Ermenistan’la tarihsel bir protokol imzalanıyor. İsrail’le kriz derinleşiyor, Suriye ile “stratejik ortaklık” gündeme geliyor. Batı’nın baskılarına karşı, İran’ın nükleer programı savunuluyor, “bölgede Türkiye, İran, Suriye ekseni mi oluşuyor” diye soranlar artıyor. Kuzey Irak Kürt yönetimiyle oluşturulan karşılıklı anlayış, PKK kamplarından Türkiye’ye geri dönüş... Türkiye’nin dış politika alanında Prof. Davutoğlu önderliğinde bir atılım yaptığı kesin.
Bu atılımın, Kafkaslar’dan, Ortadoğu’ya meyvelerini vermeye, ülkenin uluslararası konumunda önemli bir dönüşüm yaratmaya başladığı söylenebilir. Ancak bu atılım üzerine kesin bir yargıya varmak için acele etmemekte yarar olabilir.
Yeni doktrin...
Batı basınında Türkiye’nin dış politikası üzerine yazanlar, konuya öncelikle Davutoğlu’nun dış politika savlarını kısaca özetleyerek girmeye özen gösteriyorlar. Bu özetlerde “Stratejik Derinlik” başlıklı çalışmaya göndermeyle, üç nokta öne çıkıyor. Ancak, Davutoğlu’nun çalışmasındaki, en az bu üçü kadar, önemli bir dördüncü nokta daha var. Bu ise ısrarla “dışarıda” bırakılıyor. Bu üç noktadan birincisi şöyle: Türkiye geçmişte benimsemiş olduğu içine kapanık, bölge sorunlarına duyarsız çizgiyi terk ediyor, dışa dönük aktif bir politika benimsiyor. İkincisi, Türkiye’nin bölgesinde, Osmanlı İmparatorluğu mirasından, bir İslam ülkesi olmasından kaynaklanan kültürel etki araçları (derinliği-E.Y) var. Üçüncüsü, Türkiye komşularıyla “sıfır” sorun hedefi güden yeni bir düzen kurmayı amaçlıyor.
Ancak ilginç olan şu ki, Türkiye’nin yeni dış politikasını bu üç nokta üzerinden düşündüğümüzde bir sonuca, yorumlarda ısrarla “dışarıda” bırakılandördüncü noktayla birlikte düşündüğümüzdeyse bir başka sonuca ulaşabiliyoruz. Dördüncü nokta şu varsayıma ilişkin: Türkiye’nin bölgesinde güç yansıtabilmesi için bir küresel gücün desteğine, kaldıracına vb. gereksinimi vardır. İşte bu dördüncü noktayı göz önüne alınca, olupbitenlerin çoğunu (geri kalanı yeni sınıf şekillenmeleriyle, siyasal İslamın dinamikleriyle ilgili) ABD’nin bölge politikalarının merceğinden okumak gerektiği sonucuna ulaşabiliyoruz.
‘Eski’ ve ‘yeni’ pratik
Örneğin, “geçmişteki” içine kapanık dış politikanın, Soğuk Savaş döneminde, bölgedeki tüm dış politika seçeneklerinin iki büyük gücün dengesine bağlı olarak saptanmış, Türkiye’ye NATO dışında bir hareket alanı bırakılmamış olmasından kaynaklandığı söylenebilir. “Yeni” dışa dönük politika ise, Soğuk Savaş’tan sonra ayakta kalan tek hegemonyacı gücün bölgedeki hesaplarının değişmiş, Türkiye’den beklenenlerin çeşitlenmiş olmasıyla ilişkilendirilebilir. Bu yaklaşıma, ABD’nin Irak ve Afganistan’daki, İsrail’in Lübnan ve Gazze’deki fiyaskolarının, bu iki ülkenin arasındaki ilişkiye, hatta manevra alanlarına, bölgesel ve küresel çapta getirdiği kısıtlamalar da eklenebilir. Bu saptamalar, ılımlı ve Batı’yla barışık, Arap ülkelerine örnek, demokratik İslam ülkesitanımıyla, Stephen Kinzer’ın Boston Globe’da vurguladığı “Türkiye ABD’nin gidemediği yerlere gidebilir, kuramayacağı ortaklıklar kurabilir, mutabakatlar oluşturabilir” (15/10/09) beklentisiyle zenginleştirilerek okunabilir. O zaman medyada egemen olanlardan başka senaryolar düşünülebilir.
