G20 toplantısı dünyanın “yeni durumunun”fotoğrafını çekmek için bir fırsat yarattı. Bu“yeni durum” üzerine ilginç yorumlar yapıldı, iki de rapor yayımlandı. Bunlardan biriEuropan Council on Foreign Relations’ın (ECFR) “Avrupa’da Çokkutupluluk Hayaleti”(Spectre of multipolarity in Europe) başlığını taşıyordu. Amerika’nın eski Ankara büyükelçilerinden Edelman da Stratejik ve Bütçesel Değerlendirmeler Merkezi (The Centre for Strategic and Budgetary Assessments) için “Amerika’nın Tartışmalı Üstünlüğü” (Understanding America’sa The Contested Primacy) başlıklı bir rapor hazırlamış. Edelman’ın raporunda Türkiye ile ilgili ilginç bir not var. Ama onu en sona saklayacağım.
Fanteziler her yerde (idi)
ECFR’nin raporunun yazarlarından Mark Leonard ve Ivan Kastev Financial Times’daki tanıtma yazılarında, “1990’larda birçok yazar… Avrupa’nın güçler dengesine dayanmayan bir postmodern kıta haline geldiğine inanıyordu. Ulusal egemenliğin, iç, dış ilişkiler ayrımının öneminin çok azaldığını düşünüyordu” diyor.
Yazarlar, NATO’nun genişlemeye devam ederek Ukrayna ve Gürcistan’ı etkisi altına almasını Türkiye’nin üyelik yolunda istikrarlı bir biçimde ilerlemesini bekliyorlarmış. Ancak yazarların bu beklentileri gerçekleşmemiş. Yazarlar, “Bu tek kutuplu Avrupa düzeni projesinin şimdi sönmekte olduğunu”düşünüyor. Almanya, Fransa, Rusya hatta Türkiye gibi ulus devletlerin etkileri öne çıkıyormuş.
Bu rapora daha sonra dönmek üzere şimdi bir başka düş kırıklığını aktarmak istiyorum.Financial Times’ın uluslararası ilişkiler başyazarı Gideon Rachman, pazartesi günü “Toplamı sıfır olan dünya” (Zero-Sum world) başlıklı yazısında adeta günah çıkarır gibi, “bir zamanlar nelere inanıyorduk”temasını işliyordu. Rachman yazısına özgeçmiş özetiyle başlıyor: 1980’lerde,Thatcher yıllarında BBC World Service,Gorbaçov Rusyası; 1990’larda The Economist, 1992 Clinton; 1997 Tony Blair; liberal enternasyonalizm. 1991-2008 arasında Batı’nın “iyimserlik çağı”. “Her şey daha iyi olacak diye düşünüyorduk”… Bu bir “Kazan-kazan dünyasıydı”… Rachman’a göre “2008 krizi uluslararası ilişkilerin mantığını değiştirdi”… “Şimdi birinin kazancı öbürünün kaybı olarak algılanıyor.”
Rachman, 2008 öncesinde egemen ideolojinin beş sava dayandığını söylüyor: Birincisi, Fukuyama’nın “tarihin sonu”, bundan sonra yalnızca liberal demokrasi. İkincisi, piyasaların devletler üzerindeki zaferi kaçınılmazdır. Üçüncüsü, teknoloji, refah, demokrasi ve küreselleşme yönünde dönüştürücü bir güçtür. Dördüncüsü demokrasi ve kapitalizm geliştikçe savaş olasılığı azalır. Nihayet bu düzenin bir güvenlik poliçesi olarak, son tahlilde ABD dünyada yenilmez bir güçtür. Rachman, “Bu düşünceleri yakından biliyorum, çünkü o yıllarda The Economist’te her hafta hep bunları savunduk” diyor.
Her şey ‘birden’ değişti…
Rachman, “ABD’nin özgüveninin temelini oluşturan bu beş sav, daha Obama yönetime geldiğinde iyice aşınmıştı” diyerek devam ediyor. Rachman, gelecekteki daha tehlikeli ekonomik siyasi sorunlara, çevre sorunlarına, savaş olasılıklarına değinerek “Bundan sonra daha kötü olacak” temasıyla bitiriyor.
O yıllarda bu beş iddianın emperyalizmi, dayatılan yeni modeli gizleyen birer “fantezi”olduğunu savunduğumuz için “dinozor”olmakla suçlanıyorduk. Dün bize dinozor diyenler şimdilerde “demokratik değişim”fantezileri satmakla meşguller.
Bu “her şey birden değişti” teması Edelman’ın raporunda da göze çarpıyor. Edelman, raporuna CIA’nin Ulusal İstihbarat Konseyi’nin (NIC) 2004 ve 2008 raporlarının“gelecek” tanımlarındaki değişmeyi vurgulayarak başlıyor. NIC 2004’te gelecek 15 yıl boyunca tek kutuplu bir dünyada yaşamaya devam edeceğimizi savunuyordu. 2008 raporunda, “2025’e giderken çokkutuplu bir dünyada yaşıyor olacağız” diyor.
Edelman’ın raporu, yeni yükselen güçlerin ABD üzerindeki sınırlayıcı etkilerini göz önüne alarak “kutup” kavramı yerine,“tartışmalı üstünlük” (contested primacy) kavramını öneriyor. 2004’te biz, tek kutuplu dünya artık geri kaldı diyorduk. Bizi, dinozor olmakla suçlayanlar, “tek süper güç”masalında ısrar esiyorlardı. Geçen yıl aniden“çokkutupluluğu” keşfettiler. Hatta buna Türkiye’nin yükselen güç olduğuna ilişkin fanteziyi de eklediler. Büyük olasılıkla şimdi Edelman’ın, (ne de olsa yakın “dostları”)kavramını satmaya başlarlar.
Edelman’ın raporunda ilginç bir durum var demiştim… O da Türkiye’nin yükselen güç olduğuna ilişkin savlarla ilgili. Dünyadaki dengeleri, “değişimi” değerlendiren yüz küsur sayfalık raporda Türkiye’nin adı yalnızca iki kez geçiyor. Birincisinde, Edelman’ın özgeçmişi bölümünde. İkincisinde de yükselen güçlerin etkilerini tartışırken dikkate alınmayacağının vurgulandığı paragrafta…
No comments:
Post a Comment