Friday, March 21, 2008

“Tehlikenin farkında mısınız?” demiştik!


İlhan Selçuk, İşçi Partisi Genel başkanı Doğu Perinçek ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu'nun cuma sabah saatlerinde evlerinden apar topar gözaltına alınmalarının anlamını çok iyi kavramak gerekiyor.

Birincisi bu olay, bir süredir Türkiye’de Aydınlanma’nın “hakikat rejimiyle” siyasal İslam’ın “hakikat rejimi”, arasında gittikçe kızışan tarihsel çatışmanın “alanına” ait. Kimse kendini avutmasın, kandırmasın, bu çatışma “alanında” bir üçüncü taraf yok. Bir tarafta, Fransız devrimiyle başlayan, sosyalizmi de içeren bir gelenek var. Öbür tarafındaysa, kökleri modernite öncesine kadar uzanan dinci, totaliter bir gelenek var. Bu çatışmanın sonuçlarının kendilerini ilgilendirmediğini düşünen, yada AKP karşısında tavır alamadığı için böyle bir yukarıdan bakma havasına sığınan kimi solcuların ise büyük bir yanılgı içinde oldukları kesin.

İkincisi bu olay, siyasal İslam’ın, AKP’nin ikinci hükümet döneminde birden bire ivme kazanan “pasif devrim” sürecine aittir. Daha seçimlerden önce AKP’nin eğer seçimleri kazanırsa çok daha hızlı, kendine güvenli ilerleyeceğini ve siyasal İslam’ın sivil toplum içindeki gelişmesini, bir “mevzi savaşını” hızlandıracağını yazmıştım. Ancak bu süreç içinde AKP’nin liberal entelijansiya ile ilişkileri zorlaşmaya başlarken, yeni hegemonya aracı olarak “milliyetçiliği” tekeline almasına, bir taraftan liberal medya öbür taraftan Cumhuriyet gazetesi büyük öçlüde engel oluyor, projenin aydınlar ve orta sınıfı üzerinde kurmaya çalıştığı hegemonya bir türlü stabilize olamıyordu. AKP açısından, ekonomik sorunları, siyasal İslam’ın toplumda yarattığı dönüşümleri sürekli öne çıkaran, uluslararası ilişkilerdeki duruşunu sorgulayan medya önemli bir sorun haline gelmişti.

AKP’nin hükümet ve siyasal İslam’ın “pasif devrim” sürecinin ise Büyük Ortadoğu projesine ait olduğunu düşünürsek,. Bu sabaha karşı tutuklama olayının, aynı zamanda bölge jeopolitiğine de ait olduğunu savunabiliriz.

Üçüncüsü, bu olay, AKP’ye karsı yükselmeye ve giderek ivme kazanmaya başlayan muhalefetin siyasal İslam’ın saflarında yarattığı korkunun ürünü bir gelişme. AKP’nin Yargıtay Başsavcısının hazırladığı, siyasal İslam’ın pasif devim sürecini ayrıntılı bir biçimde sergileyen, AKP’nin bu süreçteki rolünü betimleyen ve bunlardan hareketle kapatılmasını isteyen kapsamlı iddianameye, karşı geliştirdiği ilginç, adeta “suçüstü yakalandık” tepkisi bu korkunun paniğe dönüşmeye başladığını gösteriyordu: AKP yanlısı yayınlar iddialara itiraz edeceklerine, aksini savunacaklarına, savcıya karşı bir karalama, karakter cinayeti ve hatta tehdit kampanyasına giriştiler. Bu arada liberal entelijansiyanın hala ayılmamakta israr eden bir kısmının (bir kısmı artık ayılmıştır), iki yüzlülüğü de dudak ısırtacak düzeye ulaşıyordu. Bunlar hem demokrasi, hem de hükümetin (yürütmenin) yasaların denetimi dışında kalmasını istiyorlar! AKP’yi savunmak yerine savcıyı tehdit ediyorlar.

Doğru hükümet partisine yönelik kapatma davası açılması, en hafifi ifadesiyle son derecede tatsız ve bir o kadar da sıra dışı bir olay. Belki bir hatadır. Eğer hataysa, hata bile olsa, bu savcının görevi dahilinde gerçekleşmiş usulüne uygun bir hatadır. Dahası, Başbakanın bir deyimini ödünç alırsak velev ki siyasi bir tavır olsun… O zaman da, eğer demokrasi oyununu kurallarına göre oynamak isteyenlerin, yapması gereken “yasalar karşısında herkes eşittir”, “yargı bağımsızdır”, iddialarını ciddiye alarak, hem iddianamedeki iddiaları çürütmeye hem de yargının bu kez tarafsız davranmadığını bizzat yargı süreci içinde kanıtlamaya çalışmak olmalıdır. Bu anlamda birçok sözde liberal sınıfta kaldı.

Dördüncüsü, bu olay devletin baskı organlarının gücünü bir kez daha göstermesi açısından önemlidir. Tüm demokratikleşiyoruz, Kopenhag Kriterleri vb şamatasına rağmen Türkiye’de son derecede baskıcı bir ceza ve polisi yetkileri yasası, basın yasası vardır. AB yanlılarının ve sözcülerinin bu yasalara, kendilerin dokunmadıkça itiraz etmemeleriyse ibret vericidir. AKP döneminde, hükümetin en yüksek sesli muhaliflerinin, İlhan Selçuk gibi Türkiye basın ve kültür dünyasının köşe taşlarından, saygın bir yazar ve aydının komplo teorilerine istinaden, yaşı ve olası sağlık koşulları gözetilmeden, apar topar evlerinden alınması bu yasalara dayanılarak yarın daha başka nelerin yapılabileceğinin de bir göstergesidir.

Beşincisi, bu olay, AKP’nin ve siyasal İslam’ın ivmesinin kırılamamış olmasının, sivil toplumdan gelen yükselişle devletten gelen dönüşümlerin birleşmeye başlamasının sonucudur. Bu birleşme sonucunda, ortaya nasıl baskıcı, faşizan bir yapının çıkacağının da erken bir göstergesidir.
Faşizmin kitle tabanına benzer bir toplumsal, örgütsel yapılanmaya, totaliter ve metafizik bir ideolojiye, büyük uluslararası, emperyalist güçlerin desteğine sahip bir hareket ve bu hareketin önünü açan bir hükümet partisi var karşımızda. Bu gün bu süreci destekleyen kimi entelijansiyanın, oluşacak ortamda yarın nefes bile alamayacaklarının, bekli de maddi manevi kazançlarının etkisiyle hala ayırtına varamamış olmasıysa tam anlamıyla trajik. Bunların demokratikleşme adına, bu yükselen hareketi destekliyor olmalarıysa kendilerinden başka kimseyi ikna etmeyen bir saçmalık hatta kocaman bir yalan.

Göz altına alınanların, İlhan Selçuk’un bir an evvel ve sağ salim aramıza dönmesini bekliyoruz…

4 comments:

Deniz said...

Ergin Bey,
Söylediklerinize katılmak isterdim.
İlhan Bey'in
"Örgüte üye olmaksızın örgütün amaçlarını bilerek örgüt adına vazife yüklenmek." gibi bir suçu işlediği gerçek olsaydı, bu gerçeği gerçekten bilmek ister miydiniz?

Engin Kurtay said...

Soruyu bana sorsanız, evet. Eğer bu gerçek olsaydı, ben bu gerçeği bilmek isterdim.

Ama daha önce ve asıl önemlisi, bu "örgütün amaçlarını" bilmek isterdim.

Bir bilen var mı bu örgütün ne amaçladığını ?

ozan said...

Ortalıkta dolaşan sadece isimler ve etiketler!
Ki operasyona da bir isim (ERGENEKON) verilerek insanlarda, "pekala büyük bir oluşum ile karşı kaşıyayız" algısı oluşturduktan, demokrasi/temiz eller savaşcısı görüntüsünde etrafı bulandırdıktan sonra, kendi taraflarında kendi hedefleri olan rejim için çalışmaya devam ediyorlar, diye düşünüyorum.

Engin Kurtay said...

Ben de öyle düşünüyorum.