“Evet” - “Hayır” tartışmaları yoğunlaşırken medyada, AKP ve siyasal İslama muhalefet edenlere yönelik ideolojik / kültürel saldırıların giderek artacağını düşündüren tehlikeli eğilimler şekilleniyor.
‘İslam düşmanı’, komünist filan…
Kimi gazeteler, “Hayır” diyenleri, hain ve terörist ilan etmeye çalışırken, Radikal gazetesi yazarı Namık Kemal Zeybek’in Özdemir İnce’yi “Gerekli gereksiz konu açar ve inançlı okuyucuların İslam inancını sarsmak amaçlı yazılar yazar...” suçlamasıyla “Kesin ve keskin bir İslam düşmanı” ilan ettiğine şahit olduk.
Zeybek, İnce’nin, Kuran’ın Nahl (Arılar) suresinden yaptığı bir alıntının, mülkiyet ve bölüşüm konularıyla ilgisini sorguluyor; hızını alamayıp komünist suçlamasına kadar ulaşıyor.
İnce, sureyi söyle aktarmış: “Allah sizi, maişet ve rızk hususunda kiminizi kiminize üstün kıldı. Nasipleri bol olanlar kendi nasiplerini, kendileriyle eşit seviyeye inecek derecede, yanlarında çalıştırdıkları köle (ve hizmetçi)lere vermezler. O halde nasıl olur da Allah’ın nimetini, Allah’ın kendileri üzerindeki haklarını bile bile inkâr ederler?” Sonra “Kuran’ın D. Masson tarafından yapılan Fransızca çevirisinde bu anlam daha da açık” diyor ve devam ediyor: “Allah yanınızda çalışanlarla eşit olarak paylaşmanız için kiminize daha çok verdi.” İnce, “Statükoyu koruyan, patron-işçi arasındaki emek/kazanç ilişkisinde egemen olan sömürü düzenini koruyan bu ayetin vahiy yoluyla indiğine inanmanın çok güç olduğunu” düşünüyor, ekleme olmasından kuşku duyulabileceğini söylüyor.
Zeybek’in tepkisi söyle: “Bu nasıl iş? Bu nasıl akıl Bay Ö. İnce? Ayet, hem zenginlere yanlarında çalıştırdıklarına kendileriyle eşit düzeye gelecek şekilde dağıtmalarını isteyecek ve hem de bu sömürü düzeninin korunması olacak?” Zeybek, devam ederek İnce’yi komünist olmakla suçluyor. “Eğer” diyor, “İslamın öngördüğü sistemin komünizm olmasını istiyorsa o mümkün değil... Ne olduğunu merak ediyorsa söyleyelim: Üretimde girişim özgürlüğü, üleşimde adil dağılım. Bu da ne mi? İşte ne ise o...”
Adalet üzerine…
Bu tartışmada benim esas ilgimi çeken, “Üretimde girişim özgürlüğü, üleşimde adil dağılım” savındaki “adil” sözcüğü oldu.
Ama, İnce’nin aktardığı “çevirilerin” de, Kuran’ın yazıldığı zamanın ruhu, hâkim felsefi arka planı bağlamında düşündüğümden, bende kuşku uyandırdığını söylemek isterim. Arapça okuyamadığımdan, İngilizcede Mohammed Marmaduke Pickhall’in genel kabul gören “çevirisine” (İngilizce anlamına) başvurdum, sonra internette aradım, Maulana Muhammed Ali ve Abdullah Yusuf Ali gibi yazarların “yorumlarına” da baktım. Ufak ama benim kuşkumu giderecek kadar önemli bir farklılık söz konusu olduğunu gördüm: Söz konusu surenin İngilizceye aktarımının Türkçesi şöyle: “Tanrı kimilerine diğerlerinden daha fazla vermiştir (ihsan etmiştir). Kendilerine daha fazla verilenler, verilenleri, sırf eşitlik sağlamak için yanlarındakilere (kölelere) veremezler. Böyle yaparlarsa Tanrı’nın ihsanını yadsımış olmayacaklar mı?”
Bu, Kuran’ın zamanının, felsefesinin (Platoncu), adalet kavramıyla da uyumlu olan aktarımının daha doğru olabileceğini düşünüyorum.
Platon ideal sitenin temelini oluşturmak amacıyla adalet kavramını (Devlet, 331-445e; 544-592b, Kanunlar, 810-817e) tanımlamaya çalışırken, önce bireyler arası ilişkiler, karşılıklı sorumluluklar düzeyinde çalışır, sonra, egemenlerin kendi çıkarlarıyla ilgili koydukları kurallar olarak adalet kavramına değinir, giderek adalet kavramını, sitenin iç uyumu, işbirliğinin temeli olarak düşünür.
Bu düşünce sürecinde ona iki varsayım yol gösterir. (1) Bireyler kendi kendilerine yeterli değildir. (2) Her birey doğal olarak (yaradılış itibarıyla), yalnızca tek bir şeyi yapma becerisine (techne) sahiptir. Kimilerinin “techne”si üretmek, kimilerininki de koruyuculuktur (askerler) ya da yöneticiliktir (filozoflar). (1)’e göre bireyin varlığı sitenin varlığına tabi olacaktır. (2) Sitenin istikrarı her bireyin, yaptığı işten (techne) başka bir şey yapmamasına bağlıdır. Bu siyasal düzen“doğal” ve idealdir. Platon, Kanunlar’da bir adım daha ileri giderek, yasaların da tanrıların ilhamı (sözü) olduğunu ileri sürer.
Şimdi, “Ne ise o…” ifadesini sanırım şöyle yorumlayabiliriz: Adalet, herkesin yerini bilmesine (yaradılışına uygun davranmasına), Tanrı’nın kendisine ihsan ettiği yeteneklerine ve servete (rızka) sahip çıkmasına, yapmakta olduğu işi yapmaya devam etmesine, başka işlere burnunu sokmaya kalkışmamasına bağlıdır. Elindekini (servet, siyasi iktidar) başkalarına vermeye kalkması, Tanrı’nın ona verdiğine sırt çevirmesi anlamına gelmeyecek midir? Başkasının elindekini (servet, siyasi iktidar) almaya kalkmak da Tanrı’nın iradesine karşı çıkmak anlamına… Adil olan da budur. Bu da günümüzde, sermayenin üleşim sisteminin kutsanmasından başka bir anlama gelmez. Kuran’dan aktarılan sure (16/71) de bunu onaylıyor!
No comments:
Post a Comment