Geçen hafta gündeme oturan bir söylenti, Foreign Policy dergisinde okuduğum bir analiz, bu yaz Ortadoğu’da tatsız bir şeylerin yaşanabileceğini düşündürüyor.
Bir ‘bilen’in yorumu
Daha önce, Ortadoğu’da bir İsrail-Filistin barışı olasılığının çok zayıfladığını, iki devletli çözüm beklentisinin Filistin tarafında giderek söndüğünü, buna karşılık ekonomik jeopolitik dengelerin İsrail’in aleyhine geliştiğini vurgulayarak, bir tıkanıklığaişaret etmiştim.
Foreign Policy dergisinde okuduğum“Ortadoğu barışı adlı sahte din”başlıklı denemenin yazarı Aaron David Miller, 20 yıl boyunca barış sürecindeki gizli açık görüşmelerin, pazarlıkların her düzeyinde yer almış çok deneyimli bir Amerikan dış politika uzmanı. “Yirmi yıldır barış sürecine adeta bir din gibi inandım, artık inanmıyorum” diyor.
Miller, sürecin, başlamadığı günlerden bu yana bölgede jeopolitiğin değiştiğini, Hizbullah, Hamas gibi devlet olmayan öznelerin ortaya çıktığını, bu arada ABD’nin halen Irak ve Afganistan’da önemli çıkarları,İran’la ilgili bir nükleer silahlanmayı engelleme sorunu olduğunu vurguluyor. Miller’a göre artık çok daha karmaşık ve belalı bir yer Ortadoğu; barış süreci de, artık ABD’nin bölgedeki çıkarları açısından sanıldığı gibi merkezi değil. Geçen hafta Richard Haas da (Council on Foreign Relations’un başkanı) Wall Street Journal’da yayımlanan bir denemesinde, Filistin barışı çabaları ABD’nin dikkatini, İran, Irak, Afganistan gibi esas konulardan uzaklaştırıyor, derken benzer bir çizgiyi savunuyordu.
Dahası Miller hadi, “Barışın bölgede istikrar açısından merkezi öneme sahip olduğunu kanıtladınız peki nasıl gerçekleştireceksiniz” diye soruyor. Sonra şu üç soruna değiniyor. Birincisi barış yapmak, yapanlar için siyasi açıdan riskli, hatta yaşamsal açıdan tehlikeli (Sedat, Rabin öldürüldü.Arafat da, Camp David’de, “Siz Amerikalılar, tabutumun arkasından bile yürümezsiniz” diyormuş). İkincisi, büyük kararlar büyük liderler gerektirir. Bugün böyle liderlikler yok. Üçüncüsü, barış yapacaksanız Kudüs, 1967 sınırları, yerleşimler ve geri dönme hakkı konularında iki tarafın da kabul edeceği çözümler üretmeniz gerekiyor.
Özetle Miller, Ortadoğu’da büyük bir tıkanmanın yaşandığını saptıyor.“Tektonik plakalarda bir yerde”, örneğin,“İran rejimin çökmesi, ya da yeni bir savaş gibi bir kayma olmadan bu düğüm nasıl çözülür bilemiyorum”diyordu. Miller’e göre İran sorunu bir açıklığa kavuşmadan İsrail BaşbakanıNatanyahu’nun Filistin konusunda ciddi bir adım atması da söz konusu değil.
Scud füzeleri dedikodusu
Suriye’nın Hizbullah’a Scud füzeleri verdiğine ilişkin söylenti ve İran’ın Basra Körfezi’ndeki üç günlük savaş oyunları tam da bu ortamın içine düştüler. ABD füzelere ilişkin söylentiyi, araştırmaya bile gerek duymadan hemen benimsedi.
Halbuki Sami Mobayed’in işaret ettiği gibi, bu söylentide gerçeklik payı olması çok ama çok uzak bir olasılık. Çünkü, Hizbullah’ın bu 500 kilometre menzilli, hantal, hedefi bulma olasılığı düşük füzelere hiçbir gereksinimi yok. Tüm İsrail hedefleri Hizbullah’tan 150-200 kilometre uzakta. Hizbullah’ın bu menzile ulaşacak çok daha modern ve etkili füze sistemleri var (Gulf News27/04). Diğer bir deyişle bu söylenti, yakın gelecekte gerçekleşmesi beklenen bir İsrail saldırısına gerekçe hazırlamayı amaçlıyor gibi görünüyor.
Sosyal demokrat eğilimli Haaretz gazetesi de Mısır Dışişleri BakanıAhmed Aboul Geheit’in basına kapalı özel bir toplantıda “Lübnan’da yeni bir savaş korkusu, paniği var” dediğini aktarıyor (29/04). Yine geçen hafta ABD Savunma Bakanı Gates’in İsrail Savunma Bakanı Barak’ı “kırmızı halıyla karşılaması” (Laure Rozen, Politico 26/04) da iki devletin askeri yapıları arasında bir sorun yok mesajı veriyor. Barak’ın özellikle İran konusunda, zamanın hızla geçmekte olduğunu vurgulaması, Gates’in bu düşünceyi paylaşıyor olması da anlamlı…
Barış sürecindeki tıkanmasından kaynaklanan bir başka gelişmeye deTarık Alhomayed’in Ashark Al Afsat’taki “Gaza… The Next Explosion”(Gelecek Patlama Gazze’de) başlıklı yazısı dikkat çekiyordu (29/04). Gazze’nin ekonomik krizinin, Hamas’ın, hem liderliği içindeki hem de müttefikleriyle arasındaki anlaşmazlıkların giderek derinleştiğini vurgulayan yazı, örgütün yönetme kapasitesini kaybetmeye, giderek daha baskıcılaşmaya başladığını ileri sürüyordu… Bu yaz, Ortadoğu’da,“statükoyu” sarsacak gelişmeler olabilir…
2 comments:
Duruma mizahi bir sekilde yaklasirsak: Bence korkacak bir durum yok. Ahmet Davutoglu butun bu sorunlarin ustesinden gelecektir.
Duruma gercekci acidan bakarsak: Bu yaz yasanmasi muhtemel sicak olaylar, Erdogan hukumetini sarsabilir (aynen Irak savasi hazirliklarinin Ecevit hukumetini sarsmasi gibi).
Gerçekçi bir irdeleme. Ancak şu "Ortadoğu'da barışın gelmesine bir din gibi inanmıştım, ama artık inanmiyorum" itirafına katılmamak imkansız. Aklıma "hemen bir işin çözülmesini istemiyorsan komisyona havale et" cümlesi geldi ki, emperyalizmin Ortadoğu'daki amacı da bu değil mi? Halkları barış masalı ile oyalamak ve enerji cografyasına iyice çöreklenmek.
Post a Comment