Ergenekon davasında “cezalar” açıklandığından
bu yana, cezalara ilişkin açıklanan gerekçe, kanıtlar ve yargılama
süreci sorgulanıyor. Cezaların ölçüsüzlüğü vurgulanıyor. Toplum bu
konuda ikiye bölündü. Bir kesim yargılamanın adaletsizliği, cezaların ölçüsüzlüğü üzerinde duruyor. Bir kesim de “Sorunlar var ama, demokrasi, vesayetin kırılması açısından olumlu bir gelişmedir” diyor. Zil çalıp oynayan “sosyopat”ları saymıyorum.
Ben, bu yargılama sürecinin, sonuçlarının hakikatinin, “adalet”, usul ve kanıt tartışmalarından başka, çok radikal bir ayrımda yattığını düşünüyorum.
Ergenekon davasının sonuçları üzerinde oluşan kamplaşmayı, Jacques Ranciere’in “Görüş
ayrılığı, beyaz diyenle siyah diyen arasındaki bir çatışma değildir.
Görüş ayrılığı, beyaza beyaz diyen ama beyazdan farklı şeyler anlayanlar
arasındaki bir çatışmadır” uyarısıyla birlikte düşünmeye başlayabiliriz
Ergenekon davasındaki kutuplaşma, adalet kavramının içeriğinde anlaşan insanların, gerçekleşmesine ilişkin yaşadıkları bir görüş ayrılığından kaynaklanmıyor. Kutuplaşma adalet kavramının içeriği üzerinde oluşuyor. Bu, “görüş ayrılığının” ötesinde, çok vahim bir duruma işaret ediyor.
Yazının devamını okumak için "tık"layınız
Wednesday, August 14, 2013
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment