(Cumhuriyet 23/07/08)
ABD’nin Ankara eski büyük elçisi Mark Parris’in, Türkiye’deki siyasi krizle ilgili yorumları geçen hafta medyaya yansıdı. İlgiler daha çok, Parris’in Anayasa Mahkemesinin kararına ilişkin adeta bir tarih veren öngörüsü üzerinde odaklandı. Ama Türkiye’den döndükten sonra Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezinde (CSIS) yaptığı ilginç konuşmanın içeriği, sanırım, yeterince irdelenmedi. Haberin üzerinden yaklaşık bir hafta geçmiş olmasına karşın, konuşmada ilgimi çeken noktaları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Mark Parris Türkiye’ye, bir ABD, AB ortak kuruluşu olan Atlantik Konseyi’nden bir heyetin parçası olarak gelmiş. Türkiye’de olup bitenleri anlamak, büyük olasılıkla etkilemek amacıyla gelen bu heyetin diğer üyeleriyle birlikte Türkiye’de yaygın temaslarda bulunmuş. Parris, dönüşünde CSIS’de yaptığı ve basında aktarılan toplantıdaki (kuruluşun web sitesinden dinlemek olanaklı) yaklaşık 20 dakikalık sunuşunda ve izleyen “Soru-Cevap” bölümünde, özellikle üç noktaya yaptığı vurgunun çok önemli olduğunu düşünüyorum: AKP’ye yönelik eleştiriler, “3. Güç” dediği bir yapılanmaya ilişkin saptamalar, Türkiye’de siyasetin içinde askerin rolünün artacağına ilişkin beklenti.
AKP başarılı olamadı
Parris’in AKP’ye, ikinci dönemi bağlamında yönelttiği eleştiriler oldukça kapsamlı. Bunlardan en önemlileri şöyle: AB sürecini canlandıramadı, Anayasayı değiştiremedi, varlığından kaygı duyulan İslamcı gündemin/projenin (“agenda” sözcüğünü kullanıyor) keskin yanlarını törpüleyemedi, tüm ülkenin başbakanı olamadı. Nihayet yolsuzluk sorunu AKP grubunu de etkisi altına aldı.
AB sürecinin aksamasının tek sorumlusunun AKP olmadığını, AB’nin değişen tutumunun süreci fiilen öldürdüğünü göz önüne alırsak, Parris’in, aslında, AKP’nin kendisinden istenenleri veremediğinden yakındığını düşünebiliriz. Bence daha önemli eleştiriler AKP’nin toplumda birleştirici olamadığına, dolayısıyla bölücü olduğuna, yolsuzluklara bulaştığına ilişkin saptamalarda yatıyor. Böylece Parris, diplomatik bir dille, AKP’nin meşruiyeti üzerine bir soru işareti koyuyor. Dahası, sermaye sınıfı ve Batı yanlısı liberal seçkinlerle AKP arasındaki ilişkinin bozulmasına yaptığı gönderme, AKP’nin Batı yanlısı tutumunun, liberal demokrat olma iddialarının hakikiliğine ilişkin kaygıların bir yansıması olarak görülebilir. Bu saptamalara karşılık konuşmasında sık sık Tayyip beyi övmesi “yeri doldurulamaz” demesini, “hatalarından öğrenmiyor” saptamasıyla birlikte okuyunca, aklıma efsanevi Kızılderili şefi Jeronimo’nun “beyaz adam çatal dillidir” sözleri geldi, ister istemez…
3. Güce dikkat
Bence, konuşmada çok az yer verilmekle birlikte, Parris’in karşı karşıya olan güçleri sıralarken, bir “3. Güçten” söz etmesi çok önemli. Perris, bu günkü kriz içinde, Tayyip beyden yana tutum alan bu “3. Gücün” sivil güvenlik güçleri, istihbarat örgütleri içinde çok etkin olduğunu ve kendi savcılarına sahip olduğunu söylüyor. Diğer bir değişle Parris, devlet içinde, şiddet organlarında ve yasama içinde, kaynağı belirsiz ( “biz bile bilmiyoruz,” demeye getiriyor) karanlık bir güç var diyor. Bu gücün “Cemaat” olduğu artık herkesin malumudur. Öyleyse Parris, bu güce işaret ederken, Cemaat’in etkisiyle, devletin elindeki şiddet tekelinin parçalanmaya başladığını da söylemiş oluyor. Böylece, Parris, devlet içinde bir “tırmanan darbe” (devleti ele geçirme) olgusuna dikkat çekmiş olmuyor mu?
Askerin siyasi rolü artacak
Bence, Parris’in, askerin siyasi etkisi artacak öngörüsü, AKP’yi destekleyerek, akıllarınca “militarizme karşı” mücadele ettiklerini hayal eden şaşkın liberallerin üzerinde şok etkisi yapmalıdır. Tabii duyduklarını anlayacak kadar akılları kaldıysa. Parris son dönemde en “aklı selim” yorumların ordu üst kademesinden geldiğine inanıyor. Parris’e göre, önümüzdeki dönemde, “Asker-siyasetçi” olarak nitelediği bir kategorinin sivil siyaset içindeki rolü özellikle, Özkök gibi emekli komutanların aracılığıyla artacak. Yine Parris’e göre ordu üst kademesinin, asker siyasetçilerin, sivil siyaset içindeki etkisinin artmasıysa, AKP’yi geriletmeye çalışanlara karşı mücadele eden güçleri daha da güçlendirecek, onlar için bir nevi koruyucu etken olacak. Bu da “başkalarını” düş kırıklığına uğratacak gibi görünüyor.
Tam bu noktada Parris’in “taraflar bir çıkış yolu bulamazlarsa uçuruma birlikte yuvarlanacaklar”. “Ancak görünürde bir taviz verme, ya da anlaşma eğilimi yok”… “Birileri bu sorunu çözmeli” yorumu üzerinde düşünmeye başlayabiliriz. Düşünürken benim aklıma, İngiltere dış politikasının önemli düşünce kuruluşu Chatam House’dan Fadi Hakura’nın, bir saptaması geldi “Erdoğan ve AKP’ye ne olursa olsun, Türkiye, ideologların geçmiş dönemdeki kavgalarının biriken küllerinden doğacak yeni bir tarz siyasetin eşiğinde” (17/07/08). Hımm…
Monday, August 04, 2008
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment