“Anlaması Zor Bir Savaş...” demiştim, bir okurum itiraz etti: “Hiç de anlaşılması zor filan değil… Ambargo altındaki bir ülkenin, emperyalizme karşı direnişidir bu savaş. …İsrail’in barışmak gibi bir niyeti hiç olmadı.”
Gerçekten de ilk bakışta durum apaçık. Geçmişte İsrail ordusunda savaşmış Prof. Avi Shlaim ülkesi için “ilkesiz liderler tarafından yönetilen gangster devlet” deyimini kullanırken, Ben Gurion Üniversitesi’nden Prof. Neve Gordon, İsrail’in Gazze politikasını “kesimlik hayvan yetiştirme çiftliğine benzetiyor”. Haaretz yazarı Gideon Levy “Ahlakın sesi geride kaldı, artık adeta her şey mubah Filistinliler söz konusu olunca” diyor tiksintiyle.
Yine de, iki sorun var: Birincisi, Gazze’de savaşan tarafların hedeflerine ulaşma şansları hiç yok. Anlaşılması zor olan ikinci nokta da şu: Hamas İsrail’in varlığını kabul etmediğine göre yeni bir barış süreci hangi zeminde gerçekleşecek?
Kimse kazanamayacak
Annapolis zirvesinin mantığı gereği Hamas’ın tasfiye edilmesi, Abbas’ın, Filistin yönetiminin Gazze’de de egemen olması gerekiyordu. FY’nin buna gücü yetmeyeceğine göre iş İsrail’e düşebilirdi…
Ancak, hemen herkesin kabul ettiği gibi Hamas’ı askeri yöntemlerle tasfiye etmenin insani, ahlaki ve diplomatik maliyeti, İsrail yönetiminin, (Natenyahu, Olmert, Barak, Livni ne kadar ilkesiz olursa olsunlar) üstlenemeyeceği kadar yüksek. FY’nin Gazze’ye İsrail tanklarının arkasından girmesi, olasılığıysa en hafif deyimiyle müstehcen.
Hamas’ın da kendisinden her açıdan çok daha güçlü, İsrail karşısında, ateşkesi bu kadar kolaylıkla terk etmesine yol açan hesapları da gerçekçi değil. Hamas’ın Gazze’de “Hizbullah tarzı bir zafer kazanıp”, Filistin halkının tek temsilcisi durumuna yükselmesinin maliyeti, bunu denemenin riski, yaşayarak görmekte olduğumuz gibi çok ama çok yüksek.
Bu iki hesap hatası, savaş başladıktan, bu kadar kan aktıktan, bu kadar nefret, hiddet biriktikten sonra, şimdi barış sürecini düşünmeyi bile olanaksız hale getirdi. Taraflar ateşkese bile yanaşmıyorlar…
Soğukkanlı bakmakta yarar var…
Denebilir ki böyle oransız bir saldırı, çoğu sivil hatta çocuk, 900’den fazla ölü 3 binden fazla yaralı, Gazze’deki yıkımdan sonra nasıl soğukkanlı bakabiliriz! Ne yazık ki bakamazsak, Filistin sorununu ne anlayabiliriz ne de “çözümüne” bir katkıda bulunabiliriz.
Önce şuradan başlayalım. Filistin sorunu, ortaya çıkış koşulları temel alınarak çözülebilir olmaktan çoktan çıktı; ya da “yakın bir gelecekte çözülebilir olmaktan çıktı”. Diğer bir deyişle bu soruna mutlak bir çözüm bulunamaz.
Ancak barış sürecini her seferinde tıkayan üç temel engel etrafında göreli, sınırlı bir çözüm söz konusu olabilir. Birincisi, 1948’de sürgüne gidenlerin büyük çoğunluğunun geri dönmesini İsrail devleti ve halkı kabul etmez. Ama, İsrail 1967 sınırlarının gerisine çekilirse, ABD ve AB’nin hatta Arap ülkelerinin yardımıyla, tazminat ve yeniden yerleşim olanakları bağlamında, geri dönmek isteyenlere yönelik göreli bir çözüm düşünülebilir. İkincisi, Kudüs’ün Filistin halkına geri dönmesi de bugün için gerçekçi bir amaç değil. Ancak Filistin yönetiminin Kudüs’ün Müslüman bölgesine taşınması, kutsal yerlerin yönetimini üstlenmesi düşünülebilir. Üçüncü sorun da yerleşimcilerle ilgili. Bu yerleşimlerde İsrail’in en yoksul, en dinci kesimleri yaşıyor. Yerleşimlerin tasfiyesi İsrail için hem siyasi, psikolojik bir hem de ekonomik açılardan çok büyük bir sorun. Bu konuda ABD ve AB’nin İsrail’e bu yerleşimleri sökmesi için baskı yapmanın yanı sıra ekonomik ve siyasi destek vermesi de gerekiyor.
Bu engeller aşılabilir ve bir Filistin devleti kurulabilirse ilerde bir gün, İsrail ve Filistin halklarının, kendilerini güvende hissetmeye başladıkları, yan yana yaşamayı, birbirlerine güvenmeyi öğrendikleri bir aşamada Filistin sorununu, demokratik yöntemlerle ve “mutlak” olarak çözecek tasarımlar gündeme getirilebilir.
Sorun dönüp dolaşıp öncelikle Hamas liderliğinin kendi ideolojilerini Filistin halkının genel çıkarlarının, FKÖ ne kadar çürümüş olursa olsun, birlik oluşturma dinamiğinin yerine koymadan davranmaya başlamasına, İsrail ile konuşmayı kabul ederek, İsrail liderliğinin, bu sorunu kendi siyasi çıkarlarına alet etmelerine olanak veren gerekçeyi ortadan kaldırmasına geliyor.
Ne yazık ki bu son savaş, İsrail ordusunun inanılmaz zorbalıktaki saldırısının uluslararası alanda yol açtığı tepki, Hamas’ın verdiği büyük kayıplar, Tzip Livni gibi ağzından çıkanı kulağı duymayan politikacıların diplomatik gafları (“Mademki Hamas asker sivil ayrımı yapmıyor biz de yapmayız…”) Hamas’ın bu adımı atma olasılığını daha da zayıflattı. Her iki tarafın bencil ve sinik liderlerinin siyasi ihtiraslarının maliyetini ne yazık ki Filistin ve İsrail halkları kanlarıyla ödemeye devam ediyor.
No comments:
Post a Comment