlerim bu yonde. Acikcasi, "hepimiz ermeniyiz" sloganinin altinda yatan utanc ve sucluluk kaynaginin hepimizin icindeki "kotu"den kaynaklandigini dusunuyorum. Bu "kotu" olanla yuzlesme, kronik hastaligin tedavisinde atilacak ilk adim olabilir ancak. Bu acidan da bir grup insanin bu slogani sahiplenmesini olumlu olarak degerlendiriyorum. Ama bunun sadece bir baslangic noktasi olabilecegini akilda tutarak. Yoksa sadece slogan atip anlik bir "aciyla ozdeslestim" yanilsamasiyla ne irkciligin ne milliyetciligin ne de yoksullugun ustesinden gelinebilir.

Çetin said...

Önce Engin beyin 1.sorusuna cevap :
Yürüyüş korteji ,evimin önünden geçerken ,atılan bazı sloganlara (1915 ermeni soykırımı-1919 pontus soykırımı ...) verdiğim "Ne mutlu Türküm diyene " sloganı sonucu evime saldıran bazı fanatikler ve bazı komşularımdan aldığım "provakatörsün" suçlamaları.

Bence Türkiye'de olanlar ABD patentli Post-modernizm düşüncesinin yansımaları/projeleri
(cemaatleşme-etnikleşme-mikro milliyetçilik kabarması).
Asıl düşünmemiz gereken de ,bu hayasız saldırıyı nasıl ve hangi düşünsel/sosyolojik araçlarla defedeceğimiz...
Türk milleti çatısını kabul eden tüm insanlarımızla birlikte , tabii ki.