AKP’nin, Başbakan’ın seçim kampanyası ivme kazandıkça liberal entelijansiyanın şaşkınlığı artıyor. Biliyorum biraz sert kaçacak ama, AKP’nin birinci dönemi biterken geliştirdiğim “liberal entelijansiyanın yavaş intiharı”temasına sadık kalarak bu şaşkınlığı, boynuna ipi kendi elleriyle geçirdikten sonra, iskemleyi tekmeleyen birinin son andaki şaşkınlığına benzetiyorum.
Halbuki Başbakan, “Ben değişmedim”, “İslamın ılımlısı olmaz” diyerek en az iki kez uyarmıştı. Ama onlar olaylara düşünceyle (teoriyle) değil kanaatlerle yaklaşmaya alıştıklarından ya kendi istediklerini duymaya devam ettiler; ya da Başbakan’ın dayandığı kültürü ve tarihi küçümseyerek, “biz bu Kasımpaşalıyı nasıl olsa yönlendiririz” (hadi küstahlığı demeyeyim) aymazlığıyla bir demokratikleşme fantezisi üreterek peşine takıldılar.
Bu fantezi, II. dönemde, Ergenekon davası, telefon dinlemenin olağanlaşması, kaset skandalları, referandum ve“ileri demokrasi” aşaması, basılmamış kitapların yazarlarının hapse atılması, “Şifre var, kopya yok” absürdlüğü, Kürt açılımının yerini “Kürt sorunu yok”un alması gibi gelişmelerle “gerçekleşmeye” başlayınca... “Ama biz askeri vesayetten kurtulmak için yola çıkmıştık sivil vesayet altına girmek için değil!” şaşkınlığı başladı. Fantezi işte böyle bir şeydir, sonu her zaman hüsranla biter.
Esas soru başka yerde
Liberal entelijansiya, “katı laiklik” terk edilince siyaset söyleminde dini temaların öne çıkmaya başlamasına ve“Kürt sorunu”nun “kefen sorununa” dönüşmeye başlamasına şaşırmış.
Başbakan “inanç kozunu giderek seçim kampanyasının vazgeçilmez konusu yapıyor”muş. “Muhalefet partisi, siyasal tartışmanın giderek daha fazla din tartışmasına çevrilmesine karşı çıkmalı”ymış. “Laiklik konusunda katı tavırdan vazgeçmek” bir şeymiş “siyasal tartışmanın ‘dinselleşmesi’ne teslim olmak başka bir şey”miş (Adeta,“azıcık hamile olmak bir şey”miş, “çocuk doğurmak başka bir şey”miş gibi...). “Herkes dindar olmak zorunda değilmiş”. “Dün fikir özgürlüğünü savunan İslamcı yazarlar, artık ‘bu ülkede yaşayan din ve kültür konusunda haddini bilecek’ imalı yorumlar yapmaya” başlamışlar.
Başbakan da “Ana muhalefet partisi başkanını yaradana saygısızlık etmekle suçluyormuş” (Bu suçun cezası neydi?). Dahası “toplumsal barış seçim yarışına kurban gitmiş”. Başbakan “Biz bu yola kefen giyip çıktık” demiş.
Bu şaşkınlık bütünüyle yersiz. Süreç kendi mecrasında, sebep-sonuç ilişkisi içinde, yani siyasal İslamın“hakikat rejiminin”, “ileri demokrasi” doğurması gibi bir “mucizeye” yol açmadan akıyor. Esas soru burada değil, başka bir yerde: Başbakan neden seçim kampanyasında bu söylemleri şimdi öne çıkarıyor?
İki hegemonya...
Başbakan’ın işi başından beri zordu; bir taraftan siyasal İslamın dönüşüm projesini topluma kabul ettirecek hegemonya ilişkisi kurması ve sürdürmesi, diğer taraftan, Türkiye’de siyasal İslamı oluşturan akımları, sınıf ve tabakaları bir arada tutacak hegemonya söylemini kurması ve koruması gerekiyordu. Dahası bu iki farklı hegemonya süreci arasında da bir modis operandi kurulması gerekiyordu. Bu, liberal, “dönüşümcü” bir söylemi koruyan, inananlar-inanmayanlar ayrımını öne çıkartmayan bir söylemdi. Böylece siyasal İslamın en katı çekirdeğinin talepleriyle, liberal entelijansiyanın fantezilerini birbirine yapıştırmak söz konusu olabiliyordu.
Peki, Başbakan neden şimdi, seçim kampanyasında, öncelikle ve esas olarak bu “en katı çekirdeğe” yönelik bir söylemi öne çıkartmaya başladı? Bu seçmen zaten “çantada keklik” değil mi?
Bence burada iki olasılık düşünülebilir. Birincisi: Bu “çekirdek” şimdi yeni ve daha radikal bir akımın çekim alanına girmeye başladı. Başbakan bu kesimi yeniden konsolide etmeye çalışıyor. İkincisi, Başbakan, projesini seçimlerden sonra, zayıflamış bir hegemonya ortamı koşullarında sürdürmek zorunda kalacağını biliyor. Bu koşullarda, yargı ve polis üzerindeki denetimin yanı sıra, kararlı ve sadık bir toplumsal desteğe dayanması gerekeceğini düşünerek, öncelikle bu kesimi kemikleştirmeyi, keskinleştirmeyi hedefliyor. Diğer kesimler için de medyaya, liberal entelijansiyanın katkılarına güvenme riskini alıyor. Esas soru işte burada: Bu açıklamalardan, gerçekliğe en yakın olanı hangisi?
Seçimlere, özellikle CHP’nin solundan, girmeyi seçenlerin de, seçimlerden sonra “şaşırmamak” için bu olasılıkların üzerinde düşünmeye şimdiden başlamaları gerekiyor.
Wednesday, May 11, 2011
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment