Thursday, June 18, 2015

Demokrasi ve yoksullar

Washington Post’ta “Neden demokrasiler zenginden alıp yoksula vermiyor” (Gimpelson & Treisman, 11/06/2015) başlıklı bir denemeye rastladım. Deneme ilginç veriler sunuyor, demokrasi kavramı üzerinde de düşündürüyor. 

Demokrasi ve gelir dağılımı
Anımsarsanız, Platon demokrasiyi yoksulların (çoğunluğun) iktidarı olarak tanımlıyordu. Platon’a göre demokrasi, çok fazla ses, çok renkli düşünce, çoğunluğun, azınlık (zenginler) üzerindeki diktatörlüğü, kısacası anarşi demekti.
Platon’un bu tanımından yola çıkınca şöyle düşünmek olanaklı. Bugün “demokrasilerde”, yoksulların (çoğunluğun) yönetimi söz konusu olmadığına göre bu yönetimlere demokrasi denebilir mi? Eğer bunlara çoğunluğun yönetimi, demokrasi diyeceksek neden yoksullar ekonomik ve siyasi kararları belirleyerek yoksulluktan kurtulmaya çalışmıyorlar? Evet, Platon’dan bu kadar radikal sonuçlar çıkartmak olanaklı. Liberal düşüncede Platon’un adının kötüye çıkmış olması boşuna değil! 


(...)

Yazının tümünü okumak için tıklayınız 

Tuesday, June 16, 2015

AKP-CHP koalisyonu olasılığı üzerine

İçerde, dışarda bir AKP-CHP koalisyonu yönünde baskı var. Geçmişteki hatalardan ders almayanlar da bir “istikrar” fantezisi adına bu baskıya destek veriyorlar.

AKP çok özel bir partidir
Eğer AKP sıradan bir düzen partisi olsaydı, AKP-CHP koalisyonu, CHP açısından riskli olmakla birlikte istikrar adına katlanılabilir bir seçenek olabilirdi.
Ancak AKP sıradan bir düzen partisi değildir.

(...)

Thursday, June 11, 2015

Momentum kırıldı ama…

AKP’nin, siyasal İslamın momentumu kırıldı ama hareketi durmadı. Seçim sonuçlarının ilk heyecanının, HDP’nin barajı aşma sevincinin yatışmaya başladığını düşünerek madalyonun öbür yüzüne bakmayı deneyebiliriz.

Seçmen ve Erdoğan’ın projesi
Seçmen, Erdoğan’ın denetimsiz başkanlık projesine hayır dedi. AKP’nin oyları yüzde 20 oranında geriledi ama Erdoğan hâlâ “Saray”da oturuyor. Yüzde 40 oyla AKP, hâlâ en büyük, yeni hükümeti, bir koalisyonla da olsa, kurma olasılığı en yüksek parti olmaya devam ediyor.
Diğer taraftan, Erdoğan, arzuladığı başkanlık sistemine anayasal bir dayanak istiyor ama aynı zamanda, pratikte her fırsatta güç biriktiriyor, yürütmeyi, yargıyı, güvenlik güçlerini, hatta ekonomi yönetimini kendi otoritesi altında birleştiriyor, Başbakanlık’ın ve Bakanlar Kurulu’nun içini boşaltıyordu. 

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Tuesday, June 09, 2015

Momentum kırıldı

AKP’nin, siyasal İslamın momentumu kırıldı. Momentumu HDP kırdı. Sosyalist hareket, bu seçimlerde HDP’yi destekleyerek, benim anımsadığım kadarıyla, siyasi dengelerin değişmesine ilk kez katkıda bulunabildi. HDP eş genel başkanlarının seçim sonuçları üzerine yaptıkları konuşmalar HDP’nin yeni halkçı bir “tarihsel blokun” partisi olmaya aday olduğunu gösterdi. 

Yeni ‘gerçeklik’
Pazartesi sabahı yeni bir gerçekliğe uyandık. Bu yeni gerçeklik, yeni olasılıkları önümüze koyduğu gibi tehlikeleri de beraberinde getiriyor. 

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Thursday, June 04, 2015

IŞİD’in jeopolitiği

ABD açısından, Ortadoğu’da en azından bir “yönetilebilir istikrarsızlık” durumu oluşana kadar, IŞİD varlığını sürdürebilecek gibi görünüyor.,

‘Vazgeçilmez’ ülke
ABD dış politikasında, 1990’ların son çeyreğinde, “Vazgeçilmez ülke” ve “imparatorluk” kavramları etrafından iki stratejik yönelim şekillendi. “Vazgeçilmez ülke” kavramı, “ABD belki artık küresel polislik yapamaz, stratejik sorunları tek başına çözemez ama hiçbir stratejik sorun da ABD katılmadan çözülemez” savına dayanıyordu. İmparatorluk kavramı da ABD’nin kültürel, ekonomik alanlardaki üstünlüğünün zayıfladığını kabul ediyor, askeri alanda hâlâ rakipsiz üstünlüğe sahip olmasından hareketle, “askeri üstünlüğümüze dayalı bir dış politika izlemeliyiz” savını ileri sürüyordu.

“11 Eylül” olayının ardından izlenen “imparatorluk” stratejisi beklenen sonuçları vermedi, aksine, ABD hegemonyasının gerilemesini, petrol fiyatları üzerinde yarattığı basınçla Rusya’nın güçlenmesini, bütçe açığıyla 2007 mali krizinin oluşmasına katkıda bulunarak Çin’in yükselişini hızlandırdı.

Obama’nın I. döneminde ABD, “yeniden rıza” alma, “liderlik yapma” politikalarına geri dönmeyi denedi. Ancak bu da başarılı olmadı. Obama’nın II. döneminde, Libya savaşının da gösterdiği gibi, sorunların çözümünde “vazgeçilmez ülke” olma eğilimi güçlendi.
Bu noktada, Ortadoğu’ya bakınca üç olgu dikkat çekiyor: (1) Mısır-Türkiye- İran arasındaki dengeler bölgedeki en önemli stratejik üçgeni oluşturuyor; (2) İsrail’in güvenliği ABD, Batı açısından büyük öneme sahip; (3) enerji kaynakları açısından bölgenin stratejik bir önemi var.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız 

Tuesday, June 02, 2015

Esad’dan sonra ne?

Suriye’de, rejimle isyancı güçler arasında bir yıldır süregelen denge, bozulmaya başlamış gibi görünüyor. Şimdi, Esad rejimi çökünce ne olacak? IŞİD, Suriye’ye hâkim olursa ne olacak” soruları gündeme geliyor. 

Çökme noktasına doğru
Suriye rejimi batıda, doğuda, güneyde toprak kaybediyor. Batıdan El Nusra, doğudan IŞİD Hama ve Humus kentlerini tehdit ediyor. Şam sürekli bombardıman altında. İsyancıların kullanmaya başladığı ABD yapımı antitank TOW füzeleri, rejimin tanklarını durdurmaya başladı. İsyancıların, özellikle IŞİD’in petrol, fosfat gibi doğal kaynak alanları üzerindeki kontrolü genişledikçe, Suriye rejiminin gelirleri de hızla daralıyor (The Daily Star 30/05).

(...)

Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Monday, June 01, 2015

‘Gezi’den grevlere...

Renault işçilerinin eylemiyle başlayan grev dalgasıyla, “sanayi işçisi, uzun bir aradan sonra ilk kez kendi varlığını toplumun algı alanına soktu”

Sanayi işçisinin böylece, kritik bir konjonktürde yeniden görünür, sesi duyulur olması, hemen bir başka kitlesel hareketlenme deneyimini, “Gezi Olayı”nı çağrıştırdı. 
Evet, bunlar çok farklı ekonomik, kültürel biçimler sergileyen kitlesel hareketlilikler ama, her şeye karşın, en temel varlık düzeyinde paylaştıkları ortak bir özellikleri de var: Her iki kitlesel hareket de işçi sınıfına ama, kapitalizmin farklı dönemlerindedoğmuş kesimlerine ait hareketler. 

Gezi’yle grevler arasında böyle bir bağ olduğu için birinin kitlesel eylemi bize hemen diğerinin kitlesel eylemini anımsattı. Ancak bu kopuk bir bağdır. Kopukluk da bir boşluktan kaynaklanıyor.

Devamını okumak için tıklayınız

Thursday, May 28, 2015

Quo Vadis Europe

Son haftalarda farklı yönlerden esen sert rüzgârlar, Avrupa Birliği “gemisinin” gelecekte izleyeceği rotaya ilişkin “Quo Vadis” sorusunu gündeme getiriyor.

AB’nin ekonomik temelinin dayandığı neo-liberal “kemer sıkma” politikalarına muhalefet güçleniyor. Avrupa Birliği projesine kuşkuyla yaklaşanlar Lizbon anlaşmasını tartışmaya açmak istiyorlar. Ekonomik, finansal, siyasi entegrasyonu, Lizbon anlaşması altında ilerletmek isteyenler de kararlı görünüyor.

‘Neo-liberal gerçekçiliğe’ karşı...

(...)
Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Tuesday, May 26, 2015

IŞİD’in ‘inanılmaz’ işleri

Paranoyam, komplo teorilerine yatkınlığım, geçen hafta IŞİD Irak’ta Ramadi’yi, Suriye’de Palmira’yı ele geçirince yine depreşti. Tam bu sırada “Obama’nın Irak politikası iflas etti” temalı yorumları okumaya başlayınca, iyice kuşkulandım. Hatırlarsanız, daha önce bir pazartesi yazımda (10/11/2014), Prof. Michael Glennon’un “Çifte yönetim” başlıklı bir çalışmasını aktarmıştım: ABD’de ulusal güvenlik, savunma konularıyla ilgili kararlar, istihbarat ve savunma kurumlarının en üst kademelerinde hazırlanıyor, devlet başkanlarına, onaylanmak üzere sunuluyor. Bu nedenle, kararların devlet başkanlarını aşan stratejik eğilimlere ilişkin bir boyutu oluyor. 

IŞİD ne biçim bir şey?
IŞİD, ABD liderliğindeki bir koalisyonun mutlak hava üstünlüğü altında, çok yakından gözlenen, insani (HUMINT), elektronik (SIGINT) istihbaratın yaygın, derin biçimde toplandığı bir bölgede kolaylıkla sınırları geçerek hareket ediyor. IŞİD aynı anda birçok cephede savaşabiliyor; aralarında 900 km uzaklık olan iki stratejik hedefi aynı hafta içinde ele geçirebiliyor.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız 

Thursday, May 21, 2015

O korku beni korkutuyor

İktidar partisinin liderliği çok korkmaya başladı. Ben de onların korkularının olası sonuçlarından korkuyorum.

Seçimlere giderken AKP iktidarda olmanın tüm olanaklarını, yasal sınırları zorlayarak kullanabiliyor. Halen ortalıkta dolaşan kamuoyu yoklamaları, seçimlerden sonra şöyle ya da böyle yeni hükümeti AKP’nin kuracağını söylüyor. Ne var ki, seçim meydanlarında AKP liderliği, bu kamuoyu yoklamalarının sonuçlarından haberi olmayan bir yabancıya “bunlar ne kadar da korkuyorlar; galiba gidiciler” dedirtecek konuşmalar yapıyorlar.

Adeta yeni bir rejim
Mısır’da askeri rejimden bozma yönetim eskiye dönerken hızını alamayıp, seçilmiş Başkan, Müslüman Kardeşler’in lideri Mursi’yi idama mahkûm etti. Başbakan Davutoğlu da bu karara karşı çıkarken hızını alamayıp Türkiye’de devlet başkanlarının ve başbakanların bundan böyle “mahkeme önüne çıkarılamayacaklarını” açıkladı. Böylece bu ülkede, seçilenlerin, yasalardan muaf ve dokunulmaz oldukları bir rejime geçilmiş olduğunu öğrenmiş olduk. Bu sırada, Cumhurbaşkanı da “bilinçdışından” yüzeye çıkan bir şeylerin etkisiyle, Mursi ile kendini özdeşleştiriyor, bir gün kendisinin de idama mahkûm edilebileceğinden (neyle suçlanacağını düşünüyor acaba?) söz ediyor.
Ya bu iki siyasetçi bizim bilmediğimiz bir şeyleri biliyorlar ya da bir başka nedenden büyük bir korku içindeler. 

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Thursday, May 14, 2015

Amerikan tarzı: Irkçılık, isyan, paranoya

Abartılı bir başlık oldu ama son yıllarda polis şiddetine, siyahi gençlerin umarsızca öldürülmesine karşı patlak veren isyanlar, beyaz muhafazakâr Amerikalıların gittikçe artan paranoyası, aklıma Huntington’un “Biz Kimiz: Amerika’nın Büyük Tartışması” (2005) kitabını, bu tür başlıkları getiriyor.

Obama 2008 yılında başkan seçildiğinde, Amerika’da köklü bir değişikliğin gerçekleştiği, hatta “ırkçılık sonrası” topluma geçildiği ileri sürüldü. Bu köşede Obama’nın kişisel tarihine, eğitimine ve toplumsal konumuna bakarak onun ortalama beyazdan daha beyaz olduğunu savunduk; hiçbir şey değişmeyecekti... Üç etken bizi doğruladı; Amerikan toplumu içindeki yapısal ırkçılık; muhafazakâr beyazların duble (hem demokrat hem siyahi ve Hüseyin) Obama nefreti; ekonomik krizin işsizliği yoksulluğu, evsizliği arttıran etkileri. 

Siyahi, işsiz ve tutuklu
(...)

Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Tuesday, May 12, 2015

Seçimlerde seçenek sorunu

İngiltere seçimleri öncesinde televizyon haberlerinde, seçim programlarında sıkça karşılaştığım bir sahne beni çok düşündürdü. Bu, İngiliz İşçi Partisi’nin seçimleri kaybetmesini de açıklayan sahne, aklıma yine, “yapışkan statüko”, “algısal kilitler” kavramlarını getirdi. Türkiye’de genel seçimlere giderken de “benzer bir durum söz konusu olabilir” diye düşündüm. 

(...)

‘Algısal kilitler’, ‘Patika bağımlılığı’
Tek bir partinin, yürütme üzerinde, uzun süre egemen olduğu ülkelerde, siyasi kararların alınma süreçlerinde, bu partinin iktidar yaşamının çok ötesine uzanan, kalıcı davranış biçimleri, “patika bağımlılığı” yaratan “algısal kilitler” oluşuyor.


(...)

Yazının tamamını okumak için "tık"layınız 

Thursday, May 07, 2015

‘Yeni büyüme stratejisi’ (II)

Yeni bir “büyüme stratejisi”nin gerekli olduğu kesin ama oluşturmaya, uygulamaya yönelik çabalar başarılı olamıyor. Bu başarısızlığın nedenleri için, strateji oluşturma süreci üzerinde düşünmeyi deneyebiliriz.

Bu bağlamda, diyelim ki, yetkin bir epistemik topluluk oluşturduk, ekonomik krizi analiz ettik, gerekli önlemleri, uygun devlet politikalarını, yeni stratejiyi ürettik.

Bu yeni strateji, acaba, devlete girdi olmadan önce, güç ilişkilerinin, sınıf çıkarların filtresinde geçebilecek mi, uluslararası ekonomik jeopolitik dengeler içinde kendine bir yer bulabilecek mi?
Sonra, devlet bu girdiyi hazmedebilecek, stratejiyi devlet politikalarına dönüştürebilecek bir “metabolizmaya” sahip mi?

(...)

