Şimdi artık yeni bir Mısır var. Bundan sonra ne olursa olsun, devrim öncesinin Mısır’ına, Mübarek rejiminin halk, devlet ve siyaset ilişkisine geri dönülmeyecek. Bunu kolaylıkla söyleyebiliyorum ama bu günden yarına devrimin ne yönde ilerleyebileceği üzerine bir öngörüde bulunmaya çekiniyorum; hatta istemiyorum. Çünkü, aklıma Mao’nun devrimleri bisiklete benzeten o ünlü saptaması aklıma geliyor.
Devrimler ve bisikletler...
Mao, bisiklet benzetmesiyle, devrimlerin ayakta kalabilmek için sürekli ilerlemek zorunda olduğunu söylüyordu. Mısır devrimi bugüne kadar, rejimden tavizler kopararak hep ilerledi. Ama ya bundan sonra?
Devrimin üçüncü haftasına girerken, hemen iki saptama yapabiliriz. Birincisi: Devrimin kitleselleşme sürecinin durakladığı, coğrafi yayılmasının Tahrir Meydanı’nı ve İskenderiye sokaklarını aşamadığı görülüyor. Mısırlı sosyalist grupların yaptığı çağrılardan, sanayi işçilerinin devrime kitlesel bir biçimde katılmadığı anlaşılıyor. Bu gözlemler de devrimin harekete geçirebildiği kitlenin sınırına ulaştığını düşündürüyor. Ama yine bu gözlemler, devrimin kaderinin sanayi işçilerinin, sürece grevlerle, hatta bir genel grev yoluyla katılması halinde bir anda dramatik bir biçimde değişebileceğini de söylüyor.
İkincisi devrimin bugüne kadar rejimden koparttığı tavizlerin, ordunun ve güvenlik aparatının yanı sıra ABD’nin desteğini de aldığı anlaşılan Ömer (işkenceci) Süleyman’ın rejimin yönetimini devralması ile çizilen sınıra dayandığı, bu sınırı aşmakta zorlandığı görülüyor. Bu sırada rejim, Müslüman kardeşlerin oportünizminden de yararlanarak zaman kazanıyor, devrimin pörsüme sürecine girmesini bekliyor.
Devrimci dalganın gücünden emin olduktan sonra ortaya çıkan Müslüman Kardeşler örgütü, yasal olarak yasaklı olmasına karşın rejimin ve ABD’nin de onayıyla devrimin temsilcisi katına yükselerek Ömer (işkenceci) Süleyman’la pazarlık masasın oturdu. MK’i rejim düşmanı kategorisinden çıkarıp meşru ortak düzeyine yükselten bu büyük bir siyasi ‘başarı’ Siyasal İslam’ın ‘pasif devrim’ sürecinin, Mısır proletaryasının devrimci atılımını kullanarak, etkisini çalarak tamamlanmak üzere olduğuna işaret ediyor.
Karşı devrimin ayak sesleri
Devrim duraklama işaretleri verirken, tam da Mao’nun uyardığı gibi, karşı devrimin şekillenme sürecinin hız kazanmaya başlıyor. Mübarek yanlısı güçlerin, askerin aldırmaz bakışları altında gerçekleşen saldırılarından sonra, polisin sokaklara geri dönmesinin yanı sıra ordunun da, tarafsızlık görüntüsünü terk etmeye başladığını düşündüren haberlerde belirgin bir yoğunlaşma var.
Yatırımları ve ticari ilişkileriyle Mısır ordusu, Mısır kapitalizminin organik parçası, egemen sınıfının ‘devlet kapitalisti’ kesimi olarak belki de en güçlü fraksiyonunu oluşturuyor. Yerli yabancı sermaye ortaklıkları, elindeki ucuz işgücünü (sıradan askerleri) verimli bir biçimde kullanma becerilerinin yanı sıra, Mısır ordusu, lojistik, teknolojik bağlarıyla, ABD askeri okullarında eğitilen komuta kademesi personeliyle adeta ABD askeri yapılanmasının bir uzantısı haline gelmiş bir örgütlenmedir. Mısır devletinin ABD’den her yıl aldığı 2,2 milyar dolarlık yardımın yüzde seksenin Mısır ordusuna gittiği söylenir. Devrim başlar başlamaz hemen sokaklara hakim olarak adeta devrimin coğrafyasının sınırlarını belirleyen Mısır ordusunun artık göstericilere eve dönmeleri yönünde baskı yapmaya, tutuklamaları yaygınlaştırmaya başladığı bildiriliyor.
Karşı devrimin ivme kazanmaya başlamış olduğunu uluslararası medyadaki ağız değişikliğinden, özgüven işaretlerinden de görmek olanaklı. Birincisi, ABD ve Avrupa’nın inisiyatifiyle, ‘geçiş sürecinin’ (nereye geçilecekse) Mübarek’in (ve ordunun) doğrudan ya da dolaylı ‘vesayeti’ ile gerçekleşmesi yolunda bir ‘mutabakat’ inşa etme çabası gelişiyor. Hafta sonunda, rejimle, devrimin sözde temsilcileri (Müslüman Kardeşler) arasında pazarlıklar yaşanırken, El Cezire’nin meydandan bu pazarlıkları destekleyen, seçimlere kadar rejimin iktidarda kalmasına olumlu bakan sesler bulup ekran çıkartması, Mübarek yanlısı Kahire ‘sosyetesinin’ sesini, iş çevrelerinin devrimin ekonomik maliyetine ilişkin yakınmalarını aktarmaya başlaması da anlamlıydı.
Nitekim, normalleşme, devrimin ekonomik maliyet, sıradan Mısırlının işine dönme arzusu (örneğin Jim Muir, BBC, 07.02) gibi konuları, Müslüman kardeşlerin ‘Hamas olmadığını’, vurgulayan yorumlara hafta sonu ve Pazartesi günü çok yoğun olarak rastlanıyordu. ABD savaş gemilerinin Mısır sularına girdiğine ilişkin bir haber de gördüm ama, bunu bir ikinci kaynaktan daha doğrulatamadım.
Tuesday, February 15, 2011
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment