Thursday, October 21, 2010

CHP Nedir?

Orhan Bursalı, CHP’yi irdeleyen dört yazı yazdı, bence “CHP nedir” sorusunu kaçınılmaz bir biçimde gündeme getirdi.

‘Yönetmek’ ve YÖNETMEK

CHP’liler anlaşılan çok kızmışlar. Ama partinin bugünkü durumu da ortada değil mi? Biz geçen seçimlerden önce, “bu böyle olmayacak” diye düşünüyorduk. CHP’liler belki ayırdında değil ama şimdi işleri çok daha zor. Bursalı da bu durumu görmelerine yardımcı olmaya çalışıyor.

Bursalı, CHP için “yönetemezsiniz” demiyor; YÖNETEMEZSİNİZ diyor. Çünkü, kapitalist devletin parlamenter biçiminde devletleri, kimi ender durumların dışında, bürokrasiler, müsteşarlar, sermayenin örgütlerinin temsilcileri, bu devletlerin ait oldukları hegemonya sistemlerinin öncelikleri (hatta gizli açık uzmanları) yönetiyor. Ekonomik, siyasi istikrarı, hükümetlerin yalpalamalarına karşı güvence altına almak için de zaten bu gerekiyor. Hükümetlerin görevleri de sermaye birikim rejiminin düzenleme araçlarını işletmek, ait oldukları uluslararası ilişkileri korumakla sınırlı kalıyor.

Bir de özgün bir muhalif söyleme, bu söylemi maddileştiren bir toplumsal harekete ait olan, bu hareketin programınıuygulamaya kararlı sıra dışı hükümetler var. Bunlar devletle hükümet arasındaki farkı, iktidarın nerede yattığını bilerek ama kendi programlarını uygulamak üzere hükümete geliyor, hemen kolları sıvayıp iktidar olmaya, oldukça da programlarını uygulamaya, YÖNETMEYE koyuluyorlar. Bu partilerin başarısı, kendilerini destekleyen sınıflar blokunu, ait oldukları hareketi koruyabilmelerine, devlet makinesi üzerindeki etkilerini arttırmaya devam edebilmelerine bağlı oluyor. Bir nokta, arzuladıkları rejimin hukuksal çerçevesi, meşrulaştırıcı söylemi yerleştikten sonra, toplumda çoğunluğu temsil edip etmemelerinin de bir anlamı kalmıyor.

AKP’nin ikinci gruba ait, sıra dışı bir parti olduğu, ikinci döneminde, gerçekten YÖNETME aşamasına geçtiği söylenebilir. Bursalı, CHP’nin bugün YÖNETECEK parti gibi durmadığına dikkat çekiyor. Çünkü hükümete gelip, devleti,bürokrasinin, uluslararası ilişkilerin oto pilotuna bağlayarak yönetme konforuna yerleşmek artık söz konusu değil. Bu konforun koşulları AKP YÖNETİMİ döneminde ortadan kalktı. Şimdi ortada yeniden yapılanma sürecinde büyük yol almış bir devlet makinesi var. CHP, bu makine üzerinde yönetmeye çalışacaksa AKP’lileşmesi de kaçınılmaz olacaktır.

Yok eğer, CHP, YÖNETMEK istiyorsa, bir harekete, yaygın örgütlenmeye, büyük maddi olanaklara, güçlü söyleme sahip, devlet makinesini kullanabilen bir parti karşısında, önce seçimleri kazanabilecek, sonra da bu devle makinesine müdahale edebilecek yapıya ulaşmalıdır. Bunun için de CHP’nin önce yapması gereken, arzuladığı temsil ilişkisini, bu ilişkinin önüne koyduğu öncelikler listesini, hangi toplumsal dinamiklere, hareket(ler)e dayanmak istediğini, tüm bunları hangi söylemle ifade edeceğini, hem sözüyle hem de etkinlikleriyle topluma önermelidir.

Bu bağlamda CHP adına iyimser olmak kolay değil. Referandum döneminde CHP’nin çalışkan bir başkanı olduğunu gördük. Ama parti örgütünün durumu, partinin temsil ilişkileri, söylemi söz konusu olduğunda, karşımıza çok bulanık bir görüntü çıkmadı mı?

Bir kimlik sorunu var!

CHP kendini tanımlamakta zorlanıyor. Türkiye’de siyaset o kadar sağa kaydı, dincileşti ki “orta”nın solu, artık “sağ”içinde bir yere işaret ediyor. Sosyal demokrat tanımına gelince, o bugün iflas etmiş bir hareketin adı.

II. Dünya Savaşı sonrasında “sosyal demokrasi” sosyalizm hedefini terk ederek, kapitalizmi, toplumsal uzlaşma ve refah devleti yoluyla, büyük kitle sendikalarına dayanarak yönetmeyi amaçlayan bir düzenleme partisine dönüşmüştü.

1970’lerde kapitalizmin yapısal kriziyle birlikte, sermaye toplumsal uzlaşmayı bozunca SD’lerin bir krize, gerileme dönemine girdiğini görüyoruz. SD, bu gerilemeyi, Tony Blair döneminde, neoliberal küreselleşmeyi, serbest piyasa ilkesini benimseyerek, emekçi sınıflarla temsil ilişkisini kopararak, “orta sınıfa” yönelerek bir süre için durdurabildi. Mali krizle birlikte, sosyal demokrasinin krizi yeniden başladı. Şimdi, orta sınıflar hızla yoksullaşır, en gerici refleksleri öne çıkarken sosyal demokrasinin kimi temsil ederek hangi uzlaşmanın aracı olacağı belli değil.

Ancak, CHP liderliği, yeni durumun bu özelliklerinin (sınırlarının, olasılıklarının) farkında görünmüyor. Hareket, örgüt ve söylem inşa etmek yerine, sermayeden, yerli, yabancı medyadan onay almak için, “serbest piyasa” diyor, Amerikan sağını anımsatan “tek oranlı gelir vergisi” fikriyle oynuyor. CHP, AKP’nin söyleminin alanına girerek, kendi görüntüsünü bulanıklaştırıyor. Böylece CHP bırakın emekçi kesimleri, sermayeye bile bir ekonomik, sosyal program öneremiyor...

Bu yüzden “CHP nedir?” sorusu hâlâ cevabını arıyor!

No comments: