Thursday, January 28, 2010

TEKEL işçilerinin direnişi, ‘Proletarya’nın geri dönüşü

TEKEL işçilerinin direnişini hayranlıkla, umutla, binlerce km. uzaktan www.sendika.org, www.sol.org.tr gibi sitelerin yorumlarından, haberlerinden, Şükran Soner’in derin deneyiminin imbiğinden damıtarak köşesine aktardığı, paha biçilmez gözlemlerinden izlemeye çalışıyorum. Sendika.org’un sitesinde olay yerinden yapılan canlı görüntülü yayın sayesinde, internet üzerinden biraz olsun havayı koklama, mücadelenin yüzlerini görme şansım oluyor.

Tüm toplumda silinmeyecek izler bırakacak bir “olay”la karşı karşıya olduğumuz kesin: TEKEL işçileri bu mücadeleyi kendiliğinden, özgün çıkarlarını savunmak için başlattılar. Şimdi, tüm sınıfın çıkarlarının, toplumun büyük çoğunluğunun, siyasi geleceğinin temsilcisi katına yükseliyorlar. Böylece “Proletarya”nın tarih sahnesine yeniden dönüşünün önü açılıyor.

Bazen ekonomik, siyasi, ideolojik birçok dinamiğin kesişmesiyle oluşan “durumlarda”, işçi sınıfının bir kesimin, yerel, kendine özgün mücadelesi, sınıfın diğer kesimlerinin ilgisini çekmeye, desteğini almaya, giderek onların çıkarlarının da ifadesi olmaya başlar. Bu özdeşleşme sürecine toplumun diğer kesimlerinden, emekçilerden, hatta orta sınıflardan, entelektüellerden gelen destekler ve katılımlarla, kendi somut (etnik, dini, cinsiyete ilişkin) aidiyetlerini ikinci plana atarak, egemen yapıya, evrensel bir temelde direnme eğilimi taşıyan bir kitle, Proletarya şekillenmeye başlar… Proletarya, katılanları, yaşamına dokunduklarını değiştirecek, mutlaka iz bırakacak, onlardan gündeme getirdiği evrenselliği savunmaya, genişletmeye yönelik bir sadakat talep edecektir… Böyle bir olanağın önünü açtıkları için TEKEL işçilerini selamlıyorum.

Bir başka grevin dersleri

Binlerce km. uzaktan, daha fazla yorum yapmaya, hele önerilerde bulunmaya çalışmak sağlıklı olmayacak. En iyisi, katılma olanağı bulduğum, çok önemli bir başka direnişin, 1984 İngiltere Kömür Madencileri Grevi’nin kimi derslerini aktarmayı denemek. Grev, bir tarafta 160 bin maden işçisi, aileleri, onları destekleyen toplumsal kesimler, öbür tarafta, neoliberal restorasyonu engelsiz uygulayabilmek için maden işçilerini dize getirmek gerektiğine karar vermiş Thatcher hükümeti, tam bir yıl, adeta bir iç savaş havasında sürdü.

Muhafazakâr Parti 1972 maden grevinden iki önemli ders çıkartmıştı: 1) İşçi sınıfının diğer kesimlerinin madencileri desteklemesini engellemeliyiz; 2) grevi tüm hazırlıkları tamamladıktan sonra başlatmalıyız. Muhafazakâr hükümet, önce, madenciler grevinden etkilenecek, enerji ve demir çelik gibi en stratejik dallarda toplusözleşmeleri hızla sonuçlandırarak aradan çıkarttı, polisi grevlerde savaşacak biçimde yeniden eğitti. İkincisi, kömür stoklarını mümkün olan en yüksek düzeye çıkarttı. Sonra da hükümet bir seri maden ocağını kapatmaya karar verdiğini açıklayarak savaşı ilan etti. Bir Mart 1984’te maden işçileri sendikası, grevi başlatmak zorunda kaldı. Bir yıl süren sert mücadelelere, atlı polislerle yapılan kanlı çatışmalara karşın grev başarıya ulaşamadı; 5 Mart 1985’te, madenciler madenlere geri döndüler.

1972 grevinin başarısının arkasında, İngiliz işçi sınıfının geliştirdiği, greve çıkanların, önce kendi dalında birliği sağlamasına, sonra da diğer dallardan destek almasına olanak sağlayan iki mücadele silahı yatıyordu. Birincisi “hareketli grev gözcülüğü” (flying pickets), ikincisi “kitlesel grev gözcülüğü” (mass picketing). Birincisinde, greve çıkan işçiler, küçük gruplar oluşturarak, önce kendi dallarında greve katılmasını istedikleri işyerlerinin kapısına göndererek işçileri, konuşarak tartışarak greve çıkmaya ikna ediyorlar. Sonra diğer işkollarındaki stratejik önemi yüksek işyerlerine gidip greve destekleyici eylemler yapmaları için onları ikna etmeye çalışıyorlar. Ayrıca konuşma becerisi yüksek işçiler, ülkenin çeşitli yerlerinde salon toplantılarında, kahvelerde grevi anlatıyor, destek oluşturmaya çalışıyorlar. Bu yöntem sonuç almaya başlayınca, bu kez, stratejik bir işkolunda, bir büyük fabrika, bir depo, bir ulaşım hattı gibi merkezi bir hedef seçiliyor, kararlaştırılan tarihte oraya işyerlerinden, destekleyen fabrikalardan olabildiğince (binlerce) işçi yığılarak geçilmesi çok zor, hatta olanaksız bir grev hattı oluşturuluyor.

1972 grevi bu yöntemler sayesinde başarılı oldu, hükümet istifa etmek zorunda kaldı. 1984 grevi, yerim sınırlı olduğundan anlatamadığım çeşitli nedenlerden, bu yöntemleri gereğince uygulayamadı; diğer işkollarının, toplumun desteğini yeterince alamadı, medyanın saldırılarına dayanamadı, toplumda yalnızlaştı.

Sosyalistler bu grevlere, çatışmalara sonuna kadar katıldılar, ülke çapında işçi toplantılarının düzenlenmesine yardım ettiler; işçi sınıfı mahallelerinde her akşam kapı kapı dolaşıp grevi anlattılar, para toplayıp bunu sendikanın grev fonu hesaplarına aktardılar… Sosyalistler, madencilerin sınıfın geri kalanıyla, genelde toplumla buluşmasına yardımcı olmaya çalıştılar.

2 comments:

Çetin said...

Beni en çok etkileyen ,TEKEL VATANDIR,SATILMAZ sloganındaki gerçekliğini haykırmalarıdır.Ayrıca milleti oluşturan tüm halkları bütünleştiren TÜRK-İŞ önü eylemleri , çeşitli sınıf katmanlarının da bir araya gelmesine neden oluyor.Başı bağlı kadınların , işçi çocuklarının yumruklarını gösterek YAŞASIN SINIF DAYANIŞMASI sloganları da , artık ülkemizde taşların yerien oturmaya başladığını ve sınıf bilincinin tüm insanımızı sardığını gösteriyor.Türk-iş'in son mitinginde ,tüm işçi konferderasyonların (DİSK-KESK vs.)çeşitli fraksiyonlardaki işçi örgütlerinin İstiklal marşına aktılmaları ;miting sonunda başıbozuk grupların polisle çatışma çıkarmamaları ;Ankara şehrinde yaşayan vatandaşların ve esnefın TEKEL işçilerine daha bir sıcak yakınlaşmasını sağladı.Ülkem adına çok umutluyum ama AKP nin daha da despotlaşacağının ve tek parti yönetimini daha derinleştireceğinin de farkındayım.(valilere verilen son görevler ve yeni yerel yönetim yapılanması!)

ANNEMİNELİ said...

Bende destekliyorum.Sizi de bu konulara değindiğinizden dolayı kutluyorum.Sevgi ve saygılar....