Thursday, April 16, 2009

“Yeni Türkiye”!

“Tehlikenin farkında mısınız?” dedik. Genel seçimlerden önce dilimiz döndüğünce uyarmaya, Müslüman Kardeşler örgütünün Mısır’da toplumu ele geçirme serüvenini, siyasal İslamın “pasif karşıdevrim” stratejisini anlatmaya çalıştık.

2007 seçimlerinden önce yükselen muhalefetin siyasal İslamda, onu bu ülke için uygun yönetim biçimi olarak gören uluslararası çevrelerde yarattığı korkunun seçimlerden sonra bizi başka bir Türkiye’ye taşıyacağını savunduk. Bir süredir bu “yeni Türkiye’de” yaşıyoruz. Yerel seçimlerin, yaratığı korkunun bu “yeni Türkiye’nin” havasını daha da ağırlaştırması kaçınılmazdı. Bunun böyle olduğunu, bu hafta, kamusal aydın konumundaki bilim insanlarına yönelik operasyondan da görüyoruz...

Ortam niye bu kadar sertleşiyor?..

Ortam niye bu kadar sertleşiyor? Ergenekon diye başlayan bir şey neden dalga dalga muhalefeti, özellikle “Cumhuriyetin ulusal projesine” sadakatlarını terk etmeyen aydınları susturma makinesine dönüştü?

İzninizle, 9 Mayıs 2007 tarihli yazımdan uzunca bir alıntı yapacağım: “AKP, seçmenin yaklaşık yüzde 25’inin katılmadığı, yüzde 10 barajından, hatalı kullanımdan dolayı ‘oyların yüzde 40’ının çöpe atıldığı’ bir seçimde, oyların yüzde 34’ünü alarak Meclis’e girdi. Böylece toplam seçmenin yaklaşık yüzde 24’ünün oyunu alan bir parti, Meclis’te sandalyelerin yüzde 60’ını ele geçirmiş oluyordu. AKP’nin, parlamenter sistem bağlamında, meşruiyetinin toplumsal zemini işte bu kadar dar!

Bu nedenle AKP, Cumhurbaşkanlığı’nı da ele geçirmeye karar verince, iktidar blokunun çeşitli bileşenlerinin sözcüleri, (TÜSİAD Başkanı.. ülkenin en büyük meşru şiddet kullanma hakkına sahip kurumu olmanın yanı sıra en büyük ekonomik ve kültürel ağırlık merkezlerinden biri olan Ordu’nun üst yönetimi) olmaz dediler. Bu itiraz, sokaklara dökülen büyük kitlelerin kaygılarında da yankılandı. Tüm bunlar AKP’nin Cumhurbaşkanlığı projesinin, hem hükümetin meşruiyet zeminine hem de ülke koşullarına (sınıflar matrisine) uygun düşmediğini gösteriyordu.

Ama AKP.. arzusunda, ısrarla ısrar etti. Tayyip Bey’in Çankaya’ya çıkamayacağı anlaşıldı, ama ısrar devam etti, sahneye Gül Bey çıkarıldı. Anayasa Mahkemesi kararına rağmen yine ısrar yinelendi. Yine olmayınca, bu kez bu amaca, anayasa değişikliği yoluyla ulaşılmaya kalkışıldı. En büyük sermaye bloku yine ‘Olmaz, karşıyız’ dedi...

Bu inanılmaz ısrar, ister istemez aklımıza şu soruyu getiriyor: ‘Bu kadar büyük bir tutkunun gerçek arzu nesnesi ne?’ Söz konusu olan bir kişi olsaydı, karşımızda ısrarla istemeye devam eden histerili bir hasta olduğunu düşünürdük. Karşımızdaki bir siyasi akım ve parti. Öyleyse bu partinin esas amacı ne? Başbakan, ‘demokrasiye sıkılan kurşun’ derken, demokrasiyi kendi arzu nesnesine indirgemiş olmanın ötesinde, aslında hangi projenin engellenmiş olmasına tepki gösteriyor?”

AKP momentumun kırılmasına izin veremez

Aslında bu soruların cevaplarını biliyoruz. Siyasal İslam, AKP gözetiminde ilerleyen toplumsal mühendislik projesinin momentumunun kırılmasından çok korkuluyor.

AKP’yi sıradan bir parti sananların, siyasal İslamın bir toplumsal kültürel hareket olma özelliklerini göremeyenlerin, bu korkunun çapını, Siyasal İslamın, siyasi iktidara bu kadar yakınlaşmışken bu mevziyi kaybetmeyi asla kabul etmeyeceğini kavramaları korkarım çok zor. Kavradıkları zaman da artık iş işten geçmiş, toplumsal siyasi dönüşümler (bu arada liberal entelijansiyanın intiharı da) tamamlanmış olacak.

AKP döneminde siyasal İslamın “pasif karşıdevrim” süreci toplumda çok önemli dönüşümler gerçekleştirdi. Ancak ülkenin mali-sinai zenginliğinin, egemen ideolojinin imajlarının üretildiği, dünya ekonomisiyle bağlarının kurulduğu, siyasi iktidarın kurumlarının bulunduğu bölgelerde, bu dönüşümler, yerel seçimlerin sonuçlarının da gösterdiği gibi, henüz geri çevrilemez bir düzeye ulaşmış değil.

Önümüzdeki genel seçimlerde, AKP’yi zayıflatacak, koalisyon kurmaya, belki de hükümeti terk etmeye zorlayacak sonuçlar çıkarsa, bu bölgelerden başlayacak bir karşı dalga, uluslararası desteklerin çekilmesine (eğer, henüz çekilmediyse) de yol açarak siyasal İslamın “pasif karşıdevrimini” bir gerileme sürecine sokabilir. Ekonomik kaynakları, devlet desteği kurumaya başlayan siyasal İslam, yıllardır adım adım kazandığı “yol arkadaşlarını” da kaybetmeye başlar. Bu yüzden, bu risklerin oluşmaması için, gelecek seçimlere kadar ülkenin siyasi, kültürel coğrafyasında gereken “temizliklerin” yapılması gerekiyor. “Yeni Türkiye” işte böyle bir ülkedir...

 

5 comments:

kaan said...
This comment has been removed by the author.
Ergin Yildizoglu said...

Hiç bir devlette, ‘derin devlet’ tasfiye olmaz, edilmez, edilemez. Kapitalist sistem salt seçilmiş hükümetlere, “gösteri toplumunun” dolaylı denetimine, yasalarla denetlenen asker veya polise dayanarak ayakta kalamaz.
Derin devlet (ekonomik iktidarın, mülkiyet rejiminin yasalara karşı sorumlu olmayan bekçisi) yalnızca el değiştirir, yeniden örgütlenir, ya da kültürel değişim geçirir. Ama tasfiyesi söz konusu olamaz!!!

kaan said...
This comment has been removed by the author.
Çetin said...

Türkiye'mizde yaşanılanlar sadece GLADIOnun(Süper NATO)ellerini yıkaması ve bunu yaparken de işlediği suçları da Ulusalcıların üzerine yıkmasıdır.Seçim sonuçlarının bilgisayarlarda saptandığı sürece de AB-ABD nin istemediği bir partinin iktidar olma şansı da yoktur.Eğer AB-ABD , ekonomik kriz nedeniyle daha fazla bunalıma girer ise bağımlılığımızı kaldırırız ve GLADIO/SÜPER NATO nun geçmişteki suikastları ve günümüzdeki bilgisayar aracılığı ile yaptığı seçim hilelerini ortaya çıkarırız.Ülkemizde ,ne yazık ki,DERİN DEVLET olduğunu sanmıyorum olsa olsa SIĞ DEVLETin varlığından bahsedebiliriz.

Unknown said...

Biraz geriye gidilirse, soyle bir gozlem yapmak olanakli: 12 Eylul, 1946'da cok partili yonetimin olusmasindan sonra ilk kez sagin ana muhalefeti olarak karsisina yine sagi cikardi: Liberal sag (DP-AP cizgisi) karsisinda Ozal kardeslerin takunyali sagi ile Necmettin Erbakan'in MSP cizgisinin devami olan "dinsellestirilmis sag", CHP'yi ve sosyal demokrasiyi dirsekleyerek siyaset sahnesinde marjinallestirdiler. AKP iktidarinin baslangicindan bu yana da, liberal sag, dinci sagin dirsek darbeleriyle iyice marjinallestirildi. Artik siyaset terazisinin agirligi dinci sagin cesitli renkleri arasindaki sozde rekabete dayandiliriyor. Sonucta bakildiginda artik Turkiye'de merkez parantezi sadece dinci sagi kapsayacak sekilde bicimlendirilmis, hem liberal sag hem sosyal demokrasi tamamen marjinallestirilmis gorunuyor.