(Alıntılar ve aktarmalar aklımda kaldığı kadarıyla… doğrudan, orijinal metinlerden değil. Ama gerekirse buluruz)
Benim devrim anlayışım, devrimin, yapılan değil olmaya başlayan bir “olay” olduğu doğrultusunda. Özne bu noktada, başlayan devrime yön vermek, yeninin doğuşunu hazırlamak için katılıyor.
Bu bağlamda aklıma iki örnek geliyor: Biri Lenin’in devrimi yapmakta erken davrandık diyen yoldaşına sanırım (Sukanov’du ismi) bunu bilemeyiz içine gireriz ve sonra görürüz ( Napolyon’un sözlerini anımsatır: “On s’engage et puis on voit”) ne olacağını darken, bence aklında olan devrim kavramı. Lenin, olmakta olan bir şeyin içine girerek ondan sonra karar vermekle ilgili bir saptama yapıyor.
Temmuz Ağustos (1917) ayaklanmalarının tanımlanmasıyla ilgili olarak Stalin’le Lenin arsındaki fark da çök önemli. Stalin bunları “kostümlü prova” olarak nitelerken, Lenin hiç bir parti örgütü vb bu kadar çok insanı, sınıfı vb sokağa dökemez, onlar kendiliklerinden çıktılar diyordu…
İkinci örnek Troçki’nin Futurist’lerle yaptığı sanat tartışmasına ilişkin. Troçki onlar kendilerini devrimin içinde buldular, biz ise bilerek içine atladık diyordu…
Böyle bakarsak bence, Blankist, Darbeci, ben yaparım olur gibi hadi Stalin’in bir değimiyle “sol sapmalar” dan sakınabiliriz. Lenin de genellikle Sol çoukluk hastalığı kavramını kullanırdı diye düşünüyorum…
Bir de çok önemli bir felsefi nokta var anlaşılması gereken: Poletarya (salt işçi sınıfıyla sınırlı değil, siyasi bir kategori olarak) sosyalist devrimin hem nesnesi hem de öznesidir. Proletarya, çeşitli tabakalardan oluşan, bir maddi yapısı bir de öznel şekillenmesi (örgütleri, bilinç biçimleri vb…) olan bir “şey”. Buradan aşağıdaki dört noktayi göz önüne aldıktan sonra
a) Birbirine eklemlenmiş parçalardan oluşan bir adeta üzüm salkımı gibi bir toplumsal oluşum düşünmek gerekiyor
b) Bunun için de liderlik ve ideolojik hegemonya savaşı sürüyor. Tony Cliff esas savaş proletaryanın içinde süren, birliği oluşturma savaşdır, Yoksa Dönüp hep birlikte tükürseler burjuvaziyi boğarlar derdi
c) Öznenin çalışma alanı, devrimci potansiyellerini gerçekleştireceği zemin, birlik oluşturma burası…
d) Kitle parti ilişkisi üzerine Mao Tzedung’un yazınları son derecede değerli analizlerle doludur
Proletarya devrimin nesnesi ve öznesi, birey olarak öznenin zemini proteryanın kendisi sonuçlarına ulaşabiliriz.
Buradan da Blankist ve darbeci siyasi projelerin proletaryanın varlık koşullarına uymadığı, tarihsel işlevine ve devrimine ters, hatta engelleyici bir etki yapacağı sonucuna ulaşabiliriz.
2 comments:
Devrim tanımını böyle koyunca ikna olurum. Ancak “yapılan değil olmaya başlayan bir “olay”” olarak tanımı koyduğumuzda, bence kavramı çok daraltmış oluyoruz ve burada iki sorun çıkıyor:
1. Bekleme Sorunu: Olmaya başlaması gereken ama bir türlü olmayan bu “olayı”, yani Godot’yu ne kadar bekleyeceğiz? Hem nesne iken hem de “özne” olmasını beklediğimiz proleteryanın tam “pişmesi”, teorik olarak kol emeğinin tamamen ortadan kalkması ve kafa emeği ile bütün işlerin yürüyeceği teknolojik aşamaya kadar beklenecektir.
2. Teşhis Sorunu: “Olayın” devrime gebe olduğunu nasıl teşhis edeceğiz ki o noktada olaya özne olarak engage olmaya, katılmaya karar verelim? Teşhis ettik diyelim, bu teşhis ya doğrudur, ya yanlıştır. Ama bir yandan da teşhisin doğruluğu, bizim özne olarak katılmamıza, direncimize ve irademize bağlıdır. Özne olarak, kendi teşhisimizi “doğru” yapacak bir iradeye de aynı zamanda sahip olmuş oluyoruz.
Yani birçok toplumsal fenomen gibi Devrim de “double-hermeneutic” bir oluşum.
Peki, yukarıdaki iki sorunu aştık diyelim, zaman geldi ve teşhisi de yaptık. Özne bu “olaya” katıldığı anda iktidarı hedeflemeyecek mi?
Anarşistler bu soruya: “hayır, asla iktidar hedeflenmemeli” diyorlar. Çünkü efenim, “iktidar, oraya oturanı her zaman değiştirir” miş... Bu çok saygıdeğer ve samimi bir argüman olsa da, rasyonel olmayan, salt empirik bir çıkarıma dayanıyor. Bugüne kadar öyle oldu diye bundan sonra da öyle olmak zorunda değil. Üstelik bu argümanları ile anarşistler, insan doğasının kökten bencil ve kötü olduğunu varsayan “toplum sözleşmeci” felsefe kampına yerleşmiş olmuyorlar mı?
Sonuçta şu açmaz aşılamıyor:
Özne katılmaya karar verdiği noktada Blankist bir zihniyette ve pozisyonda olmak zorundadır. Hareket başarıya ulaşırsa ve önderler iyi, kaliteli işler yapan etik “Blankistler” ise, olay sonradan otantik bir “Devrim” olarak adlandırılacaktır. Hareket başarısız olursa özne, Blankist ve darbeci olarak lanetlenecektir.
Blanqui zaten tam da Hobsbawm’un “Devrimler Çağı” dediği dönemde yaşamış, yani “olay” çoktan başlamış, olayın içindeymiş. Bence öbür devrimcilere göre tek talihsizliği, dürüstçe bu işin nasıl yapılacağını söylemesi olmuş. Öbürleri ise yapmışlar ve olmuş, ama nasıl yaptıklarını açıkça söylememişler.
1- Bu bekleme sorunu aslında gerçek bir sorun değil. Daha doğrusu kimse hiçbir şeyi beklemiyor. Günlük siyasi mücadele içinde, eleştiriyor, açıklıyor öneriyor, örgütleniyor, seçimlere katılıyor, grevlerle ilgileniyor, sivil toplum örgütlerinde çalışıyor, işçi sınıfının sınıf şekillenmesinin gelişmesine bilerek ya da bilmeyerek katılıyor, güçleri bir araya toplamaya devam ediyor. Bu “hareket”, “çalışma” de “olayı” yaratacak olan “olay alanının” parçası zaten…
2- Böyle bir teşhis ancak “post festum”, olup bittikten sonra yapılabilir içindeyken değil. Her “olay” ki yaşananın bir olay olduğunu saptamak öznel bir tercihtir, devrime gebe olarak görülmek durumunda… Devrim, benim tanımladığım gibi “bir oluş süreciyse”... Ölçüt şöyle: Yönetenler eskisi gibi yönetemiyor (iktidar bloğu çatlıyor, meşruiyet sorunu oluşuyor, ideolojik kargaşa vb, yönetilenler eskisi gibi yönetilmek istemiyor ( seçime katılma oranlarında aniden ya bir düşüş yada yükseliş görülüyor, sokaklar hareketli, siyasi akımlar daha bir görünür oluyor vb…) Ekonominin, siyasi iktidarın ve egemen ideolojinin yeniden üretim süreçleri, kurumlarının işleyişi aksıyor…
3- Özne sorununa gelince, burada iki düzeyi birbirine karıştırmamak gerekir. Birinci düzey insanın bireyden özneye dönüşme süreciyle ilgili. İkincisi olayın doğum yaptırıcı öznesi olarak sınıf ve tabakalarla... İkinci düzey, birincini gerçekleşme zemini olarak da görülebilir…
4- Özne her iki anlamda da iktidarı yıkmayı amaçlar, iktidar bu yıkıntının üzerinden öznenin, (her iki anlamda) de katılımıyla yeniden şekillenmeye başlar. “Kışlık sarayın” alınması iktidarın alınması anlamına gelmedi, yeni iktidarın şekillenme sürecinin başlaması anlamına geldi…
5- Blankist irade, partisiz, sınıfsız bir iradedir. Özne sorununda değindiğim iki düzey arasındaki bağ burada yoktur. Bu yüzden, Blankist irade, bir egemen sınıfın elinden iktidarı alamaz, hatta yıkamaz, çünkü gerçek bir irade değildir. İktidarı, bireylere, devleti en tepesindeki ne küçük birime (araca) indirgeyen bir entelijansiya fantezisi o kadar… Bu yüzden başarılı darbeler her zaman egemen sınıf adına onun düşmanlarına karşı gerçekleşmiş darbelerdir. Çünkü devletin yürütme organının askeri kanadının, öne çıkarak, geçici bir süre için devletin diğer dalları üzerinde egemenlik kurmasıyla gerçekleşir. Darbe, devlete karşı, hatta hükümete karşı gerçekleşmez. Hükümetteki partiye, gruba karşı olması, içi dolacak “yer”/idari mekan olarak hükümete karşı olduğu anlamına gelmez.
Post a Comment