(Cumhuriyet 30/01/08)
Seçimlerdene bu yana siyasal İslam hem toplumda, hem yürütme ve yasam organlarında büyük ilerlemeler kaydetti, yükselişi ivme kazandı. Seçim öncesinde AKP’yi doğrudan yada dolaylı olarak destekleyen liberal entelijansiya ise hala bu sürecin doğasını görmezden gelmekte ısrar ediyor. Olup biteni, Dil süçmesi, hata gibi kavramlarla açıklamaya çabalıyor.
Başbakan açıkça söylüyor
Ancak, “inkar” çabasını desteklemek üzere üretilen fanteziler hızla çözülüyorlar. Siyasal İslam’ın her gün yeni bir mevzi kazandığını gösteren gazete haberleri bir yana, Başbakan Tayyip Erdoğan da, olup bitenleri açıkça söylüyor:
“… son zamanlarda Ilımlı İslam diye bir ifade kullanılıyor… Bu da çok yanlıştır. İslam İslamdır."
“Velev ki bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı suç kabul edebilir misiniz?”
“Biz Batı'nın ilmini ve sanatını almadık. Maalesef, değerlerimize ters düşen ahlaksızlıklarını aldık…"
“..Türkiye’de toplumsal mutabakat var ama, kurumsal mutabakat yok. Sorun da zaten burada."
Bu sözlerin anlamı, metni bağlamına oturtarak okumasını bilenler için çok açık. Hiç biri dil sürçmesi ya da, “Başkalarının kılığına kıyafetine, hayat tarzına karışmaya ne hakkınız var. Biraz özgürlükçü olun değil” sözleriyle çelişen ifadeler değil. Başbakanın sözlerini bağlamına koyarak okursak bakın ortaya ne çıkıyor.
“İslam, İslam’dır”: Bu ifadeye anlam kazandıran bağlam, radikal İslam (Hizbullah, Hamas, Vahabilik, nihayet El Kaide) karşısında, ABD hegemonyasının kendine yakın bir akım ve ona uygun bir söylem yaratma çabalarıdır. İlımlı Islam kavramını red ederek Tayip bey, kendi İslam anlayısıyla “radikal İslam” arasında, dini ve felsefi açıdan bir fark olmadığını söylemiş oluyor.
Siyasal simge ve mutabakat sorunu
“Velevki siyasi simge olabilir” sözlerinin anlamını da “siyasal” ve “simge” sözcüklerinin bağlamına oturtarak irdeleyebiliriz. Çok açık ki “siyasi”nin bağlamını bize siyasal İslam’in projesi veriyor. “Simge” sözcüğünün bağlamını ise, bu siyasi akımın hegemonya kurma çabalarında bulmak olanaklı: Bir hegemonya sürecinde, ampirik bir nesne, özel bir konuma yükseltilerek, hegemonya projesinin “toplumsal mükemmellik vaadinin” realite içindeki taşıyıcısı, onun yerine geçen, fiziki simge, haline gelir (Laclau). Bir siyasi simge olarak türban, tam da böyle bir özellige sahiptir. Hegemonya sürecindeki işleviniyse, bireysel özgürlükler kavramı aracılığıyla, Liberal (sağ ve sol) entelijansiyanın siyasi enerjsini, türban üzerinden, siysal İslam’ın hegemonya projesini güçlendirecek biçimde tüketerek gerçekleştiriyor.
“Başkalarının kılığına kıyafetine, hayat tarzına karışmaya ne hakkınız var... Biraz özgürlükçü olun!" ifadeleri, kültürel liberalizme değil, Atilla Yayla’nın "çağdaş kıyafet" bireylerin özgürce seçtiği kıyafettir. Elbette toplumun genel ahlâk kuralları geçerli olacak” uyarısındaki “genel ahlak kuralları geçerli olacak” ifadesinin işığında değerlendirildiğinde tam aksi yönde, totaliter bir eğilime işaret ediyor.
Maalesef, değerlerimize ters düşen ahlaksızlıklarını aldık…" ifadelerinin anlam da bu totaliter eğilimle yakından ilgili. Siyasal İslam’ın, Müslüman kardeşlerden, Vahabiliğe, El Kaide’ye kadar” uzanan alt kümelerinin söylemleri içindeki, Batı’nın ahlakının değerlerimize (İslam’a) uymadığı için ahlaki çöküntü yarattığına ilişkin temel varsayımını, “kurtulmak için” saf dini prensiplere geri dönemek (Asr-I saadet) gerektiğine ilişkin tezlerini anımsamak yeterli. Tayip beyin de, esas itirazı, Batı’dan gelen Aydınlanma temelli “hakikat rejimine” yönelik.
Nihayet, “Toplumsal mutabakat var ama, kurumsal mutabakat yok. Sorun da zaten burada." Saptamasının arkasında da yine, AKP’nin siyasi projesinin toplumsal mutabakat haline geldiğine, şimdi kurumları da bu mutabakata uyun bir biçimde şekillendirmek gerektiğine ilişkin, totaliter bir anlayış var.
Liberal entelijansiyanın bu halini liberalizmin toplumsal süreçleri anlamaktaki yetersizliği ile ancak bir yere kadar açıklayabiliriz. Ondan ötesi için benim aklıma, AKP için türbana serbestlik öneren anayasa taslağını hazırlayan Prof. Özbudun ve ekibinin şimdi kaygılanmaya başkladıklarına ilişkin haberleri okuyunca , Hendrik Höfgen geliyor. Istvan Szabo’un Mefisto filmindeki, sanatını icra etmeye devam edebilmek için bilincini terkeden artist… Bu ekip de Herr Höfgen gibi “işini” en iyi biçimde yaptı, ama genel siyasi bağlamına aldırmadan… Şimdi, enerjileri, saygınlıkları, bireysel özgürlükler kavramı aracılıyla, türban üzerinden, siyasal İslam’ın hegemonya projesini güçlendirecek biçimde tüketiliyor…
Saturday, February 02, 2008
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment