Sunday, November 16, 2008

Kriz ve İnsan

(Cumhuriyet 12.11.2008)

Kriz derinleşiyor. Dünyadan, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden acı haberler geliyor. İşsizlik, yoksulluk, iflaslar hızla artıyor. Borç köpüğü sönerken ABD’den Hindistan’a insanlar servetlerini, hatta ailelerine bakma kapasitelerini, dolayısıyla özsaygılarını yitiriyor, kimileri intiharı seçiyor.

Bu felakete bir sorumlu aranıyor. Kimileri, ödeme şansı olmadığı halde ev alanları, buna göz yumanları, heç fonları, açgözlü bankerleri, ABD Merkez Bankası Başkanı Greenspan’ı, ucuz kredi, umarsız borç verme ve alma ortamını suçluyor. Krizi emekçilere saldırmayı amaçlayan kapitalistlerin çıkardığını savunan garip solcular da var. Sonunda da ortaya “kapitalizmi, kapitalistlerden (insandan-E.Y) kurtarmak” önerisi çıkıyor.

Biraz felsefe…

Halbuki, bu öneriye, görüntüleri temel alarak değil de krizin nedenlerine, Hegel ve Marx’ın uyarılarını anımsayıp içeriğin çelişkilerini, dinamiklerini, anlamaya çalışarak bakarsak, tam tersine “kapitalistleri sermayeden kurtarmak gerektir”i görebiliriz. Marx da “Kapitalist yalnızca taşıyıcıdır” derken tam da bu noktaya değinmiyor muydu?

Sermaye, karşılaştığı her şeyi metalaştırarak, daha fazla işçiyle karşılaşarak, daha fazla canlı emek tüketip daha fazla kâr üreterek, merkezileşerek, yoğunlaşarak genişleme eğiliminde olan bir sosyal ilişkidir. Kapitalist bu sürecin aracı, taşıyıcısı ve üzerinde yaşayan insandır. Burada, Deleuze ve Guttari’nin yaptığı ayrım da bize yardımcı olabilir: Sermaye (sürekli canlı emek tüketen) “bir kâr makinesidir”, insansa “arzulayan bir makine”.

Sermaye “makinesi” yoluna devam ederken çevresini salt maddi olarak değil, simgesel (ideolojik) olarak da dönüştürür: Sürekli, eski “kodları” çözer yenilerini kurar. Bu, arada bu genişlemeden arzularını tatmin etmek açısından büyük ayrıcalıklar elde ederek yararlanan kapitalistin gözü kamaşır; kendini yönetimde sanmaya, diğer insanlardan farklı ve üstün görmeye başlar. Ta ki sermaye ilişkisi krize girene kadar… Diğer bir deyişle iç çelişkilerinin biriktirdiği sorunlar, sermayeyideğişme/yok olma ikilemiyle (kriz) karşı karşıya getirene kadar.

O zaman, sermayenin yeterince kâr edemeyen kesimlerindeki hareket durmaya başlar. Bu kesimler üzerinde yaşayan kapitalist ve işçiler de, küresel ısınma yüzünden sular yükselirken yaşadıkları adada ayaklarını bastıkları topraklar yok olmaya başlayan yerlilere benzerler. Kimi kapitalistler, birikmiş servetlerine binerek başka adalara göç edebilir, yeniden başlayabilirler. Diğerleriyse, işçilerle birlikte, bunların arkalarından bakakalır.

İnsan aklı ve irade…

Tarih, önceki krizlerin dersleri, sermaye insanlar tarafından denetim altına alındığında, krizi, yıkımı sınırlayarak aşılabilme olasılığı olduğuna işaret ediyor. Bu denetimin yolu da öncelikle kapitalisti sermayenin göz kamaştırıcı etkisinden kurtarmaktan geçiyor.

Örneğin, son günlerde Türkiye’de tekstil ve inşaat sektöründen iflas, işten çıkarma, intihar haberleri geliyor. Bu iki sektördeki işletmeler, bu noktaya, geçmişte attıkları adımlarla geldiler. Sermaye bulunduğu yerde (aklı olmadığı için) genişleme çabasına devam etti. Halbuki, ülkede uzun dönemli düşünebilen bir planlama kuruluşu olsa, bundan 10 yıl önce Asya yükselmeye başlarken tekstil sektöründe çalışanlara, bir an evvel bu sektörden çıkmaları gerektiğini söyleseydi, hükümetler bu çıkışı kolaylaştıracak yardımı, teknoloji ve bilgi edinimini sağlasaydı bugün başka bir yerde olurduk. İnşaat sektörü, doğru bir kent planlaması olmayan, mali denetimden yoksun bir ortamda, kredi köpüğünün üstünde bugünkü noktaya geldi. Şimdi, bir gün geleceği önceden kolaylıkla görülebilen bir noktada, inşaatları sürdürecek kredi hızla azalır, yapılanlara talep hızla daralırken sektörde çalışanlar (kapitalist ve işçi) yukarıdaki adanın yerlilerine benzemiyorlar mı?

İşte tüm nedenlerle, geçmişte, 1930’ların krizinden sonra, kapitalist devlete, sermayenin krizlerinde insanı koruma olanaklarını sunabilecek planlama kurumlarına, sermayeden gözü kamaşmayacak uzun dönemli düşünebilen uzmanlara ve bürokrasilere rağbet artmıştı, ta ki neoliberalizm sermayenin mutlak hâkimiyetini restore edene kadar…

Bugün bu saptamalar “kapitalistlere” artık küfür gibi gelmemelidir. Bunun iki nedeni var. Birincisi, canlarını ve mallarını sermayenin krizinden korumak için devlete, uzun dönemli düşünen, yol gösterebilen uzmanlara gereksinimleri var. İkincisi, kapitalistlerin en aşırı örnekleri, şimdi hızla tüm sınıfı temsil eden, realitede onun yerine geçen simgelere dönüşüyorlar. Bu aşırı örneklere yönelik nefret, Yahudi düşmanlığına, halk tabakaları arasında genel bir sermaye sınıfı nefretine dönüşme noktasına doğru kabarıyor.

Kapitalistler açısından yeni bir sınıf uzlaşması aramanın, sosyal demokrasiye yönelmenin, hem krizde bu günü kurtarmak, gelecekte de iktidarlarını korumak için hızla tek çare olmaya başlıyor.

 

No comments: