Thursday, June 21, 2012

Yunanistan dersleri

(20 Haziran 2012 )

Bugünlerde, Avrupa’da, dünyada emekçiler çok uzun bir süreden sonra ilk kez işçilerin, halkın çıkarlarına öncelik verecek bir hükümetin, hatta yeni bir iktidar biçimine açılabilecek yeni “tarihsel blokunun” Yunanistan’da oluşmaya başladığına tanıklık ediyor, bu deneyimi kendi ülkelerinde tekrarlamanın yollarını düşünüyor olabilirlerdi. Ama öyle olmadı.

Pazartesi sabahı gazeteler, AB liderlerinin, piyasaların (uluslararası mali sermayenin) derin bir nefes aldıklarını, tehlikenin şimdilik, geçtiğini anlatıyorlardı. Pazartesi akşamı haberler, Angela Merkel’in, umulanın aksine, Yunanistan politikacılarına, “uzlaşma yok, kemer sıkmaya devam” dediğini aktarıyorlardı.

Seçim sonuçları...
Seçimlerde, muhafazakâr Yeni Demokrasi Partisi oyların yüzde 29’unu aldı. Birinci olan partiye, meclise fazladan 50 iskemle veriliyor. YDP eğer “sosyal demokrat” PASOK’u ikna ederse, 300 iskemleli mecliste 162 İskemleye dayanan bir koalisyon kurma şansı yakaladı.

Ne ki, YDP lideri basının karşısına çıkıp, “Yunan halkı iradesini Avrupa Birliği’nden yana koydu” derken düpedüz yalan söylüyordu. Birincisi, Yunan halkının yüzde 80’i zaten AB’den çıkmaktan yana değildi, depresyonun ortasında, dayatılan kemer sıkma politikalarına karşı çıkıyorlardı. İkincisi, YDP hem 1999 yenilgisinde aldığı oyların bile gerisine düşmüştü hem de seçmenin yaklaşık yüzde 40’ının katılmadığı bir seçimlerde aldığı “yüzde 30”, seçmenin yüzde otuzunun bile iradesini temsil etmiyordu. Üçüncüsü, kemer sıkma politikalarına evet diyen PASOK’un oyları da yüzde 13.2’den 12.28’e gerilemişti.

Geçen seçimlerde, emekçileri hedef alan kemer sıkma politikalarına karşı çıkarak yüzde 17 oy alan sol blok SYRIZA, bu kez oyunu yüzde 27’ye yükseltti. Böylece, YDP ile SYRIZA arasında yalnızca yüzde 2.7’lik bir seçmen kitlesi kalıyordu. 6 Mayıs seçimlerinde yüzde 8.5 oy alan Yunanistan Komünist Partisi KKE’nin oylarıysa, seçmeninin önemli bir kısmı SYRIZA’ya kayınca yüzde 4.5’e geriledi. Faşist Altın Şafak partisinin oylarının değişmeyerek yüzde 7’de kalmış olması kararlı bir toplumsal tabana sahip olduğunu gösteriyordu.

Özetle, gerek seçmenin tercihi, ama daha da önemlisi bu tercihin momentumu, Yunanistan emekçi sınıflarının kemer sıkma politikalarına karşı olduğunu gösteriyordu. Eğer KKE farklı bir tutum alsaydı, sol bir ittifak bugünlerde hükümet kurma çalışmalarını, daha da önemlisi, bir başka yerde tartıştığım gibi (www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=45710) emekten yana halkçı bir “tarihsel blok” inşa çabalarını başlatabilecekti.

İki korku...
Bu sonuçların oluşmasında sanırım iki korku rol oynadı. Birincisi, uluslararası mali sermayenin, tüm medya, toplumsal ilişkiler, organik entelektüeller aracılığıyla topluma dayattığı ikilemin orta sınıflarda yarattığı korkuydu: Ya YDP ve PASOK’a oy verecek, böylece kemer sıkma politikalarını kabul edeceksin ya da kemer sıkma politikalarını reddeden SYRIZA oy verecek, böylece Avrupa Birliği’nden çıkacaksın. O zaman AB’nin geleceği tehlikeye girecek Yunanistan ekonomisi, toplumu bir kaosa sürüklenecek. AB’nin ve Yunanistan’ın kaderi bir avuç yeniyetme radikale, Neo-Marksist entelektüele bırakılamayacağına göre... Bu propaganda, orta sınıfların bir kısmını korkutarak YDP’ye yönlendirdi.

Bu korkuyu yayanlar, bugün, uçurumun kenarından döndüklerini düşünüyorlar. Tarih bize, bunların bir daha bu noktaya gelmemek için önlem almaya başlayacaklarını söylüyor. Eğer muhafazakârlar hükümet kurmayı başarırlarsa, SYRIZA muhalefetteyken üzerinde yapılacak operasyonları hep birlikte izleyeceğiz.

İkincisi de bence, KKE’nin seçimlerde SYRIZA’ya destek vermesini engelleyen korkuydu. KKE’nin açıklamalarından, bu korkunun iki bileşeni olduğu anlaşılıyor. Birincisi, günlük politikada SYRIZA ile olan rekabetinden hareketle, “beni eritmeye çalışıyorlar”, bağımsızlığımı koruyamazsam, işçi sınıfının çıkarlarının, mücadelesinin bağımsızlığını koruyamam korkusu. İkinci de, devrim koşulları yok, hükümeti alırsak yönetemeyiz, faşizm gelir korkusu. Bu tutum, KKE’ye seçmeninin yarıya yakınını kaybettirdi. Kaçan fırsatlar bilinçlere çıktıkça bu kayıp daha da artacak. İkincisi, devim koşulları yok ama bu koşullara yol açabilecek “devrimci durum” (yönetenler ve yönetilenler ilişkisi açısından) var. Dahası, “devrim koşullarına” geçmeye olanak verecek, ittifaklar zinciri, anti-kapitalist söylem, bunun üzerinde “karşı hegemonya”, giderek anti kapitalist halkçı bir “tarihsel blok” oluşturmanın olasılığı da var. Seçimlerden önce vardı, şimdi, muhafazakâr partilerin yeniden saldırıya geçmeye hazırlandıkları koşullarda da var.

Solun bu seçim sonuçlarından gereken dersler çıkarıp, güçlerini, temsil ettiğini iddia ettiği sınıfların iradelerini bir araya toplayarak bir “tarihsel blok” kurmaya çalışması gerekiyor. “Devrim koşulları” kendiliğinden oluşmuyor. Bu koşulların “Devrimci durum” içinde, öznenin pratiğiyle inşa edilmesi gerekiyor.

No comments: