Wednesday, March 27, 2013

Bölgemizde Tarih Giderek Hızlanıyor

Geride bıraktığımız hafta içinde önemli tarihsel gelişmeler yaşanmış gibi görünüyor. Bu hafta içinde büyük Nevruz mitingi, Öcalanın mektubu ile Kürt siyasi hareketi, haklar ve özgürlükler mücadelesinde yeni bir döneme geçmişe benziyor. AKP Türkiyesi Netanyahu İsraili karşısında büyük bir diplomatik zafer kazanmışa benziyor. ABD Devlet Başkanı Obama, Erdoğan ile Netanyahu arasındaki konuşmayı ve özür dilemeişini kolaylaştırarak, ABD dış politikası açısından Ortadoğuda çok uzun zamandır ilk kez bir diplomatik başarı kazanmışa benziyor.

Benzemekavramı, görüntükavramından farklı olarak, aynıolup olmama konusunda bir kuşkuya işaret eder. Yukarda değindiklerim sanırım çok önemli gelişmeler. Ama bu gelişmelere kanaatle değil de düşünceyle yaklaşınca benzeyişle görüntü arasında kimi farklar dikkat çekmeye başlıyor.
(...)

Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, March 20, 2013

Irak Savaşının 10. Yıldönümünde İki Seçenek

Bu hafta Irakın işgalinin 10. yıldönümü. Bu konuya ilişkin tartışanlar, işgalin, açıklanan amaçları, yarattığı yıkım, yol açtığı can kaybı açısından tam bir fiyasko olduğunda anlaşıyorlar. Irakın işgalinin yalanlara, sahte kanıtlara dayandırıldığını bir kez daha anımsatan kimi yorumcular, Bushun, Blairin savaş suçlusu olarak yargılanmaları gerektiğini savunuyorlar.
Olayın bu boyutlarına pazartesi günü Orhan Bursalı değindi. Ben bazı tarihsel eğilimler üzerinde durmayı deneyeceğim.

Tarihin çöp tenekesi ­devrildiğinde...
İmparatorluklar tarihin çöp tenekeleri gibidir. Egemen oldukları bölgelerdeki dini, etnik, sınıfsal çelişkileri ve nefretleri, şiddet, korku, rüşvet yoluyla baskı altında tutarak muhafaza eder, birbirine karşı kullanır, hatta bu amaçla yenilerini üretirler. Bir imparatorluk yıkıldığında çöp tenekesi devrilir, kapağı açılır ve pislik ortalığa saçılır.

Yazının devamını okumak için "tık"layınız 

Wednesday, March 13, 2013

Chavez’in Ardından - II

Chavez’in Ardından - II

Chavezin büyüklüğünü saptamak yeterli değil. Bir adım ileri giderek Chavez olayını anlamak, dersler çıkarmak gerekir. Yorumlarda, tüm olayı Chavezin kişiliğine indirgeyen bir eğilim egemen. Bu noktada kaldıkça ne eleştirel bir yaklaşım üretmek ne de ders çıkarmak olanaklı.

Bu noktayı Chavez nereden çıktı sorusuyla aşabiliriz.
(...)
Yazının tamamını okumak için "tık"layınız 

Sunday, March 10, 2013

Mustafa Sönmez: CHP Kürt Fobisini Yenerse Büyür

Mustafa Sönmez

Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünde, bir tıkaç gibi duran Kürt sorununu, bugün AKP ile Kürt siyaseti tartışma masasına yatırmış, bunun üzerinden alışveriş yapıyorlar. Demokrasiyi kendine dert etmeyen bir AKP ve onun otoriterliğinden mağdur Kürt siyaseti…Peki CHP? Demokrasinin tesisinde daha çok iddiası ve samimiyeti olduğuna inanmak istediğimiz CHP nerede? Tribünde, seyirci. İmralı’da ve onu takiben muhtelif mahallerde olanları sadece izliyor ve “bize bilgi verilmiyor” diye sızlanıyor, şikayet ediyor. Ama bir aktör olarak ortaya çıkamıyor. Otoriter rejimden  mağdur Kürtleri, yine rejimden mağdur diğer halklar ve sınıflarla buluşturup, demokrasi düşmanı AKP’ye karşı omuz omuza bir hizada buluşturamıyor. Bu, niye böyle?
Bu, CHP’nin bir kesimine hakim Kürt fobisi ile ilgili. Bu fobinin köklerinin Osmanlı’da, Balkanların yitirilmesi sonrası yaşanan travma ile ilgisi olduğu ve kuşaktan kuşağa taşındığı açık. CHP’nin bir kesimi, birçok başka kesimde de olan bu korkuyu aşamıyor. Ama korkularla baş edilebilir.
İki Kürt Siyaseti
Kürt hareketi, Abdullah Öcalan’ın (AÖ) yakalanmasından kısa bir süre öncesine kadar daha ayrılıkçı, ufkunda bir Kürt devleti olan perspektifle hareket ediyor, ülke bütünlüğü içinde soruna çözüm arama eğilimi daha cılız kalıyordu. Resmi otorite, devlet, buna “Teröre ve bölücülüğe karşı bebek katili Apo’yu imha” söylemi ve eylemi ile cevap veriyordu. Bu duruşu, CHP’nin bir kesiminin de dahil olduğu çoğu siyasi parti, büyük medya, kanaat önderleri de benimsiyor ve yeniden üretiyorlardı.
AÖ, 1999’da bu stratejiyi terk ettiklerini açıkladı. Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti’nden ayrı bir devlet olarak örgütlenmelerinin koşullarının olmadığına ikna olduklarını ve ülke bütünlüğü içinde Kürt kimliğinin tanındığı, Kürt kültürünün ifade edilebildiği, demokratik bir programla birlikte yaşamanın gerekli ve mümkün olduğunu ifade etti. Bu akılcı bir paradigma değişikliğiydi.
Kürt hareketi bu kopuştan itibaren, yeni söyleme uygun olarak taban örgütlenmelerine, sivil inisiyatiflere,yerel yönetimlere ağırlık verdi, TBMM’ye daha çok temsilci göndermeye gayret ettiler. Ama, silahlı güçlerini tasfiye etmediler.Çünkü, yenilenmiş beklentilerinin bile karşılanmasından kuşkuluydular.  Kendimizi savunmalıyız, diyerek askeri güçlerini korudular.
Algılandı mı?
Kürtlerin ülke bütünlüğü içinde demokrasiyi geliştirerek haklarına kavuşmaları biçiminde özetlenebilecek yeni yönelimleri, resmi kurumlar ve onunla birlikte hareket eden diğer siyasi parti, medya vb. tarafından ne kadar doğru algılandı ve tavır değişikliği görüldü? Bu farklılığı anlayan oldu, anlamak istemeyen oldu. Kimisi, bunun bir taktik çekilme olduğunu, Büyük Kürdistan’ı kurma hedefinden, ne ABD’nin ne de onun maşası PKK’nin vazgeçmeyeceğini ısrarla savundu ve savunuyor. BOP projesinin kapsamında bölgede ikinci bir İsrail kurulmak istendiği, bunun da Büyük Kürdistan ile olacağı tezi canlı tutuldu. Bu söylemi devletin önemli bir kesimi, büyük medya, kanaat önderleri, sol geçinen bir kesim ve CHP içinde bir kol hâlâ sahipleniyor. Bu kesimler, Türkiyelileşmek kararı alan Kürt siyasetine yaklaşmamakta, onları anlamamakta ısrarlılar.

Çözüm için…
Kürt siyaseti, kendisine mesafe koyan CHP’deki ve bir kısım soldaki bu “Kürt fobisi” karşısında, onları ikna için çabalamak, korkularını aşacak çabalarda bulunmak yerine, iktidardaki AKP ile sorunu çözme seçeneğine yöneldi. Biraz da kolaycı, pragmatist davrandı. Bunu da, zaman zaman çatışmaları yükselterek “müzakereye” zorlama biçiminde yapmaya başladı. Habur süreci başarısız olanıydı. Ama, tabanda, hem bölgede hem batı kentlerinde hızlı ve etkin bir örgütlenmeyle yükselişi sürdü. Sosyalist solun bir kesimi , Kürt siyasetinin bu Türkiyelileşme yönelişine olumlu yanıt vererek 2007 ve 2011 seçimlerinde ittifak yaptı.
CHP’de Baykal döneminde Kürt siyaseti ile yakınlaşmama siyaseti hep korundu. Kılıçdaroğlu dönemine geçiş ile birlikte, bu tutum belli değişikliklere uğradı. CHP’yi daha sosyal demokrat bir parti yapma, Türkiye’nin demokratikleşmesinin Kürt sorununun çözümünden de geçtiğini kabullenme gerçeği, CHP’nin en azından bir kanadını, resmi görüşten kopardı. Yine de bugün varılan yerde CHP, Kürtlere değebilmiş değil. Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelere ulaşabilmiş, Kürt siyaseti ile, onun TBMM’deki temsilcisi BDP ile ilişki geliştirebilmiş değil.
Sosyal Demokrasi
CHP’nin, bir an önce, en azından üyesi olduğu, (BDP’nin de gözlemci üyesi olduğu) sosyalist enternasyonal normlarına uygun bir sosyal demokrat yaklaşımı, Kürt sorununun çözümüne uyarlaması gerekir. Kürtlerin vatandaşlık, anadilde eğitim gibi taleplerini dinleyebilmesi, tartışabilmesi gerekir. CHP’nin BDP’yi, demokrasi mücadelesi ile  Kürtlerin özgürleşme taleplerinin iç içe olduğuna, dar programlara kapılmaması gerektiğine ikna etmesi gerekir. BDP, CHP’den böyle bir söylemi ve eylemi görürse, olmayacak duaya amin demekten uzaklaşıp AKP ile nafile namazı kılmaktan vazgeçebilir. BDP’deki liberal ve dinci damarın, RTE’yi diktatörlüğe taşıma pahasına, “kendine Müslüman” davranma yanlışının önü kesilebilir. Böyle bir işbirliğine yöneliş, sosyalist solun da rüzgarını arkasına alır ve RTE’nin, “barış”ı diktatörlük tırmanışına  basamak yapma oyununu bozar.
Kürt fobisini yenmek, “halden anlamak”, CHP’yi parçalamaz, büyütür.Önüne koşabileceği geniş bir koridor açar. Önkoşul, Kürtlerle ilgili samimi bir dil tutturmak, korkularla baş etmek, sorunu çözmeye talip, muktedir bir aktör olarak ortaya çıkmak, kendine güvenmektir. CHP yönetimi, çatışmacı, kutuplaştıran, çoğulculuğu reddeden eğilimleri, kendi içinde isterse ikna edebilir. Korkularını aşmalarına yardımcı olabilir. Bunu, izleyeceği pozitif, demokrasiyi güçlendirici, çok kültürlülüğe sahip çıkan, kaynaştırıcı, tüm ezilenlerden yana politikalarla yapabilir. Bunun için geç değil.

Wednesday, March 06, 2013

Bu Kez de İtalya Dersleri

İtalya’da, genel seçimlerde, komedyen-politikacı Grillo’nun partisi, Temsilciler Meclisi’nin birinci, Senato’nun ikinci partisi konumuna yükseldi. Aynı günlerde İngiltere’de Eastleigh’de yapılan ara seçimde, medyada hep alay konusu olan, Avrupa Birliği üyeliği karşıtı muhafazakâr UKİP’in aldığı oy şaşkınlık yarattı. Ocak ayında benzer bir şok İsrail’de, televizyon sunucusu Yair Lapid’in partisi genel seçimlerde ikinci sıraya oturunca yaşanmıştı; ilk şok da geçen yıl Yunanistan seçimlerinde SYRIZA yüzde 27 oy alınca...

Sanırım karşımızda evrenselliği olan ilginç bir
“durum” var. Larry Derfner’in İsrail seçimleriyle ilgili söylediği gibi “İsrail seçmeni sağı reddetti ama sol kazanmadı” (The National Interest, 25/01/2013). Puglia’dan seçilen Demokrat Parti temsilcisi Franco Cassano’ya göre “Grillo, gençlerin öfkesiyle sol arasındaki kanalları kapattı”... “Bir liderlik sorunu var. Öfke ile sol arasındaki kanallar artık çalışmıyor” (Il Manifesto, 28/02/2013).

Yazının devamını okumak için tıklayınız