Örneğin, Türkiye’nin “yeni” dış politikası, bir büyük gücün dış politikasının uzantısı olarak yorumlanabilir. Yeni İsrail politikası, Suriye yakınlaşması ise, İsrail’in yalnızlık, kuşatılmışlık algısını güçlendirerek, ABD’nin (Obama yönetiminin) Ortadoğu politikalarına direncini azaltmayı; Suriye’yi de İran’dan uzaklaştırmayı amaçlıyor olabilir. Bu yorumlar eğer gerçeği yansıtıyorsa, Türkiye ABD’nin bölge projelerine, olayların akışına daha fazla kapılması, şimdi sahip olduğuna inandığı manevra alanını, karar alma kapasitesini de giderek kaybetmesi beklenebilir.
İki gelişme bu “kötümser” olasılığı güçlendiriyor. Bunlardan birincisi Ermenistan’la yapılan anlaşma. Her iki ülkenin halkları açısından olumlu bir anlaşma, ama ABD, AB, Rusya’nın ve enerji jeopolitiğinin gölgesi altında gerçekleşmesi, zemininin çok kırılgan olduğunu gösteriyor. Bu anlaşma Azerbaycan’ın kendi doğal kaynaklarını koruma kapasitesini zayıflatacak. Türkiye’nin Azerbaycan’la ilişkilerinin bozulmasıysa enerji jeopolitiğinde, AB karşısında elini (Azerbaycan gazını Avrupa’ya ulaştırmanın, Nabucco dışında bir başka yolunu bulursa -RFR/RL, 19/10/09- iyice) zayıflatacak. İkincisi, Belücistan kaynaklı, ABD ve İngiltere bağlantılı olduğu söylenen Cundullah adlı radikal Sünni grubun İran devrim muhafızlarının 6 liderini öldüren bombalı saldırısı. Bu saldırı İran’a yönelik destabilizasyon girişimlerinin ivme kazandığını, Türkiye’nin bu ülke ile ilişkilerinde seçeneklerinin hızla daralacağını düşündürüyor.
Türkiye’nin yeni politikasıyla İslam dünyasında etkisini arttırma hesaplarına gelince, süreç, ekonominin kaynak gereksiniminin, AKP’nin kültürel duyarlılıklarının etkisiyle, beklenenin aksi bir yönde gelişerek, Arap ülkelerinin Türkiye siyaseti üzerindeki etkilerini arttırabilir.
1 comment:
Benin gördüğüm , nihai paylaşım olup olmadığına emin değilim ama,Türkiye'nin ABD ye;KKTC nin AB ye Azerbaycan'ın da Rusya ya teslim edildiğidir.NABUCCO'nun arap gazı ile ;Azerbaycan'ın petrol ve gazı Rusya'nın güney akım ile AB ye iletilmesinde de anlaşılmış durumda.Kafkasya da ve Ortadoğu da kavga , yerel çatışmalarla sınırlı olacak buna karşın İran'ın sindirilmesi ve Pakistan'ın ise Afganistan üzerinden istikrarsızlığa düşürülerek Çin'den uzaklaştırılmasına çalışılacak.Rusya'nın Suriyedeki liman isteği Türkiye'nin Suriye üzerinde etki kurması ile önlenmesi planlandığını sanıyorum.Çin'in Pakistan'daki limanı ise üzerinde çalışılması gerektiği ve Pakistan'ın daha çok debeleneceği de kesin gibi.Türkiye'nin İsrail çatışması ;AKP ye seçim malzemesinden öte bir şey taşımaz ve kayan oyların SP 'ne gitmesinin önlenmesidir.BOP un bitmediği,12 eylül dışişleri bakanı ,hariciyecinin TV ekranında "valla billa BOP öldü" diyerek çırpınmasından anladım.Adam ayak üstü yalan söyler,zira.Onlar artık yeni-osmanlıcılık diyorlaar ama bal gibi BOP.Azerbaycan ve İran'dan BOP açıklamalarına rastlayınca BOP'a takan ,sadece bizzlerin olmadığını da anladım.Bu arada,KKTC-Kuzey Irak-Kafkasya açmazlarını ,sadece A.Davutoğlu gibi işi gücü gülümsemek olan bir kişinin yaratabileceğine de inandım(7 yıllık AKP dış politikası mimarıdır)
Post a Comment