Yazının devamı için tıklayınız 

Thursday, April 30, 2015

Bu Yılın Yükselen Konusu

Ocak ayında Pariste Charlie Hebdo, 14 Şubatta Kopenhag saldırılarından sonra hava değişmeye başladı. New York Timesta, liberal eğilimli Roger Cohen, 16 Şubat yorumuna İslam ve Batı ile Savaşıyor başlığını attı. Bunları Suriyede Hıristiyanlara yönelik saldırılar, Mısırda 20 Hıristiyanın, Libyada 28 Etiyopyalı Hıristiyanın öldürülmesi, nihayet 20 Nisanda İtalyada ortaya çıkarılan Vatikana yönelik intihar saldırısı hazırlığı haberleri izledi. 

IŞİD, El Kaide, El Nusra, Boko Haram gibi örgütler ve Batıda muhafazakâr, Yeni muhafazakâr, Evanjelik Hıristiyan kesimler bu görüntünün anlamı üzerinde, anlaşmış görünüyorlar: İslam Hıristiyanlığa savaş açtı. Karşımızda bir uygarlıklar çatışması var! Bu yılın yükselen bir konusu da sanırım bu.

yazının devamını okumak için tıklayınız 

Thursday, April 23, 2015

‘Tarihçilere Bırakalım’

“Arşivleri açalım”, “1915 yılında olan ‘şey’in adını koymayı tarihçilere bırakalım”. Bunlar, “şey”in adını “Ermeni soykırımı” olarak koymak istemeyenlerin öne sürdüğü itirazlar. Bunlar bazen bilinçli bir siyasi direnişten, bazen de o “şey”in temel özelliğini kavrayamamış olmaktan kaynaklanıyor. 

Bir ‘şey’
1915 yılında bir “şey” oldu! Bu kesin. “Çok sayıda” insanın yaşamına mal olan kötü bir şeydi bu da... Bu “şey”in, bir “özne” tarafından ne kadar örgütlü, planlı olarak yapıldığı tartışılabilir. İttihat ve Terakki “bir örgütten ziyade bir liderlikler, örgütler toplamıydı”, “büyük çaplı harekâtlar düzenleme yeteneğinden de yoksundu” iddialarını, Alman devletinin bu “şey” olurken Osmanlı askeri yapılarının içinde büyük, hatta kimi zaman belirleyici bir yeri olduğuna ilişkin saptamaları da göz önüne almak gerekir.
Bunlarla, daha çok sayıda benzer sorularla, belirsizliklerle o “şey”in adının konulması arasındaki ilişki çok zayıftır. Bu belirsizliklerin, soruların aşılması için arşivlere başvursak, cevapları bulmayı tarihçilere bıraksak sonunda karşımıza bir sürü yeni olgu, soru ve belirsizlik gelecektir. Ancak bir “adım” atarak “adını” koyacak kararı alma sorunu yine ortada kalacaktır. O adımı atarak o kararı o zaman alacak olanlar, bugün çoktan almış olanlardan daha avantajlı ve kolay bir “işle” karşı karşıya olmayacaklardır. 

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Thursday, April 16, 2015

Bir ‘Karadelik’ Olarak Yemen

Suudi Arabistan’ın, Sünni Arap devletlerinin Yemen’de başlattıkları çatışmalar, ABD dış politikasının, “Büyük Hedron Çarpıştırıcısı”na (LHD) benzemeye başlayan “uzaktan dengeleme laboratuvarında”, tüm bölgeyi yutacak bir “karadeliğe” dönüştürebilir. 

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Thursday, April 09, 2015

İki Küme, Bir Yanılsama...

Önce bir not: Bu yazımın içine orijinalinde olmayan ve yazının anlamını çarpıtan okuyucuyu yanlış yönde koşullandıran ve beni "kemalist", "devletçi" suçlamalarına açan bir alt başlık eklenmişti. Eklenen alt başlık şöyleydi "devlet geleneğine düşman". Halbuki yazıyı okuyunca göreceksiniz ki, yazıda devlet geleneğine, hele Türkiye'deki devlet geleneğine değil genel olarak  "Kapitalist devlet" geleneğine gönderme yapıyorum. Portaldaki yazıyı düzelttim ama gazetedeki ne yazık ki kaldı...
***

Türkiye genel seçimlere giderken çok kritik bir “kavşakta”. Siyasal İslamın liderliği, entelijensiyası bu “kavşağın” anlamını çok iyi kavrıyor, buna uygun davranıyor. Aynı şeyi sosyalist ve sol liberal entelijensiya için söylemek zor. 

Bu kavşakta, Türkiye toplumu kültürel, siyasi arzular ve beklentiler açısından, iki büyük (“evrensel”) kümeye bölünmüş durumdadır; Seküler Cumhuriyetçiler ve Siyasal İslamcı Restorasyoncular. Ne yazık ki bugünün gerçekliğinde bu iki kümenin dışında, bu ikisinden farklı bir üçüncü küme yoktur. Tarafsız bir üçüncü küme varmış gibi davranmak yalnızca büyük bir yanılsama değil, aynı zamanda da Siyasal İslamcı Restorasyoncu kümenin hegemonyasına hizmet eden bir “trasformismo” (o tarafa taşımak, olmazsa etkisizleştirmek) işlevini bilerek ya da bilmeyerek üstlenmek olacaktır.

(...)

Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Tuesday, April 07, 2015

Stratejik Derinlik: Fanteziler, Gerçekler

Ortadoğu’da entropi artar, taşlar yerinden oynar, aynı anda düzen getirme çabaları da yoğunlaşırken, stratejik derinliğe sahip olanlarla olmayanlar belirginleşiyor. 

Yemen’de başlayan savaş, süreci hızlandıran bir katalizör oldu. Şimdi İran, Mısır ve Suudi Arabistan’ın farklı nedenlerle de olsa gerçekten “stratejik derinliğe” sahip oldukları anlaşılıyor. AKP Türkiyesi’nin, radikal biçimde yanlış varsayımlar üzerine kurulan dış politikasının “stratejik sığlığı” ise artık gizlenemiyor.


Yazının devamını okumak şçşn "tık"layınız 

Monday, April 06, 2015

Dünyanın Öbür Köşesi

Satın Alma Gücü Paritesi ile ölçüldüğünde Çin dünyanın en büyük ekonomisi, ABD’den sonra da “ikinci köşesi”. Financial Times, Wall Street, Forbes, South China Morning Post gibi yayınlarda aktarıldığına göre, geçen hafta toplanan Çin Kalkınma Forumu’nda (China Development Forum) yapılan tartışmalarda ortaya çıkan tema kısaca şöyle özetlenebilir: Çin daha düşük oranlı bir büyüme dönemine geçiyor. Çin yönetimi, geçişi “Yeni Normal” olarak tanımlıyor. Diğer bir deyişle, Çin ekonomisi, bir sert iniş riski yaratmadan olgunlaşıyor. 
(...)

"Hiçbir kapitalist ekonomi, kendi krizini üretmekten kaçınamaz."  

Yazının tamamını okumak için "tık"layınız 

Thursday, April 02, 2015

Bu Kapitalizm Bu Krizden Çıkamaz (II)

“Bu kapitalizm bu krizden çıkamaz!” başlığını ilk kez 09.07.2012’de kullanmıştım. Bu başlığın arkasında “Bu kapitalizm bu krizden ancak bir başka kapitalizme dönüşerek çıkabilir” savı yatıyordu.
“Bu kapitalizm” 1970’lerde “yapısal” (kâr oranları düşme eğiliminin karşıt eğilimlerini düzenleyen sermaye birikimi rejimine ilişkin) bir krize girmişti. Bu krizin dışavurumu olan aşırı birikim (kapasite fazlası) sorunu 1980’lerde devreye giren neoliberal küreselleşme -finansallaşma- içinde birbirini izleyen kredi balonlarıyla yönetildi. Son balon da 2007’de patladı, neoliberal kriz yönetim modeli iflas etti.

Böylece “uzun durgunluk”, depresyon kavramları ekonomi tartışmalarına girdi. Geçen hafta yayımlanan ekonomik veriler, tartışmalar hâlâ “bu kapitalizmin” ve onun krizinin içinde olduğumuzu gösteriyor. Financial Times’ın küresel ekonomi editörü Martin Wolf’ın, altını çizdiği gibi “depresyon, depresyondur başarıyla yönetiliyor olsa bile”...

Yazının devmını okumak için "tık"layınız 

Thursday, March 26, 2015

AKP’nin Yeni Halleri

Siyasetçi yukarı çıktıkça yalnızlaşır. Güç çürütür. Mutlak güç mutlaka çürütür. Tüm siyasi yaşamlar başarısızlıkla biter. Bunlar klişeleşmiş sözler. Ancak klişe deyip geçmeyin, bir söz doğrulandıkça tekrarlanarak klişeleşir. Bir tane daha: “Söz söylemek benim hakkım”, “gökten zembille inmedim” gibi ifadelerle yetkilerinizi, bunları çok iyi bildiği varsayılan kişilere anımsatmak durumunda kalıyorsanız yetkileriniz kuşku altındadır, hatta onları kaybetme noktasına yaklaşıyorsunuz demektir.

AKP içinde ve etrafında yaşanmakta olanları izlerken aklıma bu klişeler geldi. Erdoğan ve Arınç arasındaki atışma, bunun Gökçek’in katılımıyla aldığı biçim. Erdoğan’ın Kürt sorunu üzerine çıkışları. Bu sırada Başbakanın, hatta Akdoğan, Efkan Ala gibi Erdoğan’a çok yakın isimlerin uzun süre sessiz kalmış olması bir şeylerin dışavurumu ama, neyin? 

Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Thursday, March 19, 2015

Uygarlığa Savaş Açtılar!


“Uygarlıklar Çatışması” tezini heyecanla benimseyen siyasal İslam zamanla kendi içinden uygarlık düşmanı, nihilist bir ölüm kültü çıkarttı.

“Soğuk Savaş” sonrasında yeni dış politika paradigması aranırken Huntington “Uygarlıklar Çatışması” teziyle ilgi çekti. Huntington’ın dine indirgenmiş “uygarlık” tanımı iki olanak sunuyordu: (1) SSCB tehdidi ortadan kalkınca dağılmaya başlayan “Batı Bloku”nu, bu kez yükselmekte olan güçlere karşı ABD liderliğinde birleştirebilme; (2) İnsanlığın artık, tek bir kapitalist uygarlık altında yaşamakta olduğunu gizleyebilme.

Huntington’ın tezi akademik dünyada kısa sürede paçavraya çevrildi. Müslüman dünyasının entelektüelleriyse, kendilerini din temelinde uygarlık olarak tanımlayan (Kapitalizm ve emperyalizm karşısındaki konumlarını gizleyen) bu tezi hemen benimsediler, yükselmeye başlayan siyasal İslamın hizmetine verdiler. Bu sırada ABD ve AB siyasal İslamı, ılımlı kanadı aracılığıyla yönlendirmeye heveslenirken karşısındakinin “farklı - özgün - uygarlık” olma savını ne kadar ciddiye aldığının ayırdına varamadı.

Dinlerini ya da dini itikatlarını beğenmediği insanları toplu halde, kimi zaman TV kameralarının önünde kafalarını keserek öldüren, topraklarından süren kadınları köle pazarlarında satan, çocukları cinsel nesne olarak kullanan, nihayet insanlık tarihinin, uygarlığının binlerce yıllık geçmişinin mirasını yok etmeye başlayan IŞİD’e buradan, uygarlığı dine indirgeyen yoldan geçerek geldik. 

IŞİD uygarlığa karşı

Yazının devamını kumak için "tık"layınız 

Tuesday, March 17, 2015

Döviz Fiyatları Sermaye Hareketleri

Uluslararası piyasalarda, Türkiye’de, önemli tartışmalardan birini de Yükselen Piyasalar olarak tanımlanan ekonomilerin (YPE), özellikle Rusya, Brezilya, Türkiye ve geçen hafta bunlara katılan Güney Afrika paralarının dolar karşısındaki gerileme eğilimi oluşturuyor.
Bu eğilim üzerinde düşünürken, kendine yeni “değerlenme alanları” arayan finans kapitalin uluslararası hareketlerini de göz önüne almak yararlı olabilir. Sermaye YPE piyasaların yöneldiğinde bu ülkelerin paralarına talep artıyor, bu paralar değerleniyor. Çıkmaya başlayınca da bu paralar değer kaybediyor.

Bu gelgitin içinde, merkez bankalarının, hükümetlerin ekonomi politikaları, paraların değer kaybetme eğilimini yavaşlatabiliyor ya da hızlandırarak çöküntülere, döviz krizlerine yol açıyor ama tersine çeviremiyor.

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Thursday, March 12, 2015

Kadın, Erkek, Eşitlik

Doğru, kadın-erkek eşit değil. Kadın, erkekten üstün. Dahası, bilimsel, teknolojik gelişmeler, erkeği giderek gereksizleştiriyor. 
Amerikan ordusunda komando eğitimine kadınların alınmasıyla ilgili bir deneyin filmini izlemiştim. Deney, kadınların erkeklerden, bedensel dayanıklılık eğitimlerinde bile geri kalmadığını gösteriyordu. Programda eğitim komutanı kadınların en az üç alanda erkeklerden daha etkin savaşçılar olabileceğini açıkladı.
(...)

yazaının devamını okumak için "tık" laynız 

Wednesday, March 04, 2015

‘Cihatçı Con’, Yapay Zekâ, SETI

Bir sorunun cevabını bulduğunuzda karşınıza yeni, daha zor sorular çıkabiliyor. Tutsakların boğazlarını kesmeden önce Londra aksanlı bir İngilizceyle attığı nutukları televizyonlarda izlediğimiz “Cihatçı Con”un gerçek kimliği belli olunca ortaya daha zor sorular çıktı.

‘Kökündeki sorun’..
Batı’da cihatçı teröre karşı savaşta iki yaklaşım egemen: “Bu savaşı onları öldürerek kazanamayız. Bu insanların, bu gruplara katılmasına yol açan nedenlerin köküne inmeliyiz.

(...)

“Bu kökünde bir neden arama anlayışı yanlış. Bunlar aslında uygarlığımıza düşman, bunları öldürmekten başka çare yok”
(...)  

Yazının tamamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, February 25, 2015

SYRİZA Deneyimi Ne Söylüyor?

SYRİZA’nın Avrupa Birliği temsilcileriyle yürüttüğü pazarlığın birinci aşaması, Çipras ve Varufakis, kazı ne kadar çevirseler boşuna, büyük ölçüde yenilgiyle sonuçlandı. Bunu, Alman Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble’nin “işte burunlarını sürttük”, hatta “içlerine bir bomba koyduk” anlamına da gelen “Atina hükümeti, bu anlaşmayı Yunan seçmenine anlatmakta epey zorlanacak” sözlerinden de çıkarabiliyoruz. Kısaca özetlersek, SYRİZA, asla görüşmeyeceğim dediği Troyka (Avrupa Merkez Bankası, IMF ve Avrupa Komisyonu) ile masaya oturdu. Yardım alma programını yenilemeyeceğim derken, dört ay uzatma aldı, buna karşılık Troyka’yı ama esas olarak Almanya’yı tatmin edecek yeni bir “reform” (borç ödeme) programı hazırlamayı kabul etti. Bunlara karşılık, SYRİZA hükümeti, var olan anlaşmalarda ön-görülen bütçe fazlası oranını büyüme hızına bağlayarak Yunan halkına, çok az da olsa bir rahatlama getirebilecek.

Böylece, daha önceki bir yazımızda sorduğumuz “Bugünün kapitalist dünya ekonomisinde (kriz, depresyon, jeopolitik sorunlar, servetin ve siyasi iktidarın yoğunlaşma düzeyi) tek ülkede demokratik reformlar başarıyla uygulanabilir mi? SYRİZA hükümeti nereye kadar, nasıl ilerleyebilir?” (“Tek Ülkede Demokratik Reform?”, 11/02/12) sorularının cevabı da belirginleşmeye başladı.

SYRİZA üzerine iki yanılgı 

Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, February 18, 2015

Siyasal İslam ve Şiddet

“İslam Devleti” kafa kesiyor, soykırım uyguluyor, kadınları, küçük kızları satmak için köle pazarları kuruyor, tüm bu şiddeti dini metinlerle açıklıyor. Ama bu İslam değil. Bunlar İslamı temsil etmez! Boko Haram (Batı eğitimi haramdır) örgütü okulları basıyor onlarca öğrenciyi katlediyor, 200 kız çocuğunu kaçırıyor, köy basıp katliam yapıyor. Ama bunlar İslam değil. Bunlar İslamı temsil etmez! Fransa’da iki militan...

(...)

Hadi bunlar terörist. Peki, şunlara ne demeli?
Şiddetin tek biçimi bu değil. Şiddetin karşısındakini sözle sindirmeye dayanan simgesel biçimleri de var. Türkiye’de siyasal İslama dayanan bir siyasi parti 12 yıldır iktidarda. Bu partiyi destekleyen Müslüman entelijansiya televizyon programlarında, gazetelerde boy gösteriyor, din ve ahlak özellikle de kadın ve cinsellik üzerine akıl dağıtıyor, topluma simgesel şiddet uyguluyorlar.  


(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Wednesday, February 11, 2015

Tek Ülkede Demokratik Reform!

Wall Street Journal gazetesini birçok şeyle suçlayabilirsiniz ama popülizme, sosyalizme sempatisi olduğunu asla iddia edemezsiniz. Bu nedenle pazar günü yer verdiği bir yorumdaki “Yunanistan’ın yıllardır ekonomik sarsıntılardan, siyasi itiş kakıştan yorulmuş başkentinde alışılmadık bir duygu egemen: İyimserlik. Yeni hükümetin kemer sıkma politikalarına direnişindeki kararlılık, seçimlerde SYRİZA’ya oy vermemiş olanlarda bile yeni bir umut yaratıyor” ifadelerini ciddiye almak gerekir.
 
Başbakan Aleksis Çipras’ın ilk meclis konuşmasındaki “Seçimlerde verdiğimiz sözlere sadık kalacağız. Sözlerimizden geri dönmeyeceğiz” ifadeleri de bu umudu destekliyor. Destekliyor ama yine de aklımıza şu soruları getirmeden edemiyor: Bugünün kapitalist dünya ekonomisinde (kriz, depresyon, jeopolitik sorunlar, servetin ve siyasi iktidarın yoğunlaşma düzeyi) tek ülkede demokratik reformlar başarıyla uygulanabilir mi? SYRİZA hükümeti nereye kadar, nasıl ilerleyebilir? 

 Yazının devamını okumak için tıklayınız

Wednesday, February 04, 2015

SYRİZA’nın Işığında Avrupa - II

Avrupa Birliği’nin varlığı ve geleceği, serbest ticaret bölgesinin korunması, ortak para biriminin yaşamaya devam etmesi, kurumsal yapının bu ikisini destekleyecek biçimde işlemesine bağlı. Ancak çok sayıda ülkeyi, bu üç koşulun yerine gelmesine uygun biçimde bir arada tutmak, yönlendirmek gerekiyor. Bu da bize liderlik (hegemonya) sorununa, yalnızca Almanya’nın konumuna değil AB’nin geleceğine ilişkin ciddi sorular getiriyor.

Gerçekten de, Der Spiegel, SYRİZA’nın başarısının, Almanya’nın Avrupa üzerindeki egemenliğine karşı direnci, tepkiyi güçlendireceğini, güçler dengesini bozabileceğini düşünüyor. Spiegel’in yorumuna göre SYRİZA bu tepkinin ve direncin en uç örneğini oluşturuyor (30/01/2015). 

İki kriz
SYRİZA’nın zaferi ve hükümetiyle birlikte AB’nin geleceğini tehdit eden iki kriz Yunanistan üzerinde kesişti: Ekonomik kriz (neoliberal model) ve jeopolitik kriz (Ukrayna-Rusya politikası). 
(...)

Yazının tamamınını okumak için tıklayınız 

Wednesday, January 28, 2015

SYRİZA: Seçimlerden Önce ve Sonra...

SYRİZA’nın seçimleri kazanarak hükümet kurma noktasına gelmesiyle, yeni bir durum oluştu. İşin “kolay” kısmı bitti, zor ve tehlikeli kısmı başladı. Şimdi, SYRİZA’ya, paradigma-mızı değiştirerek bakmamız gerekiyor. Bu yeni durumun içinde SYRİZA’yı, haritası yapılmamış tehlikeli denizlere açılmaya başlayan, “yapısal sağlamlığı” da şüpheli bir gemiye benzetmek olanaklı.
SYRİZA liderliğinin hem gemiyi yüzdürmesi, hem de yol haritasını, en azından arkadan gelecek olanlar için çizmesi gerekiyor. Tabii ki bu bir devrim değil ama yine de aklıma Charles Dickens’ın sözleri geliyor: “Zamanların en iyisiydi ve de zamanların en kötüsü”...

Yeni duruma uyum sağlamak..
SYRİZA’nın dışındaki “radikal” solun içinden bir kesim, seçimleri gerçek güçler arası değil de siyasi çizgiler arasında bir çatışmaymış gibi algıladı, SYRİZA’yı seçimlerde desteklemedi. Seçim sonuçları, SYRİZA’nın, bu desteğin getirebileceği yüzde 5-6 oya gerek kalmadan başarılı olduğunu gösteriyor. Böylece, SYRİZA’yı desteklememekte ısrar eden sol partiler, bir muhafazakâr partinin iktidara gelmesine, dolayısıyla bir felakete neden olmaktan kurtuldular. Yalnızca, hatalı, siyasi sonuçları (varlıkları ile yoklukları arasında bir fark) olmayan bir kampanya yürütmüş olmakla kaldılar. Başta Yunanistan halkı olmak üzere hepimize geçmiş olsun!

Artık seçimlerden sonra oluşan yeni duruma uyum sağlamak gerekiyor. Tüm farklı akımlarıyla birlikte sol hareketin, şimdi SYRİZA hükümetini, sağdan (uluslararası mali sermayeden, faşistlerden, kiliseden, yargıdan, güvenlik güçlerinden) gelecek saldırılara karşı korumaya, soldan da “markaja” almaya çalışması gerekiyor, verdiği sözlere, yarattığı umuda sadık kalmasını sağlamak için...

Ancak bu yeterli olmayacak, çünkü SYRİZA, programının temel çerçevesini hem halkın yaşam koşullarını iyileştirmek hem de ekonomik krizi aşmak olarak saptamıştı. 

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Wednesday, January 21, 2015

‘İslamofobi’nin Bazı ‘Faydaları’

“İslamofobi”, “postmodern” zamanlarda kimlik siyasetinin yaygınlaşmasına paralel olarak üretilen, hemen ırkçılıkla eşanlamlı olarak kullanılmaya başlanan bir kavram.
Charlie Hebdo, Koşer süpermarket saldırılarından sonra oluşan tepkilere karşı, “Aman İslamofobi yaparak ırkçıların ekmeğine yağ sürmeyelim” uyarısı yaygın biçimde gündeme geldi. Bu uyarıda bir haklılık payı var ama, dikkatle bakınca, “İslamofobi” kavramının, ırkçılara hizmet etmekten öte, ilk anda dikkat çekmeyen başka işlevlerinin olduğu da görülebiliyor.

‘Double coding’ ve fazlası..
“İslamofobi”, postmodernizmle birlikte ideoloji-kritik alanına, yapısöküm pratiği bağlamında giren “double coding”e (iki farklı anlama birden açık olma) çok güzel bir örnek oluşturuyor, hem de fazlasıyla

(...)

 Yazının devamını okumak için "tık"layınız

Wednesday, January 14, 2015

‘Je Suis Charlie’ ve Ötesi - II

Paris katliamı, 4 milyon katılımlı protesto gösterisi, önemli bir tartışma alanı açtı. Bu tartışma alanında, “İslamafobi”, “mizah sanatının sınırı” konuları benim de ilgimi çekiyor.

Müslümanları da kapsayan, soldan sağa geniş bir yelpazede, entelijensiya, bu olayların “İslam’la alakası yok”, “bu bir korku değil bir fobi çünkü gerçeklikte bir karşılığı yok. Bu korkuya sahip olanlar aslında ruh hastası” noktasında birleşiyor. Avrupa solunda, bu kavramı ırkçılıkla eşitleme eğilimi görülüyor. Bu yaklaşımların doğru yanları var, ancak korkular tamamen de temelsiz değil. 

Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, January 07, 2015

2014 Yılında Zengin, Yoksul, Ünlü

Geçen yılın en çok tartışılan konularından biri “gelir dağılımı ve kapitalizm” ilişkisiydi. Yılın ünlüler arasına katılan yeni ismi de “bir türlü okumayı başaramadım” dediği Marx’ın, “Das Kapital”ini çağrıştıran bir kapak tasarımıyla yayımlanan kitabın yazarı Thomas Piketty idi.

Piketty, eşitsizliğin kapitalizmin ürünü olduğunu gösterip, “malumu ilan ederek” üne kavuştu. Piketty’nin ileri sürdüğü en önemli çözüm önerisine de, dünyanın en zengin adamı Bill Gates’in “kitaptaki her şeyi çok sevdim ama daha fazla vergi vermek istemiyorum” tepkisi de madalyonun öbür tarafındaki malumu ilan etmiş oluyordu. 

(...)

oplam yeni servetin yarısı..
Bloomberg’in yayımladığı “Milyarderler İndeksi”ne göre dünyanın en zengin 400 milyarderi 2014 yılında servetlerine 92 milyar dolar eklemişler.  


(...)

Bu çalışmalarda, uzun devrelerle büyük savaşlar arasındaki ilişkiyi, kendi çalışmalarımdaki bulguları da parantez içinde ekleyerek kısaca şöyle özetleyebilirim sanıyorum:
Küresel savaş -> egemen gücün küresel hegemonyası (bir egemen “Sermaye Birikim Rejiminin” ve “Düzenleme Sisteminin” oluşması) ->(Yapısal ekonomik kriz) Hegemonyacının liderliğinde kurulan küresel düzenin meşrutiyetini kaybetmesi -> (Krizi yönetme/düzenleme sisteminin etkisini kaybetmesi- mali buhran) -> Küresel sistemde merkezkaç eğilimlerin artması (yeni güçlerin yükselmesi) -> Küresel savaş...
Peki bu modele göre acaba neredeyiz?

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız