Thursday, May 28, 2009

Acaba bir Dil sürçmesinden mi, yoksa aradaki farkı önemsememekten mi kaynaklanıyor?

Cumhurbaşkanı Gül Obama’ ya şöyle demiş ( Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 28/05/09)

"Sayın Cumhurbaşkanımız: Bu konuyla ilgili ben de fikirlerimi paylaşmak istiyorum. 
Bu konu tabii çok tartışılan bir konu ama bu konu bir hukuki ve siyasi konu değil. Bahsedilen konu tarihi bir olaydır. 
1915 yılında yaşanmış, Birinci Dünya Harbi şartlarında, dört cephede o günkü Osmanlı İmparatorluğu çarpışırken, maalesef kendi ülkesi içerisindeki bazı vatandaşları, bazı ülkeler tarafından çok provoke edilmiş.

Amacım bu saptamayla tartışmak değil. Yalnızca Cumhurbaşkanı’nın Osmanlı imparatorluğunda yaşayanlar için “vatandaş” kavramını kullanmasına işaret etmek istiyorum. İmparatorlukların vatandaşları olmaz, tebaaları olur. Vatandaş olmak için imparatorlukları yıkmak ve bir cumhuriyet kurmak gerekir. 

4 comments:

kaan said...

vaay ne büyük bir yanlış!!!cumhurbaşkanının yaptığı bu yanlış en az "cumhuriyet devrimi" kadar doğrudur.

Tolga said...

Konu hakkinda bilgisiz ama politik cikarlari icin konuya ilgili Amerikan senatorlerinin Ermeni'lerin Suriye'te surgune gonderilmeleri konusunda "Osmanli Imparatorlugu doneminde Ermeniler yurt disina gonderildi (deportation)" demelerini anlarim da Abdullah Gul'un yaptigi hatayi anlamak mumkun degil. Her ikisi de bugun ile dunu cesitli nedenlerle karistirmaktan kaynaklaniyor.

Çetin said...

Hüseyin (!!) Obama,ABDullah Gül'ün president'ı olabilir ama benim asla olmaz.
Bu arada , izniniz olur ise ,Kaan'a bir çift sözüm var:başına Cumhuriyet devrimi kadar taş düşsün!Bu güne dek hoşgörü ile provoksayonlarına sözde düşünce kırıntılarına ve de laf atmalarına katlandım ama bu kadar alçalma da ancak senin gibi 2. Cumhuriyetcilere veyahut F.tipilerine yakışır.

kaan said...

“Şu çılgın Türklerin STK’ları...”
Militarizm, bağnaz milliyetçilik ve körletici resmi tarih ve resmi ideoloji tarafından rehin alınmış bir toplumda, sivil toplum örgütü [STK] denilenlerin bu sefil durumunu anlamak zor değil... Aslında rejime modernlik [çağdaş diyorlar] demokratiklik görüntüsü veren cila kazınır, resmi söylemin dışına çıkılabilirse, Türkiye’nin 780 bin kilometre karelik bir kışla olduğu görülecektir. Sivil toplum örgütü [STK] denilenler işte bu kışlada sivillik yapıyorlar... Demokrasi söylemi ve bir dizi kurum ve mekanizma, rejimin gerçek niteliğini gizleme işlevi görüyor. Böyle bir rejimde Ergenekon tutuklamalarından ve yargılamalarından ‘Çılgın Türklerin’ rahatsız olmaması mümkün mü? Sanatçılar gösteri yapıyor, üniversite hocaları cüppeleriyle Anıt kabir’e şikayete gidip bildiri yayınlıyor, darbeciler için Atalarından yardım istiyor... 150 sivil toplum örgütü Ergenekoncuları desteklemek için miting yapıyor ve mitingde konuşan “biz çılgın Türkleriz” diyor... STK denilen bu darbeci örgütlerin asıl kaygısı ne dersiniz? Cumhuriyetin kazanımlarının ve laikliğin tehlikede olduğunu sanıyorlar ve darbeyle tehlikenin bertaraf edileceğinden de kuşku duymuyorlar. Daha önce de yazdım, bunların asıl kaygısı cumhuriyetin kazanımlarıyla, laiklikle, vb. ilgili değil. Cumhuriyetle elde ettikleri statülerini, ayrıcalıklarını, dokunulmazlıklarını kaybetme korkusu onları meydanlara, Anıt Kabire taşıyan. Müesses nizamın, nomenklatura’nın efendileri iktidarlarını korumanın darbeden başka yolunun kalmadığını düşünüyorlar. Zira darbeler halkı işin dışında tutmamın, halkı işe karıştırmamanın, demokratik açılımların önünü kapatmanın en etkin aracı... Bu yüzden miting alanından darbecilere selam yolluyorlar. En büyük korkuları muhtemel bir demokratik açılım. Müesses nizamın tüm kurumları yüksek yargı, barolar, üniversiteler, devlet aydınları, ‘bir kısım medya’, tiyatro sanatçıları, vb. teyakkuzda... Laikliğin elden gitmekte olduğunu sanıyorlar. Bu anlı şanlı kurumların yüksek memurları, ünlü sanatçılar, barolar, YÖK üniversitesinin unvanlı memurları hayatlarında bir kerecik merak ve zahmet edip şu laiklik denilenin ne memen bir şey olduğuna dair azıcık kafa yormuşlar mıdır? Hiç böyle bir şeye ihtiyaç duydukları olmuş mudur? Korumak için çırpındıkları ‘cumhuriyetin kazanımları’ denilenin gerçekten ne olduğunu, kimin kazanımı olduğunu, cumhuriyetle kimin neyi kazandığını sorun etmişler midir? Edebilirler miydi? Resmi tarihin, resmi ideolojinin rahle-i tedrisinden geçmiş beyinleri hurafeler ve resmi yalanlarla iğfal edilmiş bu zevatın o tarakta bezi olması mümkün müdür? Öyle bir Barolar Birliği ki, darbecileri korumak için seferber oluyor. Siz hiç bu dünya’da böyle bir şey duydunuz mu? Ergenekoncular için ayağa kalkan bu hukukçular taifesinin başka bir konuda mesela işkence, “faili meçhul” denilen devlet cinayetleri, düşünce özgürlüğü, devlet tarafından ‘kaybedilenler’, vb. söz konusu olduğunda hiç başını kaldırdığını duydunuz mu? Duymazsınız çünkü bu ülkede hukuk adaletin tecellisi için değil, kutsal devletin korunması ve kollanması içindir... Elbette kutsal devletin de kimin devleti olduğu mâlûm... Lâkin artık hiçbir şey eskisi değil ve olmayacak, “memleketin sahiplerinin” rahatı bundan sonra daha çok kaçacak, velhasıl ‘Çılgın Türklerin’, Ergenekoncuların ve Ergenekoncu STK’ların işi zor... Artık hiç bir şey eskisi gibi değil ve olmayacak... Gemi su almaya başladı ‘netekim’...

http://ozguruniversite.org/baskaya_cilginturk_stk.php