Wednesday, March 10, 2010

Gri ve Yeşil

ABDnin 24 NisanıErmeni soykırımınıanma günüilan etmesini öngören yasa tasarısının Temsilciler Meclisi gündemine alınması, Dış İlişkiler Komitesinin 4 Mart oylamasında kabul edildi. Bu haberin yayımlandığı gün gazete köşelerinde, özellikle AKP yanlısı yazarlarda egemen hava, Teori gridir ama hayat yeşildirilkesinin kendini bir kez daha dayattığını gösteriyordu.

Bu ilkenin kendini dayattığı durumların en çarpıcı örneklerinden birine ABD Merkez Bankası önceki başkanıGreenspanın Senato komisyonunda verdiği ifadeyi izlerken şahit olmuştuk. Greenspan, gerçekliğin, yaklaşık kırk yıldır dünyayı anlamlandırmakta kullandığı düşünsel sistemine uymadığını görmekten dolayı çok şaşkın olduğunu söylüyordu.

Mali kriz, Greenspanın, serbest piyasanın kendiliğinden dengeye geldiğini, ekonomik özneler rasyonel beklentilerle davrandıklarını savunanteorisininhayatın yeşilinden ne kadar uzak olduğunu ortaya koydu. Greenspan gibiler, şimdi pişman olmuş insan taklidi yapıyorlar, ama bu serbest piyasa dogmatizminin yol açtığı felaketleri ortadan kaldırmıyor.

Şimdi benzer bir yeşil ve gri ilişkisinin Türkiyenin dış politika doktrini ve uygulamaları alanında şekillenmekte olduğunu görüyoruz.

İki saptama ve bir varsayım

AKP iktidara gelirken yapılan tartışmalara ve dış politikaya yön veren Stratejik derinlik tezlerine bakınca, iki temel saptama ve bir varsayım dikkat çekiyor. Saptamalardan biri, AKPnin iktidara gelişinin arkasındaki tarihsel ve jeopolitik gerekliliğeilişkin olaraktarihte ilk kez iç ve dış dinamiklerin çakıştığını ileri sürüyordu. Diğer bir deyişle, Türkiyede güçlenen bir akımın planlarıyla, uluslararası güçlerin beklentileri örtüşmüş, bu ikisi arasında bir sinerji oluşmuştu.Stratejik derinlikbaşlıklı kitabın teorik sonuçları da, Türkiyenin bölgede güç yansıtabilmek için uluslararası bir büyük gücün kaldıracına (desteğine) gereksinim olduğuna ilişkindi. Böylece, Türkiyeye bir alt-emperyalist işlev biçiliyordu. Türkiye hem komşularıylasıfır sorunilkesine dayalı bir dış politika izleyebilir, hem de tarihsel kültürel zenginliğine dayanarak Ortadoğudan Orta Asyaya kadar geniş bir coğrafyada bir Osmanlı barışıalanı oluşturabilirdi.

Bir kapitalist devletin dış politika hedefleri açısından (ideolojik cilasını kazımaya kalkışmazsak) bu sıfır sorunve barış alanıhedeflerinin, kabul edilebilir hatta arzu edilebilir olduğu söylenebilir. Ama ne yazık ki, gri renkli teorinin (doktrinin), hayatın yeşilliğinin hışmına uğrayarak dağılması gibi bir olasılık da vardır.

Eğer iç dinamiklerle dış dinamikler arasındaki uyumbozulursa, bölgede kaldıraç olarak kullanılacak olan büyük güçle, bu kaldıracı kullanmayı zorlaştıracak türden gerginlikler oluşmaya başlarsa, bölgede komşuların kendi aralarındaki yüksek oktanlı gerginlikler, kendilerini pratik sonuçlarıyla birlikte açığa vurmaya başlarsa, AKP hükümetinin ve dış politikasının ivmesine enerji veren dayanaklar ortadan kalkmaya başlayacaktır.

Gürcistan - Rusya savaşının ardından Başbakanın, inisiyatif kullanarak, bölgede çıktığı istikrar sağlama gezisi karşısında içerde ve dışarıda yükselen eleştirel sesleri anımsayınca, böyle bir sürecin Davos olayından önce başladığını düşünüyorum. Ama sanırım Davos olayı bir dönüm noktası oldu. Ondan sonra Türkiyenin Batıdan kopmaya başladığına ilişkin yorumlar ABD ve İngiltere medyasında giderek artan sıklıkta görülmeye başlandı. Aksini savunan, güven vermeye çalışan yorumlar ise giderek azınlıkta kalıyordu. Başbakanın son ABD ziyareti sırasında yaşananlar, bu ziyaretin arkasından, oluşan ağır hava da bir şeylerin iyi gitmediğini gösteriyordu. O sırada Russia Today televizyonunda biristihbarat uzmanının”, ilk anda gri propagandakokan Obama yönetimi Ergenekonun kendi ilişkilerini de destabilize etmeye başlamasından şikâyetçi, bunu da Erdoğana söyledilerdiyen yorumu da şimdi, son aylarda, ABD medyasında, Ergenekon, sonra da Balyoz bağlamında kimi kaygıları dile getiren yorumlardaki artışların ışığında daha bir ilginçlik kazanıyordu.

Giderek İrana yönelik ambargo olasılığı gündemde öne çıkar, tam bu sırada Türkiyenin İranla ilişkileri dikkatleri çekmeye başlarken yapılan ticaret anlaşmaları, Prof. Davutoğlunun bence çok haklı olarak yaptığıOrtadoğu Sorununda Quartet işlevini yitirdi, yol haritası değil, yolun sonuna ulaşmak gerekiyor saptamaları, büyük olasılıkla ABD tarafında Türkiye bağlamında oluşan belirsizlikleri ve kaygıları güçlendiriyordu.

AKPnin, kendisine açık uluslararası manevra alanına, hegemonyacı ortağının tolerans sınırlarınailişkin varsayımları zorlanırken dış politika doktrini, yaşamın yeşilliğine çarpmaya başlamış gibi görünüyor

No comments: