Thursday, June 18, 2009

‘Ma Mitavanim’

İran seçimleri Batı’da ve Ortadoğu’da medyanın, siyasi analistlerin büyük çoğunluğunun, rejimin gerçek niteliğini, seçimlerde çalışan dinamikleri hâlâ anlayamadıklarını gösteriyor. Bu yüzden “bir renkli devrim daha” hayaliyle sokaklardaki hareketliliği abartmaya devam ediyorlar.

İran’da “devrim oluyordu ama mollalar son anda çaldılar” şamatalarına karşılık, Financial Times’ın “Yoksullar için değişim, aş ve iş anlamına gelir, kıyafet tarzı ya da kadın erkek birlikte eğlenme özgürlüğü değil… İran’da siyaset, dinden çok sınıf savaşımlarıyla ilgilidir” (15/06) saptaması gerçeğe çok daha yakın. Ahmedinejad’ın“Ma mitavanim” (yapabiliriz) sloganının anlamını da ayrıca düşünmek gerekiyor.

‘Yeşil devrim’…
Batı basını, Tahran’ın varsıl mahallelerinden sokaklara dökülen “özgürlükçü”, “reformcu”(küreselleşmenin tüketim normlarını arzulayan) orta sınıf kalabalıklarını öyle bir abarttı ki, adeta İran’da o “renkli devrimlerden” biri yaşanıyor. Ama böylece demokrasiyi genel seçimlere indirgeyen fantezi bir kez daha satışa çıkarılmış oluyor.

İran’da adaylar rejimin koruyucuları tarafından özenle seçilmiş, seçimlerin sınırları daha baştan, molla rejimine karşı hiçbir gerçek muhalefetin şekillenmesine izin vermeyecek biçimde çizilmiş ve kapatılmıştı. Seçimler, rejimin içinden gelen, eski Başbakan Musavi, onun etrafında toplanmışRafsancani, Hatemi gibi karakterlerle, Devlet Başkanı Ahmedinejad arasında, egemen kurumsal yapının ve ideolojinin sınırları içinde gerçekleşti.

Bu nedenlerle, molla rejiminin kendini korumak için seçimlerde hile yapmasına gerek yoktu. Seçim hileleri, rejimi korumak kaygılarından daha çok, rejim içi bölüşüm savaşlarından kaynaklanıyor. Ancak hilelerin düzeyinin de rejimin kaynaklarını kendi taraftarları arasında dağıtabilme kapasitesiyle ters orantılı olduğunu da saptamak gerekir.

İran’da sınıf savaşları ve seçimler
Ahmedinejad’ı devlet başkanlığına yükselten ilk seçimler, İran’da 1980’lerde şekillenen, kabaca dört bileşenli “sınıflar matrisinin” varlığını sürdürdüğünü gösteriyordu. Bu seçimlerde de bu “matrisin” dört ana unsuru arasındaki ilişki belirleyici oldu. Birincisi: 1980-82’de devletin şiddet araçlarını, bürokrasiyi, ekonominin dağıtım mekanizmalarını ele geçirerek devletleşen molla örgütlenmesi temelinde oluşan bir devlet kapitalisti sınıf. İkincisi: Bu molla tabakasının içinden gelerek, ama bu ilişkileri sayesinde servetine servet katmaya başlayanların önderliğinde şekillenen bir özel sektör kapitalisti sınıf. Üçüncüsü: İran’da büyük kentlerde, bir kanadını iş çevreleri, aydınlar, üniversite öğrencileri, diğer kanadını da çarşı esnafının oluşturduğu kentli orta sınıflar. Dördüncüsü: Sanayi ve hizmet işçilerinden, kent ve kır yoksullarından, informal (türedi) sektör ve lümpen proletaryadan oluşan emekçi sınıflar.

Bu seçimlerde de mücadele, Ahmedinejad’ın temsil ettiği, ordu ve güvenlik güçlerini içeren birinci kesim ile Musavi etrafında, Rafsancani ve Hatemi’nin desteğiyle şekillenen ikinci kesim arasında yaşandı. Sokak gösterileri hâlâ yaşanmaya devam ettiğini gösteriyor. New York Times, Financial Times’ın da teslim ettiği, The Guardian’da Abbas Barzegar’ın dikkat çektiği gibi, birinci kesim, devletin kaynaklarını az da olsa dağıttığı, sürekli zenginleri yolsuzlukla suçladığı için emekçi sınıfların desteğini aldı. Rockefeller Fonu’nca finanse edilen bir kamuoyu yoklaması, seçimlerden önce seçmenin yüzde 75’ine yakınının Ahmedinejad’ı destekleme eğiliminde olduğunu ortaya koymuştu (Washington Post, 15/06).

Seçimlerde, kent orta sınıflarının yine ikiye bölündüğünü, varsıl, “tüketim semtlerinde” (kavramı Ece Temelkuran’dan alıyorum; Milliyet, 17/05) yığışmış, cep telefonlu, internetli, çoğu İngilizce konuşabilen kesimin Musavi kampını desteklerken Çarşı esnafının, kır ve kent emekçilerinin, köylü sınıfların, seçmenin geniş kesimlerinin, dini ideolojinin de katkısıyla Ahmedinejad kampını desteklediği görülüyor.

İşte Ahmedinejad’ın “Ma mitavanim” sloganı, bu zeminde düşünüldüğünde rejimin esas karakterini gözler önüne seriyor: Tüm ülke dini “hakikat rejiminin” egemenliği altında, ordu, polis, bürokrasi devlet kapitalisti sınıfın parçası, emekçi kesimler bu sınıfın hegemonyası (ideolojisinin ve baskı gücünün etkisi) altında… 1979-2009, dinci rejim hâlâ ideolojik, siyasi kültürel yaşamı denetleyip seçim sonuçlarını belirlemeye devam ediyor… Bir “hakikat rejimi”, bir sınıf egemenliği ve bir devlet biçimiyle birlikte bir kez yerleşti mi kendisi çökmeye başlamadan, reformlarla, dış basınçlarla değişemez!

Üniversite öğrencileri, orta sınıf muhalefeti Şah rejimini devirmeye yetmemişti; 2009’da toplumda derin kökleri olan molla rejimini hiç yıkamaz. Ancak karşımızda yeni (bilişim, hizmet sektörü) işçi sınıfının(“yeni orta sınıf” olarak nitelenebiliyor) bir refleksi varsa molla rejimi çözülmeye başlayabilir. 1979’da da rejimin kaderi işçi sınıfı ve diğer emekçi sınıflar devreye girdikten sonra belirlenmişti.

10 comments:

kaan said...

seçimi musavi almış.çok belli ki seçimde hile var.demek ki demokrasiye güvenmek gerek.bazıları gibi halkı "göbeğini kaşıyan adam" olarak görmemeli.ne olursa olsun bundan sonra iran için yeni bir sayfa açılmasa bile mutlaka değişen şeyler olacaktır.

Çetin said...

Devrim , çocuklarını yemeğe başladı,galiba.NY Times muhabiri S.Kinzer'in saptamasına katılıyorum:BATI , İRAN'I ATEŞE ATTI.Musaddık'ı devirerek ,İran'ın demokrasi yolunda atacağı adımları engelledi.Gelinen noktada ise yaşanan olgular turnosol kağıdı görevini yerine getiriyor.Eğer DEVLETÇİ-HALKÇI-ANTİ EMPERYALİST isen DİKTATÖR'sün aksi durumda ister Kral ol(örn.körfez bölgesi yönetimleri) , ister SOROS DESTEKLİ SOKAK AYAKLANMALARI ile iktidarları gasp eden ve Batı'da yetiştirilen (örn.Gürcistan) veya kazanılan (örn.Ukrayna-Türkiye) despotik lider ol;farketmez anti-demoktatik yapıda olman.Başımın üzerinde yerin var!
kim kimin yanında:BATI ve Çevre ülkelerdeki kazanılmış BATI TARAFTARLARI(Cemaat-2.cumhuriyetçiler-Komprodor burjuvazi-Natotürkçüler vs.) Musavi'nin yanındalar.
ŞİÖ-G.Amerika ülkelerinin çoğunluğu Ahmedinejat yanındalar.Neden?
İran'da devrim ile birlikte , yaşam düzeyi yükselen Köylü/İşçi/yerli burjuvazi gibi sınıflar-kesimler Ahmedinejat yanında;Devrim sonrası malı götüren Rafsancani yandaşları ve Şah döneminde ülkesi-halkıyla yabancılaşan-batılılaşan sınıflar/kesimler Musavi yanındalar.
Benim düşüncem;İran ulusu bu SOROS saldırısını atlatır.Ayrılıkçılık damarını kaşıyan(Örn.PJAK)-DEMOKRASİ/İNSAN HAKLARI gibi kavramlar üzerinden İran ulusunu ortadan yarmak isteyen dış saldırıları savurur.Sanayileşme iddiasını devam ettirir ise,Ahmedinejat İran'ı ileri aşamaya taşır.Çıkacak olan sınıf çelişkilerinin yaratacağı sorunları İran ulusu demokratik yöntemlerle çözer ve zamanla daha adaletli-katılımcı-kalkınmacı-ileri yapıya kavuşur ve bunun ilaki BATI TÜRÜ olması da gerekmez.Sancılı olacaktır ,bu süreç ama BAĞIMSIZLIKÇI tavrı ile hiç olmazsa dış güçlerin etkisi olmadan , İran ulusunun eğemenlik iradesi ile başarılır.ŞİÖ örgütüne tam üyelik -BRİC 'e katılım hem Türk ulusu için hem de İran ulusu için gerek şart olmaya aday.Türkiye ve diğer komşular ile yapılacak Gümrük birliği-yerel paralar ile ticaret gibi ek adımlar ,hem İran'ı hem de Türkiye'mizi SOROS türü saldırılardan korur hem de Demokrasi tecrübelerinden birbirimize bilgi aktarımları sağlamamıza neden olur. Ne yazık ki ,bizim daha fazla işimiz var zira NATO üyeliği gibi sırtımızdan atmamız gereken başka
safralar da var.
Batı dünyası , cağrafyamızdaki halkaların geleceğine daha fazla etkilemesinler, o zaman İran ve Türk ulusu gibi diğer ülkelerdeki halklar da Uluslaşma sürecini sürdürüp başarırlar.

kaan said...

sayın çetin taraf gazetesinin ortaya çıkardığı belgelerde helikopterden atılan gerillalar var.hepsini geçtim asit kuyularından çıkan kemik parçaları var.bunları da geçtim binlerce faili meçhul cinayet var.yani sizin iran'ın pjak'a karşı takdir ettiğiniz davranışların bin katı bizde mevcut.tabi darbecilerin gözünden dünyaya bakmamak gerek.

Çetin said...

Kaan kardeş,asit kuyularından çıkan kemiklerin hayvan kemikleri olduğunu açıklayan adli tıp raporlarından haberin olması gerekir.Ya haberin yok :bu durum vahim ; ya da bliyorsun ama yalan söylüyorsun bu durum daha vahim.
PJAK veya PKK ;benim için farketemz her ikisi de insalik suçu işleyen terörist oluşumdur ve her ikisini de bir tutarım,hiçbirini kayırmam.Biliyormusun , dünya da tek terörist grub var , insana yönelik kara mayını kullanan .Bu terörist grub da PKK dır ve bu ayıp hem PKK hem de onu destekleyenler için insanlik suçu işlediklerinin yeterli kanıtıdır.
Umarım bir gün , hangi güçlerin helikopterlerle silah ve erzak attığını da öğrenirsin ,bu terörist gruplara ;tabii ki en ufak aydın vicdanı var ise ,sen de.

kaan said...

uğur kaymaz'ın katilleri serbest.

http://www.milliyet.com.tr/Guncel/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&KategoriID=24&ArticleID=1108250&Date=19.06.2009&b=Ugurun%20sirtindaki%20kursunlar%20mesruymus

Ergin Yildizoglu said...

Arkadaşlar, konu İran, orada çok önemli gelişmeler yaşanıyor, Onları anlamaya yorumlamaya çalışsak daha yararlım olmaz mı? Örneğin bu ayaklanma nereye kadar gidebilir? Emekçi sınıfların bir şansı var mı? Neden İran halkı dini rejimden çıkmaya çalışırken, serbestleşmek isterken, bizim toplum tam aksi yönde ilerlemeye devam ediyor?

kaan said...

sayın yıldızoğlu, bence tepitiniz tamamen yanlış.akp, ergenekoncuların planlarında olduğu gibi şeriatçı bir parti değil.he tabiki içinde şeriatı isteyenler olabilir; ama akp'nin şeriatı getirmek gibi bir niyeti yok keza fettullahçıların da öyle.akp tipik bir konjonktür partisidir.tıpkı dp gibi, anap gibi...ayrıca toplum muhafazakarlaşıyor deniliyor.bu da çok yanlış.toplum zaten muhafazakardı.biraz anadolu kırsalına inin değişen pek bir şeyin olmadığını göreceksiniz.zaten bu memlekette chp'nin iktidar olduğu görülmüş bir şey mi?chp kurulduğundan beri haklı olarak sevilmeyen bir partidir.sonuç olarak ben şeriat tehlikesi filan göremiyorum.bence asıl tehlike darbe tehlikesidir.

s.o. said...

Ergin Bey gunaydin,

Kac gundur sayfanizi kontrol ediyor, Iran hakkinda ne zaman yazacaginizi ogrenmeye calisiyordum. Akan bilgiler, insanda kafa karisikligi yaratacak turden cunku: Ingilizce pankartlar, televizyonlara Ingilizce haykiran gencler. Su renkli devrim alametleri. Soz konusu olan Iran olunca, insanin akli kaliyor, memleketi merak eder gibi merak ediyor. Yazinizi o nedenle sevinerek, bir solukta okudum.

Dikkatimi ceken birseyi danismak isterim: Zaten biliyorsunuzdur, Ece Temelkuran'in son iki yazisi ile sizin yaziniz (sizinkiyle benzer bilgiler/gorusler aktaran sol.org'u da dahil edeyim) celiskili bilgiler iceriyor. Ornegin, E.T. sokaklara dokulenlerin toplumun her kesiminden oldugunu soyluyor ("Benim gözlemim bu meselenin bir sınıfla sınırlı olmadığı." Milliyet, 19/06). Siz ise, ust ve orta siniflarin Musavi'yi destekledigini soyluyorsunuz. Haber kaynaklarinin farkindan midir, ulasilan sonuclarin da farkli olusu?

Tabii, bunun hemen ardindan, su soru da aklima takiliyor: Diyelim ki, sizin soylediginiz dogru (pek muhtemelen). Peki, bu durumda, sirf sinifina bakarak bu kitlelerin ozgurluk istegini hakli bulmayacak, desteklemeyecek miyiz? Kendi adima, cok dusunmeden, yuregimle yanit vereyim: Benim gonlum, Pehlevi'nin aciklamalarina, Bati'nin destegine, soros'un olasi parmagina, vs. ragmen, bu insanlardan yana.

Ahmedinejad sirf alt siniflari destekliyor --gorunuyor-- diye, bir diktatoru savunur hale mi gelecegiz? Adamin da sosyalist devrim yapar gibi pek bir hali yok, neticede. Olaylara sinif perspektifinden bakmayi anliyorum, ama koskoca (sokaklardaki insanlarin sayilari itibariyle oyle diyorum) bir hareketi kolayindan "batici, komprador" diye nitelendirip kucumsemeyi de cok dogru bulmuyorum.

Sizin sorunuza yanitim da ("bizim toplum neden ters yonde ilerliyor?") sorumun icinde: Bence bizim toplum ters yonde ilerlemiyor, sadece hareketi olctugumuz referans sistemlerinin (devlete/orduya egemen olan guc, kim hangi siniftan, vs.) farki nedeniyle, yonler farkli gorunuyor. Sonucta, Turkiye'de de CHP'ye oy verenlerin, Cumhuriyet mitinglerini dolduranlarin ust ve orta sinif oldugu soylenir/bilinir. Cumhuriyet gazetesini okuyanlar da, o siniflardandir (yanlis hatirlamiyorsam, Cumhuriyet'in okur anketi sonuclari da o yondeydi). Yani, Cumhuriyet mitinglerini yapanlar ile Musavi taraftarlari ayni sosyal tabakalardanmis gibi gorunuyor. Benzer sekilde, Ahmedinejad taraftarlari ile de AKP taraftarlarini sinifsal olarak eslestiriyorum (cok uzaktan, az bilgiyle yorum yaptigimin da farkinda olarak). Dolayisiyla, bana kalirsa, Iran'da da bizde de, benzer siniflar benzer taleplerde bulunuyorlar.

Ama, sunu da goruyorum: Bu hareket, Iran'in yerlesik duzenine karsin, bir sekilde basariya ulassa bile, emekci siniflarin as-is sorununa cok yarari dokunmayacaktir. Meydanlardakilerin --bize ulasan-- talepleri, Iran'i oyle bir noktaya tasiyacak turden degil neticede.

Konuyla ilgili yazilarinizin surecegini umuyorum. Iyi gunler dilerim.

Ergin Yildizoglu said...

Sevda hanım katkılarınız için teşekkür ederim:
Benim bu yazım İran’da yaşananları sınıfsal arka planını “düşünme” çabasıyla ilgili. Bu yazı da taraflardan birine destek vermiş değilim. Hareket eden taraflari saptamaya çalışıyorum. Yazımda yoksullar Ahmedinejat’i destekledi diye bendim de desteğimin o yönde şekilleneceğine ilişkin bir belirti olduğunu sanmıyorum. Çünkü benim böyle bir tutumum yok olamaz da… Diğer taraftam orta sınıflatın özgürlük talebine gelince, bunları da bu talebin bir analizini yapmadan destekleyemem, Benim tavrim görüne her zaman gerçek değildir biçiminde BKZ: Renkli devrimler.
Diğer taraftan, bu “orta sınıf” olarak nitelenen kesimin aslında orta sınıf olmadığını bir çok kez ileri sürdüm. Bu kesimin, 19yy’da sanayi işçilerinin toplumun diğer kesimlerine kıyasla gösterdikleri özellikleri (ücretli olmaları, örgütlenme becerileri, çalışanların en kültürlü kesimini, yönetmeye en yatkın, en yeni teknolojilere en yakın kesimini oluşturmaları vb…) sergilediklerini, ekonomi ve kültür içinde onun kadar önemli bir yeri tuttuklarımı düşündüğümü birçok kez yazdım. Bu ısrarla “orta sınıf” denen kesimin aslında işcı sınıfının bilişim, hizmet ve finans alanlarında şekillenmekte olan kesimi olduğunu düşün kesimin aslında işçi sınıfının bilişim, hizmet ve finans alanlarında şekillenmekte olan kesimi olduğunu düşünüyorum.
Sokaklara çıkanların nitelenmesine gelince, her sokak hareketi, o harekete damgasını vuran hegemonyasını arlına alan toplumsal kesimin adıyla anılır. Yoksa her sokak gösterisinin içinde her zaman her kesimden insan bulunabilir. Örneğin, işçilerin sokak hareketleri içinde öğrenciler olduğu gibi işi gücü olan serbest meslek sahipleri de olabilir. Ama bu gösteriler işçi sınıfının gösterileri olarak anılırlar, sınıf karakterleri bu özelliklerinden kaynaklanır

s.o. said...

Ergin Bey,

Kusuruma bakmayin. Acele ile yazarken, size ait olmayan gorusleri sizinmis gibi aktarmisim. Yoksa, haklisiniz, yazinizdan o yonde bir anlam cikmiyor. Suregiden tartismalar icinde, orada burada okuduklarima tepki olarak yazdiklarimin, kafamda olusan sorularin hepsi size yonlenmis oldu.

"Orta sinif" kavrami ile ilgili ayriminizin farkinda degildim. Eski yazilarinizdan bulup, tanimlamanzi anlamaya calisacagim.

Aciklamaniz icin tesekkur ederim.

Iyi gunler.