Friday, February 29, 2008

Fantezi, Dehşet ve Seçenek...

(Cumhuriyet 27.02.2008)

Adeta bir siyasi parti üyesiymiş gibi konuşan, "A takımı" listesi yapan, "taraf" başlıklı gazeteler çıkaran, ülke realitesini yeniden şekillendirmek iddiasıyla AKP'yi destekleyen liberal entelijansiya, şimdi dehşet içinde. Ah! Her "fantezi" gerçekleşince, tatmin duygusu yerine tiksinti yaratmaz mı?

Liberal fantezi
Liberal entelijansiya, AKP'ye destek verdi, siyasal İslamın hegemonya/mevzi savaşında işlevsel oldu. Şimdi, AKP'li yazarlar tarafından, ihanetle suçlanıyor. Ne yazık ki liberallerin durumu, "en doğru" yerde durduğu için dışlanan trajik karakteri değil, fanteziyi yaşamaya çalışan megalomanı anımsatıyor. Kendilerinden başka kimsenin göremediği (megalomani!) fantezi şöyle: AKP yönetiminde, AB standartlarında özgürlükçü ve çoğulcu demokrasi, bireysel özgürlükler ve farklı etnik dini kimliklere sahip bireylerin uyum içinde yaşayabileceği, rekabetçi piyasa ekonomisini uygulayarak, küresel ekonominin sağladığı fırsatlardan yararlanarak kalkınacak, toplumsal refahı artacak bir ülke...

Bu sırada, Avrupa'da özgürlükçü çoğulcu demokrasinin standartları, terorizme karşı mücadele politikalarının etkisiyle hızla düşüyor. Yakın izleme, gözlemleme, dosyalama teknolojileri, bireyin "özel" alanını hızla daraltıyor. Çokkültürlülük politikaları da iflas etti; yerini egemen kültüre asimilasyon politikaları alıyor. Aynı anda, dini kimliklerin, cemaatlerin desteklenmesine yönelik (ya benim maymunum ol, ya da olduğun yerde kal) devlet politikaları getto olgusunu güçlendiriyor. Ekonomik koşullar bozuldukça, kaynakları daralan Avrupa, farklı dinleri ve kimlikleri bir arada uyum içinde yaşatma umudunu giderek terk ediyor, yabancı girişini engellemenin yeni yasal, idari yollarını geliştiriyor. Geleneksel sosyal demokrat partiler de bu mutabakatı onaylıyorlar. Güçlenmeye başlayan ekonomik ulusalcılık, devletin ekonomiye müdahale eğilimleri de cabası. Dahası, Avrupa'da (ABD'de) toplum, yaşamı çeşitli uzmanlar -gittikçe yaygınlaşan özel sektör ve devlet bürokrasisi- tarafından hemen her aşamada "düzenlenen", zevk eğilimli-tüketim ilişkileri içinde apolitikleşmiş, yalnızlaşmış bireylerinin aritmetik toplamına dönüşüyor...

Bugünün küresel kapitalizmi içinde liberallerin taleplerini gerçekleştirmek olanaklı değil. Çünkü bu talepleri gündeme getiren sorunları, bizzat küresel kapitalizm yaratıyor ya da derinleştiriyor.
Liberallerin, inatla "yadsıdığı" gerçek şu: Bu küresel kapitalizmin yönetimini, Türkiye'de AKP üstlendi/devraldı. Siyasal İslam onu koçbaşı gibi kullanarak toplumu yeniden inşa ediyor . Liberal entelijansiyanın aksine siyasal İslam çok "gerçekçi", bu sorunlara çözüm aramıyor, kendini, yalnızca sorunların yarattığı ağrılara karşı, ağrı kesici(ler) sunmakla sınırlıyor. Biliyor ki bu ağrılar arttıkça, hem ağrılara yol açanlar, hem de bu ağrıları çekenler açısından ağrı kesicilerin önemi giderek artacak. Birinci grup açısından, sisteme yönelik tepkileri uyuşturduğu için, ikinci grup için de günlük yaşamı sürdürebilmesine olanak sağladığı için...

Ve gerçek
Liberal entelijansiyanın şaşkınlığına karşın, kimi AKP yanlısı yazarların, ayrım çizgisini tarihsel bir noktaya çekmeye başladığı söylenebilir. Bunlar, karşılarındakileri, Jacoben' likle, Robespierre 'e özenmekle, Cumhuriyetçilikle, "Toplumu yeniden inşa edilebilir bir nesne olarak görmekle" suçluyorlar. Yüzsüzlük inanılmaz düzeyde: Bizzat siyasal İslam, benimsedikleri neoliberalizm, toplumların yapısını, "eşbaşkanlığına" soyundukları Büyük Ortadoğu Projesi, tüm bölgeyi yeniden inşa etmeye yönelik toplumsal mühendislik projeleri değil mi? Yüzsüzlük, türbana ısrarla başörtüsü deme "uyanıklığı" bir yana, bu yazarlar, Jacoben'lerden, Robespierre'den söz ederek, liberallere, ayrım çizgisinin aslında iki "hakikat rejiminin" çatıştığı noktadan geçtiğini anımsatmıyorlar mı? Biri, insanın toplumu, kendi gereksinimleri doğrultusunda, kendi aklına dayanarak şekillendirebileceğini savunan Aydınlanma "olayının" "hakikat rejimi". Öbürüyse insanın yaşamının Tanrı tarafından gönderilen bir "metne" (ilkelere) göre düzenlenmesini savunan, vahiy "olayının" , dini "hakikat rejimi" .

Birincisini seçenler, bu rejimin taşıdığı her türlü soruna, her türlü bozulmaya karşın, bireysel özgürlüklerden, insan iradesinden, özneden, demokrasiden, eşitlikten, ekonomik ve cinsel baskıdan arınmış, sömürüsüz bir dünya özleminden söz etme şansına sahip oluyorlar. Burada her şeyi eleştirmek, her şeyi sorgulamak ve konuşmak olanağı var.

Aydınlanma'nın hakikat rejimini benimseyenler, Robespierre ve Jacoben'lerle, Fransız devrimiyle başlayanlar, Komünist Manifesto'dan Paris Komünü'ne, Marx ve Engels' ten, Lenin, Rosa, Troçki, Gramsci' ye, Mao' ya, Latin Amerika'dan Çin'e, Amerikan devriminden, Türkiye'deki de dahil, tüm bağımsızlık savaşlarına , Bolivar' dan Mustafa Kemal' e uzanan bir deneyin zenginliklerine ulaşıyorlar. İkincisiyse içerdiği türlü olumlu yanlara karşın, her aşamasında gittikçe ağırlaşan ağrı kesiciler gerektirecek, ataerkil , totaliter ve son tahlilde imkânsız bir macera...

No comments: