Pazartesi yazımı, “Umarım, bu ‘Yeni normal: küresel kaos’, ‘iyi ulusalcılık’, ‘iyi emperyalizm’ tartışmalarının nereye gittiğini görüyorsunuzdur, kaosun yanı başında yaşayanlar olarak...” sorusuyla
bitirmiştim. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu sorunun cevabına ilişkin
pek umutlu değilim; hem küresel ölçekte hem de Türkiye bağlamında...
Genel havamızı, gerek küresel çapta gerekse de Türkiye’de, yavaş yavaş ısınan kazanın içindeki kurbağanın durumuna benzetiyorum. Yaklaşık
15 yıldır su yavaş yavaş ısınıyor, biz de ısınmanın getirdiği rehavetin
keyfini çıkarıyoruz. Serbest ticareti savunduk, neo-liberalizmin,
internetin getirdiklerine, yeni haberleşme ve bilgi işlem
teknolojilerine bayıldık. Bu “harika şeylerin” iklim, doğal
kaynaklar, devletler arası ilişkiler, çalışan nüfus, mali piyasalar,
bireysel özgürlükler, kişi özeli üzerindeki etkilerini düşünmek
istemedik.
Bu sırada Siyasal İslamın ılımlı kanadını destekledik,
demokratikleşme, vesayetten kurtulma fantezileriyle... Ancak
radikalizmin nasıl beslendiğini, militanlarına yaşam alanı açıldığını,
aydınlanma geleneğine saldıran, postmodernizmin arkasından reaksiyoner
aşiretçiliğin (dinci fanatizmin, etnik ulusalcılığın) geleceğini
söyleyenlere kulaklarımızı kapadık.
Yazının devamını oumak için "tık" layınız
Wednesday, August 06, 2014
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment