AKP liderliğinde siyasal İslam, hükümete gelir, devleti yeniden biçimlendirmeye başlarken gelişmeler, “iç ve dış dinamiklerin çakışması” olarak açıklanıyordu. Bu açıklamayı, içerde demokratik reformlar, dışarda Avrupa Birliği üyeliği anlamına gelen “uyum sağlanması gereken” bir “değişim” fantezisi destekliyordu.
Bu “çakışma” Türkiye’nin
laik, demokratik, cumhuriyetçi, hatta sosyalist kesimleri, ama
özellikle kadınları açısından tam anlamıyla bir trajediye yol açtı. Bu
çakışmayı destekleyen fantezi “geçekleşirken”, “reisin” işine gelmeyen yasaların askıya alınmasının yanı sıra en son Ceyda Karan’a, Amberin Zaman’a yönelik ağır cinsiyetçi saldırılarda (“Melis Alphan, Şirin Payzın, Selin Girit, Tuğçe Tatari, Banu Güven, Nuray Mert, Ece Temelkuran”ı da unutmadan) sergilenen dil ve duyarlılıklar bağlamında, dayanılmaz bir müstehcenliğe dönüştü...
Yine bir “iç dinamik dış dinamik çakışması”na tanık oluyoruz. Ne yazık ki bu tekrar, bu kez bir komediye dönüşecek gibi görünmüyor. Aksine bu tekrarın ufkunda, birinci “çakışmanın” getirdiği trajediyi derinleştirecek, ortaya çıkan müstehcenliği çeşitlendirerek yaygınlaştıracak çok daha büyük bir trajedi var.
Yazının devamını okumak için "tık"layınız
Wednesday, August 27, 2014
Wednesday, August 20, 2014
Bilmece, Gizem ve Enigma Olarak IŞİD
IŞİD, katliam, soykırım, toplu tecavüz, kölecilik, talan gibi ortaçağ uygarlıklarının vahşetini aratmayan taktiklere, bunları gururla, bir vahşet pornografisiyle sergileyen propaganda yöntemlerine dayanarak Irak ve Suriye topraklarında bir “devlet” kurdu, halifelik ilan etti. Bu kadar hızlı bir yükseliş, bu kadar büyük vahşet gösterisi, bu kadar cüretli bir iddia (halifelik) ister istemez akla Churchill’in ünlü sözünü getiriyor: Adeta, “Bir enigmanın (anlaşılamaz şey-E.Y) içindeki gizeme sarılı bilmece”...
(...)
Bence, IŞİD’i doğuran denklem, bir sorunun cevabı dışında, genel olarak tamamlanıyor: Neden dünyanın her bölgesinden genç insanlar IŞİD’e katılarak kendilerini adeta bir kıyma makinesinin içine atıyorlar, hem de şiddet pornografisine dayalı propagandaya karşın?
(...)
Yazının devamını okumak için "tık"layınız
Wednesday, August 13, 2014
CHP, Aynı Hata İkinci Kez...
Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP’nin stratejisini ve
adayını belirleyen kadro çok klasik bir hatayı ikinci kez yapmayı
başardı. Buna karşılık, HDP’nin adayının aldığı sonuç doğru bir
kampanyanın nasıl kurgulanabileceğini gösterdi.
(...)
Sarıgül’den - İhsanoğlu’na
CHP liderliği ise yine yanlış bir strateji belirledi. CHP liderliği Sarıgül’ü aday gösterirken yaptığı hatayı tekrarladı ve derinleştirdi. CHP liderliği, tabandan, partinin entelijensiyasından gelen uyarılara karşın bu yanlışta ısrar etti; sonuçta bir siyasi yenilgi daha yaşadı.
(...)
Yazının tamamını okumak için"tık"layınız
(...)
Sarıgül’den - İhsanoğlu’na
CHP liderliği ise yine yanlış bir strateji belirledi. CHP liderliği Sarıgül’ü aday gösterirken yaptığı hatayı tekrarladı ve derinleştirdi. CHP liderliği, tabandan, partinin entelijensiyasından gelen uyarılara karşın bu yanlışta ısrar etti; sonuçta bir siyasi yenilgi daha yaşadı.
(...)
Yazının tamamını okumak için"tık"layınız
Wednesday, August 06, 2014
Kazanın İçindeki Kurbağa
Pazartesi yazımı, “Umarım, bu ‘Yeni normal: küresel kaos’, ‘iyi ulusalcılık’, ‘iyi emperyalizm’ tartışmalarının nereye gittiğini görüyorsunuzdur, kaosun yanı başında yaşayanlar olarak...” sorusuyla
bitirmiştim. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu sorunun cevabına ilişkin
pek umutlu değilim; hem küresel ölçekte hem de Türkiye bağlamında...
Genel havamızı, gerek küresel çapta gerekse de Türkiye’de, yavaş yavaş ısınan kazanın içindeki kurbağanın durumuna benzetiyorum. Yaklaşık 15 yıldır su yavaş yavaş ısınıyor, biz de ısınmanın getirdiği rehavetin keyfini çıkarıyoruz. Serbest ticareti savunduk, neo-liberalizmin, internetin getirdiklerine, yeni haberleşme ve bilgi işlem teknolojilerine bayıldık. Bu “harika şeylerin” iklim, doğal kaynaklar, devletler arası ilişkiler, çalışan nüfus, mali piyasalar, bireysel özgürlükler, kişi özeli üzerindeki etkilerini düşünmek istemedik.
Bu sırada Siyasal İslamın ılımlı kanadını destekledik, demokratikleşme, vesayetten kurtulma fantezileriyle... Ancak radikalizmin nasıl beslendiğini, militanlarına yaşam alanı açıldığını, aydınlanma geleneğine saldıran, postmodernizmin arkasından reaksiyoner aşiretçiliğin (dinci fanatizmin, etnik ulusalcılığın) geleceğini söyleyenlere kulaklarımızı kapadık.
Yazının devamını oumak için "tık" layınız
Genel havamızı, gerek küresel çapta gerekse de Türkiye’de, yavaş yavaş ısınan kazanın içindeki kurbağanın durumuna benzetiyorum. Yaklaşık 15 yıldır su yavaş yavaş ısınıyor, biz de ısınmanın getirdiği rehavetin keyfini çıkarıyoruz. Serbest ticareti savunduk, neo-liberalizmin, internetin getirdiklerine, yeni haberleşme ve bilgi işlem teknolojilerine bayıldık. Bu “harika şeylerin” iklim, doğal kaynaklar, devletler arası ilişkiler, çalışan nüfus, mali piyasalar, bireysel özgürlükler, kişi özeli üzerindeki etkilerini düşünmek istemedik.
Bu sırada Siyasal İslamın ılımlı kanadını destekledik, demokratikleşme, vesayetten kurtulma fantezileriyle... Ancak radikalizmin nasıl beslendiğini, militanlarına yaşam alanı açıldığını, aydınlanma geleneğine saldıran, postmodernizmin arkasından reaksiyoner aşiretçiliğin (dinci fanatizmin, etnik ulusalcılığın) geleceğini söyleyenlere kulaklarımızı kapadık.
Yazının devamını oumak için "tık" layınız
Subscribe to:
Posts (Atom)